CUMHURİYET’İMİZİN 100. YILINI KUTLADIK

ABONE OL
23:00 - 31/10/2023 23:00
2

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Dün Cumhuriyet’imizin 100. yılıydı. Bu nedenle günler öncesinden başlayan heyecanımız doruğa ulaştı. Evimizin her penceresine birden çok bayrak asmıştık birkaç gün önce. Yalnızca biz mi? Tüm İstanbul…

İstanbul, günler öncesinden kırmızı beyaz olmuştu. Türk bayrağının asılmadığı ev ve dükkân neredeyse yoktu. Bazı yüksek yapılarda olağanüstü büyüklükte bayraklar asılıydı. Bu yüksek yapıların bazılarında kırmızı beyaz ışıklandırma yapıldı. Kimilerinde de Atatürk resimleri ışıkla yansıtıldı.

İstanbul dışında yaşayan eş dost, hısım akrabayı aradım. Oralarda da durum farksızdı. Kentler, kasabalar bayrak denizine dönmüştü. Tıpkı İstanbul gibi oralarda da Türk bayraklarının yanı sıra Atatürk posterleri süslemişti her yanı.

Kutlamaların görkemli olacağı, günler öncesinden anlaşılmıştı. Çünkü bayrak üreten firmalar, halkın isteğine yetişemiyordu. Türk ulusu, yüz yıl öncesinin heyecanıyla ayağa kalkmaktaydı adeta. Bu, Cumhuriyet devriminin halkça nasıl içselleştirildiğinin, benimsendiğinin bir göstergesi. Türk toplumunun içinden Atatürk’ü, Cumhuriyet’i söküp atmak olanaksız bir şey. Çünkü insanların gönlünün derinliklerine kök saldı Atatürk ve yaptığı devrim.

29 Ekim sabahı erkenciydim. Televizyonları izledim bir süre. Uzman denerek ekranlara çıkarılanları çoğu, bilinen şeyleri yinelediler durmadan. Arada özgün düşünceler, bilgiler anlatanlar da vardı. Beni en çok üzen şey ise çoğu anlatıcının Cumhuriyet’i, biçimsel bir kimliğe büründürmesi ve tam bağımsızlık vurgusunun yapılmaması. Oysa tam bağımsızlık olmadığında Cumhuriyet olmaz. Biçimselliğe indirgenmiş Türk Devrimi, giderek özünden kopup yok olur.

Eşim erken çıkmıştı evden. Çünkü okulunda Cumhuriyet Bayramı kutlaması vardı. Heyecanlıydı, öğrencilerinin kutlamalarda ne yapacaklarını merak ediyordu. Atacan’la evde kaldık baş başa. Kimi zaman televizyondaki kutlamalara baktık. Kimi zaman da onunla Atatürk ve Cumhuriyet’i konuştuk. Eşim, geç geldi. Geldiğinde morali bozuktu. Sorunca anlattı. Tören başladığında öğrencilerinden Tunahan, birden yüz üstü yer kapandı. Tunahan’ın velileri de töreni izlemekteydi. Öğretmenler, veliler çocuğu kaptığı gibi hastaneye götürdüler. Bu durum, diğer çocukların törene odaklanmasını bir süre engelledi. Eşim, eve geldiğinde de sürekli telefonla arayarak çocuğun velisinden bilgi aldı öğrencisinin sağlık durumuyla ilgili.

Yemeğimizi yedik. Günün anlamına uygun giyindik. Elimizde bayrak, dışarı çıkmaya hazır duruma geldik. Kaynım bizim evin önüne geldi arabasıyla. Kaynanam da yanında. Biz de bindik arabaya. Anadoluhisarı’na gideceğiz, yüz savaş gemimizin geçişini görmeye. Yollar, ana baba günü… Kaplumbağa yürüyüşüyle gitmekteyiz. Arabalar, bayraklarla donatılmış. Kimileri yürümekte elde bayrakla. Yol boyunca evler ve dükkânlar kırmızı beyaz… Arabaların çoğunda marşlar çalınmakta. En çok da Onuncu Yıl Marşı…

Anadoluhisarı’na geldik gelmesine de arabayı nereye koyacağız? Zorlukla bir yere eğledik onu. İndik, kaldırımlar dolu insan seliyle. Boğaz kıyısında iğne atsan yere düşmeyecek. Bir yer arıyoruz gemilerimizi görmek için. İnsanlar, dört beş sıra olmuşlar art arda. Kimileri buldukları sandalyelerin, duvarın üzerine çıkmışlar rahat görmek için.

Öğretmenevine yürüdük. Zor bela bir masaya iliştik. Ancak önümüz kapalı insan duvarıyla. Küçük aralıklardan gemilerimizi görüp gururlanıyoruz. Her gemi geçişinde alkış var. İnsanımızın göğsü kabarmakta denizlerdeki savaş gücümüz karşısında. Bu topraklarda barış içinde yaşamak istiyorsak ordumuz, güçlü ve caydırıcı olmalı.

İnsanlar, çok mutluydu. Herkese gurur ve mutluluk egemendi. Neredeyse elinde bayrak olmayan bir kişi yoktu. Başörtülü, başörtüsüz kadınlar ve kızlar el ele, omuz omuza izlediler gemi geçişlerini. Oradan ayrılırken bu birliktelik sürdü. Şalvarlı erkeler de vardı, şortlular da. Kimsenin giyim kuşamı kimsenin umurunda değildi. Herkes aynı bayrağı sallıyor, aynı duyguları paylaşıyordu Cumhuriyet’imiz için. Demek ki ulusumuzu birleştiren Atatürk, Türk bayrağı ve Cumhuriyet… Bu üç değerimiz, siyasete alet edilmemeli. Üçü de ulusun ortak değeri. Bu ortak değerleri ulusal bütünlüğümüzün bedenindeki kan damarları… Bu damarlar kesilirse kan kaybından ölür o ulus bedenimiz.

Eve dönüş de zor oldu. Yollar yine kalabalık… Yine her yan bayrak… Gece yarısına dek tıklım tıklımdı her yan. Eve geldik. Önümüzdeki caddede taşıtlar zorla ilerliyordu. Başka zaman olsa bu sıkışıklıkta korna sesleri, bağrışmalar sinirlerimizi bozardı. Sürücüler yorgun bir gün geçirmelerine karşın ivedilik göstermiyorlardı evlerine gitmek için. Çünkü sürücülerin yanında eşleri ve çocukları vardı. Demek ki kadın-erkek, çoluk çocuk bir arada olunduğunda; bir de buna Cumhuriyet’in 100. Yılı heyecanı eklenince insanların efendiliği, kurallara uyumu, duyarlılığı ilgi çekmekte.

Yüzüncü yıl kutlamaları bir merkezden yönlendirilmedi. Halk, Cumhuriyet’ine, devrimine sahip çıktı. Çünkü o Cumhuriyet’i dedeleri cephede süngüyle kazanmıştı. Tük Devrimi’nden uzaklaşıldığında toplumun kutuplaştığını görmekte halkımız. Bu nedenle devrimine dört elle sarıldı dün.

Cumhuriyet’imizin 100. Yıl kutlamalarındaki coşkuyu hiçbir parti, kitle örgütü sahiplenmesin. Çünkü dünkü coşku siyasal partileri, bilinç düzeyi ve Cumhuriyet duyarlılığı bakımından  aşmış durumda. Bu, bir dip dalgası… Bu dalga, fırtınaya dönüştüğünde önüne katıp götüreceği çok şey var.

 

Adil Hacıömeroğlu

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.