20 Haziran 2025 Cuma
DMM'den Fatih Altaylı'nın tutuklanmasına ilişkin açıklama:
Hamburg’da Tiyatro 4 Çeyrek’ten Unutulmaz Gala: “Boşver Be Doktor” Ayakta Alkışlandı
FERDİ ZEYREK´İ YAŞATMAK!
HASAN ALİ YÜCEL, CAN YÜCEL VE GAZİ YAŞARGİL´İN YOL AYRIMI
BİRLİĞİMİZİ GÜÇLENDİRELİM!
İSRAİL-FİLİSTİN SAVAŞINDA TÜRKİYE´NİN TAKINMASI GEREKEN TAVIR
Son yıllarda Türkiye siyaseti çatışmaların, kutuplaşmanın ve ayrışmanın gölgesinde şekillendi. PKK’nin feshiyle ortaya çıkan “baha” yalnızca silahların susması değil, aynı zamanda yeni bir toplumsal uzlaşının ve ortak yaşam tahayyülünün kapısını aralıyor. Bu gelişme, Türkiye halklarının uzun süredir ihtiyaç duyduğu nefesi, umudu ve barış içinde birlikte yaşama arzusunu canlandırdı.
Barışa direnme niye?
Barış sürecine dair karşıtlıkların ve direncin nedenleri sık sık sorgulanıyor. On yıllardır süren bir çatışma ortamında koşulsuz teslim ol çağrısı yapmak gerçekçi mi? 40 yılı aşkın süredir varlığını sürdüren bir örgütün sadece “teslim ol, cezanı çek…” denilerek tasfiye edilmesi ne kadar mümkün? Bu çağrılar daha çok bir yok etme stratejisini andırırken, barışın ruhuna ters düşen bir yaklaşımı da gözler önüne seriyor. Bugün hala “vurun, öldürün, yok edin” diye haykıranlar, bu yöntemle 40 yıldır başarıya ulaşamamışken, aynı hataları tekrar etmekte neden ısrar ediyor?
Barışın Türkiye’ye zararı olur mu?
Bana göre en temel soru şu: Barış olursa Türkiye ne kaybeder? Barış, Türkiye halklarına ekonomik, siyasal ve toplumsal anlamda kazanımlar sunar. Silahların susması demek, yalnızca bir çatışmanın sona ermesi değil; kaynakların insana, eğitime, sağlığa, adalete aktarılması anlamına gelir. Kürt sorununda demokratik çözüm yollarına yönelmek; yalnız Kürtleri değil, tüm yurttaşları özgürleştirir. İnsanın doğası gereği; hiçbir halk başka bir halkın esaretiyle özgür olamaz.
Barışın karşıtlığı!
Barışa karşı çıkanlar, çoğu zaman vatan, bayrak, şehit gibi değerleri kullanarak bu süreçleri sabote eder. Oysa gerçek vatanseverlik; vatanı, yurttaşlarının canını, onurunu koruyarak ve ekonomik, sosyal, siyasal, eşit hak ve özgürlüklere olur. Halkların değerleri olan vatan ve bayrağın üzerinden savaş, kan, ölüm çağırıları milliyetçilik değil, insanlıktan çıkma ve ırkçılıktır. Din, milliyet, ulus ve mezhep üzerinden sürdürülen politikalar; düşman yaratan, nemalanan siyaset barışı değil varlık sebebi olan çatışmayı körükler. Özgürce tartışılan ortamda barışa karşı olmak, ölümleri kutsamak Barışa düşmanlık ederek bir halkın çocuklarını çatışmaya sürüklemek ne kahramanlıktır ne de vatan sevgisi oluşur.
Barışın dili
Toplumda büyük hassasiyetle savunulan vatan, bayrak, şehitlik gibi kavramlar, barış karşıtları tarafından araçsallaştırıldığında ortak duygular bölünür, birbirine olan güven zedelenir. Barışı savunmak, bu duyguları hiçe saymak değil, onları istismar eden siyasete karşı durmaktır. Gerçek barış, halkların birbirine güven duymasıyla mümkündür. Bu güveni inşa etmek ise akılcı, cesur ve kapsayıcı bir siyaseti zorunlu kılar.
Sonuç: Barışın bahası
Barış, yalnızca bir tercih değil, bir sorumluluktur. Bugün Türkiye’de barışa karşı çıkanlar çoğu zaman suskun çoğunluğun değil, yüksek sesli azınlığın temsilcisi durumundadır. Oysa toplumsal barış hem Türklerin hem Kürtlerin hem de bu ülkede yaşayan tüm halkların ortak çıkarınadır.
Barış içinde yaşam: Ortak siyasi kazanım, sosyal bütünlük, ekonomik kalkınma ve özgürlüklerin bütünlüğüdür.