BAYRAM GEÇTİ

ABONE OL
01:13 - 02/07/2023 01:13
1

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

İnsan toplumda var olan iletişimler ve algılar, beklentiler içerisinde “kendinde” birtakım olgular ve düzenlemeler oluşturur.

Her toplum ya da her bir kitle kendisine göre gelenekler, kurallar ve böylece de o “kültür” ortaya çıkarır.

Toplumların sevinç günleri, yas ve üzüntü günleri özel zamanlardır ve içindeki bireyleri etkiler.

Bu etkilenme ve algılama ve bunların yansıtılması ise bireyin kendi konumuna göre de değişir.

Bayramlar birlikte sevinme, coşku duyma ve anımsama günleri olduğuna göre o toplumun etkilendiği ve kabul ettiği bir nedeni, bir amacı var olsa gerektir.

Türkiye için düşündüğümüzde dinsel kökenli bayramlardan olan Ramazan ve Kurban herkesin bildiği ve kabul ettiği bayramlardır.

Herkeste bir heyecan bir sevinç ve duygusallık olması beklenilir ve BAYRAM geldi, diye sevinilirdi.

Bunlar İslam dininin inanç ve geleneğine dayalı olarak zamanımıza değin gelmiş özel günler olarak anımsanır ve birlikte kutlanır.

Toplumsal ve ruhsal anlamda çok önemli olan bayram günlerinde birey kendisini, ailesini ve de çevresini algılar, yeniden bir ölçer, biçer…

Dijital çağın gelmesi ve yayılmasından önce durum oldukça farklı idi…

Belli ve de oldukça açık, kabul gören davranış biçimleri ve uygulamalar vardı…

Özellikle herkes kendi ailesiyle birlikte olmak, hısım ve akrabalarını bu günlerde “ziyaret” etmek, kısa da olsa onlarla görüşmek isterdi.

Büyükler, yaşlılar özellikle bu günleri beklerdi; aranılmak isterlerdi…

Yıl içerisinde görüşemeyenler bu günlerde birbirlerini görmek isterlerdi…

Çok uzun yıllar bu durum böylesine devam etmiş olsa bile artık son yıllarda eski uygulanırlığını yitirmiştir.

Çok kolaylıklarla dolu diye düşündüğümüz teknolojik gelişmeler ile aile ziyaretleri, mektup yazmak, kutlama kartı göndermek tarihte kaldı.

Ardından eposta dönemi geldi ve birbirine “mail” göndermeler başladı…

Şimdi ise çok daha kısa ve kolay gelen mesaj uygulamaları, WhatsApp ve Facebook yazışmaları öne çıktı.

Belki bir kısa sesli telefon görüşmesi ve kutlama bile artık en değerlisi sayılmaya başladı.

“İnsanlar çalışıyor” sözünün öne çıkarıldığı konuşmaların ardından onların kendileri için “tatil” yapma hakları ya da gereksinimleri olduğu söylenilmeye başladı.

Bayram günleri tatil günleri oldu ve yıllık tatil yerine sayılırcasına kullanılmaya yönelindi.

Ve sonuç olarak baktığımızda bayram günleri için birkaç gün öncesinden bir yoğunluk, bir gidiş-geliş başladı ve gittikçe de yayıldı.

Tatilciler olarak yollara düşen halk yolları geçilemez duruma getirip, ünlü tatil yörelerine ulaşmaya başladı.

Oteller doldu, taştı, diye yer alıyor haberlerde…

Belediyeler haberlere düştü, sevinenler, otelciler, esnaf bu gelenlerden dolayı kendilerini kazançlı olarak gördüler…

Bazı ünlü tatil yerlerinde boş yatak bile kalmamış da sokakta, arabalarda yatanlar varmış…

Bir tür yarış ve kazanma hırsı gibi “ben de tatil yapacağım, yapmalıyım” duygusu her yeri sardı…

Gerçekten insan “o hazırlıkları yapıp, yolları arabası ile geçip, oteline geldiğinde, o kaldığı günler içerisinde ve de geriye döndüğünde” ne denli dinlenmiş ve huzur bulmuş olabilir?

Bayram günleri artık bir kesim insanlar için tatil günleri oldu…

Kısa kutlamalar ile kısa görüşmeler ile aile, dost, akraba bayramlaşmaları da yerine getirildi…

Oh ne güzel…

Şükürler olsun…

Son yılların tüm sıkıntılarına ekonomik çöküşe, enflasyona, pahalılıklara, aylıkların ve ücretlerin hiç de yeterli olmamasına baktığımızda insan biraz “şaşkın” mı oluyor?

“Tatil kasabaları” diye ünlenmiş olan deniz kıyısı kentleri bilenler bilir; her yer betonlaştı, dağ, tepe konut, site doldu ve herkes hizmet beklemekte…

Deniz yine kendi yerinde duruyor.

Denize erişebilen, denize girebilen “mutlu azınlık” kaç kişidir, kimlerdir, bilemiyoruz.

Toplumun “ayarlarının gittikçe bozulduğu” üzerine dönen konuşmaları her yerde duyuyoruz.

Herkes, yani normal orta sınıf altı halk, millet gerçekten çok şaşkın ve bunların sayısı nüfusun çok büyük bir bölümünü oluşturuyor.

Paralar nereden geliyor, bu harcamaların kaynağı nedir, nasıl kazanıyorlar ki rahatça harcayabiliyorlar?

Bayram günleri bu toplumsal ve ekonomik dengesizliği, eşitsizliği ve de anlaşılmazlıkları birlikte getirdi.

Tüm bunlara rağmen şunu asla aklımızdan çıkarmamalıyız ki Türkiye güçlü ve büyük bir ülkedir.

Her türlü sorunu ve gidererek artan ve çözümsüzlüğünü gün geçtikçe açıkça gördüğümüz sorunlara rağmen millet (görünürde) ne denli mutlu ve rahat yaşıyor…

Paranın gittikçe değer yitirmesi ve milyonlarca insanın çok büyük ödeme-satın alma sıkıntısı çekmesine rağmen, yine de var olabilen bir kesim bu bayramda rahatça tatilini yapabildi.

Bayramın ritüelleri (uygulamaları) yerine geldi mi, getirildi mi, ne kadar ve nasıl oldu; gibi dinsel ve inanç tabanlı soruları değerlendirmek çok daha zor ve gerçekten tam donanımlı uzmanların da konuşması gereken konular olarak görülmeli.

Evinde oturup aile bireylerini, çocuklarını bekleyen anne ve babaların duyguları, içlerinden geçenler, bayramın bu yönleri bizi ilgilendirmeli…

Annesini, babasını görmek isteyip göremeyen, önündeki engelleri aşmayan insanın duygularını içsel tepkilerini de bir düşünün…

Annesi ve babası bu dünyada gitmiş ve bir daha hiçbir sesi, gülücüğü, okşaması gelmeyecek olanları da bir düşünün; onlara erişmek yok artık…

“Bayram gelmiş benim neyime” … diye acılı türküler söyleyenleri bir düşünün…

İçi yanan, çocuklarına bayram için bir şeyler alamayan o anne ve babaları da bir aklınıza getirin.

Nedir, temelde bu dinsel bayramların en yüce, en üst hedefi ve amacı nedir, diye bir düşünün…

Lütfen, her şeyi bir yana bırakıp “sağ duyu” ile aklı başında olarak bir düşünün, kendi kendinize sorgulayın.

Toplum olarak, devlet olarak yoksulluğu, yoksunluğu, eşitsizliği, adaletsizliği ne denli önleyebildik?

Çok mu yoksul ve geliri olmayan bir devletiz, çok yoksul bir toplum muyuz?

Eğer, bugün bir BAYRAM ise ve bu bayram temelinde bir inanç sistemine, bir dine, İslam Dinine bağlandırılmış ise, biz her ne olursa olsun, yine de düşünüp, sorgulayıp, “sağlıklı” bir değerlendirmede bulunabiliriz.

Bayramların var olması, devam etmesi bir sorun ya da yanlış değildir; asıl olan onların günümüzün toplumsal gerçekleri ile “bağdaştırılması” olmalıdır.

Eğer bayramın hedeflerinde “yardımlaşma, dayanışma, kollama, destekleme” … gibi amacı var ise çok daha yararlı ve geçerli yöntemlere yönelmek düşünülmelidir.

Çağdaş bir devlet, “demokratik bir hukuk devleti” olmak artık günümüzde en ileri hedef olmalıdır.

Bu gerçekleştiğinde sosyal adalet, ekonomik dengelerde adalet sağlanabilir; hiçbir yurttaş ne aç ne de açıkta kalır.

Özellikle de İslam “kurban” kavramı ile “zorda olanlara yardım” ve “yoksulluğu engellemeyi” düşündü diye kabul ediyor isek, çağdaş bir toplum çok daha kalkınmış refah düzeyi yüksek olarak bunu sağlayabilmelidir.

Bu anlamda “İslam’da kurban” konusunu yine herkes araştırmalı ve incelemelidir.

Günümüzün koşullarında sorunların artık iç içe geçtiği ve gittikçe de büyük kargaşaları oluşturduğu, çözümlerin ise pek ön görülemediğini izliyoruz.

Türkiye din ve inanç konusunda, vicdan özgürlüğü konusunda çok daha çağdaş ve uygar bir demokratik yapılanmaya kavuşabilir, deniliyor ise İslam konusunda bilimsel ve akılcı düşünebilen uzmanların öne çıkması ve düşünsel-fikirsel katkılarda bulunması yararlı olacaktır.

Şu an sosyal medya adıyla anılan alanla baktığımızda “nerede ise” herkesin çok huzurlu ve mutlu, neşeli olduğunu izliyoruz; hep güzel dileklerle dolu “kutlamalar yayılıyordu” her bir yana…

Ne güzel!

Umalım ve dileyelim ki göstermek istedikleri gibi bir ülke, huzurlu, sağlıklı ve mutlu bir toplum olsun…

Yine bayramlar gelsin ve de sizi beklediğiniz insanlar arasınlar, sizin gönlünüzü alsınlar.

Öte yandan devlet en güçlü yönleri ile sosyal adaleti sağlayan bir “sosyal devlet” özelliğini güçlendirmelidir ki halkın tabandaki sıkıntılarına, açlığa, yoksulluğa bir son verilebilsin.

Sağlık dolu, huzurlu günler diliyorum.

Saygılarımla…

 

Öğretmen Gönen ÇIBIKCI

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.