Ali Sönmez

Ali Sönmez

14 Haziran 2025 Cumartesi

    HASAN ALİ YÜCEL, CAN YÜCEL VE GAZİ YAŞARGİL´İN YOL AYRIMI

    HASAN ALİ YÜCEL, CAN YÜCEL VE GAZİ YAŞARGİL´İN YOL AYRIMI
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Cumhuriyetin ilk yılları… Türkiye, cehaletle savaş halinde, ama elinde güçlü bir silah var: eğitim. Bu mücadelenin en kararlı neferlerinden biri ise dönemin Millî Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel’dir.

    O, yalnızca okullar inşa eden bir bürokrat değil, düşüncenin ve vicdanın gelişmesine öncülük eden bir eğitim filozofudur.

    Bir Sınıf, Üç Büyük İsim 1940’ların başında, Türkiye’nin parlak öğrencileri arasında iki isim öne çıkar: Can Yücel ve Gazi Yaşargil. Aynı sınıfta okurlar, iyi dostturlar.

     Biri edebiyata, öbürü tıbba gönül verir. Bir gün, her ikisi de devleti temsilen yurtdışına gönderilecek öğrenciler için açılan sınava girerler. Ama yalnızca bir kişilik burs vardır.

    Bir Babanın Zor Kararı

    Sınav sonuçları açıklanır. Birinci olan: Can Yücel.

    Ancak babası, Millî Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel’dir.

    Oğlunu odasına çağırır. Ona şöyle der: “Oğlum, sana bir iyi bir de kötü haberim var. Hangisini önce istersin?”

    Can Yücel, gülerek cevaplar: “Önce iyi haberi söyle baba.”

    Hasan Âli Yücel gülümser:

    “O kadar parlak öğrenci arasından bursu sen kazandın!”

    Can sevinir. Ancak babası hemen ardından ekler:

    “Kötü haber şu: Seni yurt dışına gönderemeyeceğiz. Çünkü sen benim oğlumsun. Bu hakkı sana verirsem, bu milletin vicdanına hesap veremem. Senin yerine ikinci olan Gazi Yaşargil yurtdışına gidecek.”

    Can Yücel boyun büker ama itiraz etmez. Çünkü bilir ki bu karar adil, ilkeli ve halkçı bir anlayışın ürünüdür.

    Bir Karar, Bir Dönüm Noktası

    O bursla yurtdışına giden Gazi Yaşargil, tıp eğitimini İsviçre’de tamamlar. Mikro cerrahi alanında çığır açarak, yıllar sonra “Yüzyılın Beyin Cerrahı” seçilir. Geliştirdiği teknikler, hâlâ dünyanın dört bir yanında uygulanır.

    Can Yücel ise o dönem Türkiye’de kalır. Ama o da başka bir alanda eşsiz izler bırakır. Şiirleriyle, çevirileriyle, halkın diliyle halk için yazan bir edebiyat işçisine dönüşür.

    Eğitimin Vicdanı: Hasan Âli Yücel

    Hasan Âli Yücel’in bu örnekteki tavrı, onun eğitim anlayışını özetler niteliktedir. Ona göre eğitim; sadece bilgiyle değil, ahlak ve adaletle büyür. Kendi oğlunu geri çekerek, liyakate dayalı bir sistemin temellerini atar.

    Bu olay aynı zamanda bir ülkenin nasıl şekillendiğini gösterir:

    Biri dünyayı kesip biçen bir beyin cerrahı olur,

    Diğeri dünyaya kelimelerle kafa tutan bir şair.

    Ama ikisi de aynı toprakta, aynı eğitim ruhunda büyür.

    Bazen bir burs, bir ülkenin kaderini değiştirir. Bazen bir baba, bir oğuldan vazgeçerek bir millete umut olur.

    Gerçi bu mesele her aile kendi çocuğunu okuttuğunu söylese de güzel bir hikâye.

    11.06.2025 itibarıyla Dünyanın en önemli Beyin Cerrahı Gazi Yaşargil Hakka yürüdü.

     Devr-i Daim olsun üç güzel insanı saygıyla anıyorum.

    Devamını Oku

    YEZİT HEP YEZİTTİ

    YEZİT HEP YEZİTTİ
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Yıl 1514 Çaldıran Savaşı Müslüman Sünni Osmanlı; Şiia Safavi Devletiyle savaşa girdi. Tabi o dönemde Milliyet kavramından önce İnançsal farklılıklar ön plandaydı. Memlüklüler, Dulkadiroğulları, Erzincan beyliği vs. vardı.

    Safavi Devletini lideri Şah İsmail döneminin en popüler liderlerinden biriydi, fakat Yavuz Sultan Selim İslam ümmetinin lideri olmak istiyordu, o döneme kadar Anadolu’da farklı etnik kökende yaşayan ırklar şimdiki gibi kullanılmaya çok elverişliydi.

    Yavuz Sultan Selimin Araplarla anlaşması sonucu Halifeliğin kendisine verileceği yalınız onun halife kabul görebilmesi için önündeki engellerin kaldırılması gerekiyordu.

    Engellerden en önemlisi Kızılbaş dergahlarıydı, zaten Kızılbaşlar ne kadar biraz siialara yakın bir tutum alsalar da en aşağılık bir topluluk olarak görülüyor.

    En ağır vergileri veriyorlardı, Yavuz Sultan Selim döneminde (özellikle 1514 Çaldıran Savaşı sonrası) Kızılbaşlar, devlet için hem siyasî hem de dinî bir tehdit olarak görülüyordu.

    Osmanlılar, Safevîler’le aynı mezhebi paylaşan Kızılbaşları, isyancı ve Safevî ajanı potansiyeli taşıyan unsurlar olarak değerlendirdi. Bu nedenle, Koçhisar Savaşı sonrası bölgedeki Kızılbaş aşiretlerine karşı da benzer bir yaklaşım sergilendi.

    Dede-Kargın (Koçhisar) Sonrası Katliam İddiaları Mardin ve çevresi, o dönemde Kızılbaş inancı taşıyan bazı Türkmen aşiretlerinin yaşadığı bir bölgeydi.

    Safevîlerle iş birliği yaptığı düşünülen yerel halktan bazı grupların bu savaş sonrası katliam veya sürgünle karşılaştığına dair dolaylı tarihî belgeler ve aşiret anlatımları mevcuttur.

    Kürt beyleriyle Osmanlı ittifak yapmış, bu da Kızılbaşların daha yalnız kalmasına ve hedef alınmasına neden olmuştur.

    İdris-i Bitlisî gibi dönemin Osmanlı yanlısı tarihçileri, bu tür temizlikleri meşru göstermeye çalışmış, Kızılbaşları “fitne ehli” olarak nitelemiştir.

    Bazı modern tarihçiler (örneğin Fuat Köprülü, Ahmet Yaşar Ocak), Yavuz dönemi uygulamalarında 40.000 civarında Kızılbaş’ın öldürüldüğünü veya sürgün edildiğini söyler. Bu sayıların tamamı Koçhisar’a ait değildir, ama bu savaş da bu sürecin bir parçasıdır.

     Ancak inanç temelli bir ayrımcılığın olduğu ve Kızılbaşların ağır bedeller ödediği tarihsel bir gerçektir. TBMM başkanı dün Gabar`dan bahsederken 40000 ila 120000 civarındaki Alevi Kızılbaş katliamını övercesine mayasını ortaya koymuştur, zihniyetleri hiç değişmedi ve değişmeyecek. Dün gerici yobaz dinci anlayışa sahip olan o anlayış itibarıyla açıkça itibarıyla açıkça ittifakı savunarak bunu da gururla anlatıyor.

    Katliamsız bir Dünya dileğiyle.

    Devamını Oku

    SUYUNUN SUYU

    SUYUNUN SUYU
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Bilindiği gibi Nasreddin Hoca`ya bir gün; bir köylü bir tavşan getirir ve ona misafir olur.

    Tavşanı pişirir yerler köylü yatar ikinci gün yoluna devam eder.

    Aradan bir hafta geçer aynı köylü tekrar gelir, Nasreddin Hoca tekrar köylüyü yatırır bir çorba yedirir ve uğurlar.

    Hocanın kapısını hafta sonra iki kişi gelir Hocanın kapısını çalar Nasreddin Hoca buyurun ne istiyorsunuz der köylüler, sana tavşan getirenin köylüsüyüz burda kalacağız derler, Nasrettin Hoca onları da doyurur fakat morali iyice bozulmuştur.

    Aradan Hoca önlerine hafta geçer üç kişi daha Geli biz sana tavşan getirenin köylüsüyüz burada kalmaya geldik derler, Nasreddin Hoca önlerine birer tas su indirir gelenler şaşkın şaşkın bu ne der gibi bakarlar, Hoca cevabı yapıştırır, bu tavşanın suyunun suyunun suyu der.

    Bu hikâye bana şu an Ekrem İmamoğlu olayını hatırlattı, doğal olarak tutuklu bir kişinin avukatı olur, İmam oğlunun Avukatı tutuklanınca önada bir Avukat gerekti, fazla gecikmeden Avukatın Avukatını da tutukladılar,

    Tavşanın suyunun suyu…

    Yargı dediğin böyle olmalı kimseye göz açtırmamalı, Gözü kapalı elinde terazi olan yargı temsilcisi; gözü kapalı her işi halledebilmeli değilmiş?

    Umarım her şey güzel olur Dünyaya gülünç duruma düşmeyiz.

    Devamını Oku

    SİLİVRİ YOLCUSU KALMASIN

    SİLİVRİ YOLCUSU KALMASIN
    1

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    British Airways’in Boeing 747 tipi uçaklarında; birinci sınıfta seyahat eden yolcular, bazılarında pencere bulunan yeni tuvalet tasarımlarıyla ilgili endişelerini dile getirmişler.

    New York’a seyahat eden bir kadın yolcu, bu pencerelerde karartma perdelerinin olmamasından rahatsız olduğunu uçuş personeline iletmiş…

    Uçuş personeli; şikâyet eden kadına kibar ve esprili bir şekilde şu yanıtı verdiği bildirilmiş:

     “Hanımefendi, eğer biri gerçekten 10.600 metre yükseklikte uçan bu uçağın dış penceresinden tutunup içeri bakabiliyorsa gördüğünü hak ediyor” demektir.

    Türkiye’de gelişen son iki üç haftalık siyasi olaylar gençlerin tutuklanması ve yıllardır aman alanlar inip polis ile halkı karşı karşıya getirmeyin düşüncesinde olan ana muhalefet ilk defa iki milyon üzerinden insanın sokağa indiğini görünce baya bir gündem belirlemeye başladı cesaret topladı, Recep Tayip Erdoğan belki de en belki de büyük siyasi yanlışını;  rakibini Silivri’ye attırarak  yaptı, peki bunu lehine dönüştürebilir mi evet dönüştürebilir; Cumhurbaşkanı olarak olağanüstü hal ilan ederse bir süre daha iktidarı elinde tutabilir, en kötü senaryo ise Halkı  Asker ve Polisle karşı karşıya getirirlerse dananın kuyruğu o zaman kopar.

     10.04.25 tarihli CHP Başkanı Özgür Özerin konuşmasını dinleyince ilk defa bir muhalefet partisinin bu kadar rahat olduğunu gördüm.

    Hostesin dediği gibi 10600 metreden uçağa tırmanıp bir şeyler görüyorsa o gördüğü şeyi hak ediyor demektir.

    Ali Sönmez

    Devamını Oku

    İKİ YÜZLÜ UYANIKLAR

    İKİ YÜZLÜ UYANIKLAR
    1

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Adamın biri suya ihtiyacı olan birine kendi tarlasındaki kuyuyu satmış, kuyuyu satın alan kişi sevinerek ikinci gün gelip kuyusundan su çekip tarlasını sulamak istemiş, kuyuyu satan uyanık kurnazlık edip ben sana kuyuyu sattım suyu değil demiş, aralarında anlaşmazlık çıkınca olay mahkemeye intikal etmiş, hakim sormuş anlat bakalım demiş, kuyuyu satın alan adam hakim bey bu adam bana kuyuyu sattı bende kuyudaki suyla tarlamı sulayacaktım, fakat bu adam ben sana kuyuyu sattım suyu değil dedi, ben ona bunun için para ödedim öyle şey olur mu efendim, hakim satıcıya dönmüş bu söylenenler doğrumu?

    Evet hâkim bey doğru ben ona kuyuyu sattım suyu değil demiş.

    Hâkim kurnaz satıcıya bakaraktan hükmü açıklamış, yarından tezi yok bu adamın kuyusundaki suyu boşaltacaksın, şayet suyu boşaltmazsan kuyuda kalan su için kuyuyu sattığın kişiye su parası vereceksin deyince kurnaz kuyu satıcısı kazdığı kuyuya kendi düştüğünü anlamış, tamam hâkim bey ben her şeyden vaz geçtim suda kuyuda onun olsun demiş, üstüne üstük birde ceza ödemiş.

    HTŞ’nin Tarihçesi ve Evrimi:

    2012: El Kaide’nin Suriye kolu olarak El Nusra Cephesi adıyla kuruldu.

    2016: El Kaide ile resmi bağlarını kopardığını açıklayarak adını Şam’ın Fethi Cephesi (Jabhat Fath al-Sham) olarak değiştirdi.

     2017: Diğer gruplarla birleşerek Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) adını aldı.

    HTŞ’nin Bugünkü Durumu:

     İdlib bölgesinde en güçlü silahlı grup olarak varlığını sürdürüyor.

    Selefi-cihatçı ideolojiye sahip.

     El Kaide ile resmi bağını kopardığını iddia etse de birçok ülke tarafından terör örgütü olarak kabul ediliyor.

    Türkiye, Rusya, ABD ve birçok ülke tarafından yakından takip ediliyor.

    HTŞ, özellikle Suriye’nin kuzeybatısında hâkimiyet kurarak kendi yönetim sistemini inşa etmeye çalışıyor. Ancak hem iç çatışmalar hem de uluslararası baskılar nedeniyle sürekli değişim içinde olan bir örgüt.

    Peki Avrupa ABD ve Türkiye ne yapıyor? Şu anda HTŞ ye destek vermekle meşguller, HTŞ ne yapıyor, Dünyaya şirin görünmeye çalışırken Suriye’de her gün Alevi, Dürzi, Kürt demeden azınlıkları katletmeye devam ediyor. Bu soykırıma Avrupa’nın hemen müdahale etmesi gerekiyor.

    Sesiz kalmak soykırıma destek vermek anlamına gelir…

    Devamını Oku