Ali Gültekin

Ali Gültekin

24 Haziran 2025 Salı

    TEOS’TA YENİDEN DOĞAN MÜREFFEH BİR RUH 

    TEOS’TA YENİDEN DOĞAN MÜREFFEH BİR RUH 
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Çok az insanın çokça harcadığı emekle çoğalan birliK KESİNTİSİZ SANAT YAŞAMI  SEFERİHİSAR’a dinamizm katıyor. 

    Seferihisar ‘da 2025 yılının en heyecan verici gelişmelerinden biri, bu yıl  kurulan TEOS SANATÇILAR DERNEĞİ oldu. Bu dernek, yalnızca bir araya gelen yazar, şair, ressam ve çizerlerin oluşturduğu bir topluluk değil; aynı zamanda geçmişi binlerce yıl öncesine, Antik Teos’un Dionysos rahiplerine ve filozoflarına dayanan bir kültürel mirasın tüm demokratik kitle örgütleriyle birlikte  yaşatarak, günümüzün sanatını zincir halkalarına ekleyerek birlikte geleceğe  taşımaktır.  

    Dernek çalışmasında yer alan her birey “ ne yapacağız?” Demedi. Nasıl yapılması gerektiğini tartışıp sonuçlandırdılar. “ Nasıl finans edeceğiz?” Demediler.  Her üye  kendisiyle yarışarak olanaklarını zorlayarak katkı sunarak, çalışmalara katıldı. 

    Sanatçılar bir kente yalnızca görsel  güzellik katmaz. Onlar o kentin tarihine, taşına, denizine, çocuklarına ve geleceğine anlam katar. Bugün Seferihisar’da doğan bu kıvılcım, yarının sanatçısını, düşünürünü, özgür bireyini yetiştirme çabasıdır. 

    Neden Seferihisar? 

    Çünkü Seferihisar, sadece mandalina bahçeleriyle, sakin sokaklarıyla, deniziyle değil; aynı zamanda Teos gibi bir kültür hazinesiyle de tanınır. Bir zamanlar antik dünyanın en önemli sanat kentlerinden biri olan Teos, filozofları, şairleri ve mimarlarıyla tanınıyordu. Şimdi bu ruh, TEOS SANATÇILAR DERNEĞİ ile yeniden can buluyor. 

    Gençler ve çocuklar için neden önemli? 

    Bugünün çocukları dijital gürültü içinde yönlerini kaybediyor. TEOS SANATÇILAR DERNEĞİ, gençlere sadece resim, şiir ya da öykü öğretmeyecek. Aynı zamanda onlara düşünebilmeyi, sorgulamayı, araştırmayı, doğayı sevmeyi ve ait olmayı öğretecek. 

    Atölyelerde bir araya gelen çocuklar, yalnızca elleriyle değil, kalpleriyle üretmeyi öğrenecekler. Düşünmenin, sabretmenin ve güzelliği yaratmanın değerini fark edecekler. 

    Sanatın turizm ve doğaya katkısı 

    Kültür turizmi yalnızca bir bölgeyi ekonomik olarak canlandırmaz, aynı zamanda o bölgenin doğasına da sahip çıkar. Bir sanatçının gözüyle bakılan doğa, sıradan bir arazi değil, tarihsel ve doğa  dokusu korunması gereken bir yaşam alanıdır. 

    TEOS SANATÇILAR DERNEĞİ bu bilinçle doğa yürüyüşleri, açık hava sergileri, şiir okumaları ve çevre temalı sanat günleri düzenleyerek hem halkı hem de ziyaretçileri çevre konusunda duyarlı hale getirebilir. 

    Kültür yolculuğu yapmak isteyen yerli ve yabancı turistler için Seferihisar, artık yalnızca bir sahil kasabası değil, bir ilham merkezidir. 

    Bu dernek neyi temsil ediyor? Bu dernek bir diriliştir. Betonlaşmaya, ruhsuzluğa, tüketim kültürüne karşı bir başkaldırıdır.

    Bu dernek, Seferihisar’ın toprağında geçmişle gelecek arasında köprü kuran demokratik kitle kuruluşlarıyla birlikte  bir zeytin ağacı gibi kök salacaktır. 

    Burada her bir şiir dizesi bir rüzgâr gibi eserken, her fırça darbesi bir hikâye anlatacaktır. 

    Sonuç olarak 

    TEOS SANATÇILAR DERNEĞİ yalnızca bir oluşum değil; Seferisar’da yaşayanlara çevre, doğa, sanat, bilim ve  birlik  çağrısıdır. 

    “Boş bakan,  boş görür!

    Üretkenliği bitip, tekrara düşenler çalışmanın her safhasında  “ boş yere uğraş “ derler. Onlar kendi boşluklarını dolduracak bilinç geliştiremedikleri için her atılımın altını oyacak boşluk ararlar. Hoş bakmadıkları için boş görürler.

     Birlikte üretme, yazma, çizeme, boyama. Seferihisar’ın dokusunda mayalanan  eski hikayeleri yaşatarak, geleceğe yeni hikayeler ekler.

    Doğa bozulduğunda insan bozulur, insan bozulduğunda: Tarih, sanat, kültür, yaşam bozulur… 

    Unutmayalım: 

    Bir kenti güzelleştiren binalar değil, kentte yaşayan halkların eğitim-bilim ve sanatla dolu insani değerleridir.

    Hadi hayırlısı…

    Devamını Oku

    FERDİ ZEYREK´İ YAŞATMAK!

    FERDİ ZEYREK´İ YAŞATMAK!
    3

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Ferdi Zeyrek’i anmak: Manisa’da ulaşımı dönüştürmek, oto park gereksinimini çözmek, gençlere istihdam sağlamak, kadınları üretime katmak, çiftçiyi desteklemek, doğayla barışık Manisa kurmak…

     Ferdi Zeyrek, bu hayallerle yola çıktı ve her biri için bir tuğla koydu. Şimdi Manisalılara düşen, o yarım kalan hayalleri büyütmek.

    Ferdi Zeyrek’in ardından sessizce yas tutmak yerine, onun sesini doğaya, yerel tohumlara, çocukların gözlerindeki ışığa, gençlerin geleceğine kadınların istihdamına dönüştürmeli.

    Anmak değil, yaşatmak

    Toplumumuzun köklü geleneklerinden biri olan lokma dökme, dualar etme, adını meydanlara, sokaklara verme, anma ritüelleri, Zeyrek gibi halka mal olmuş bir liderin ardından elbette ki anlamlıdır. Ferdi Zeyrek’in hayattayken verdiği mesajlara ve bıraktığı izlere baktığımızda, onun sadece anılmakla yetinilmeyi asla istemeyeceğini görürüz. O, bir şeyleri değiştirmek, dönüştürmek ve üretmek için yola çıkmıştı. Bu yüzden, onun ardından yapılacak en anlamlı şey, projelerini hayata geçirecek bir iradeyi ve kararlılığı ortaya koymaktır.

    Projeleri yeniden gündeme taşınmalı

    Zeyrek’in seçim sürecinde ve görev süresinde halkla paylaştığı projeler sadece betonarme yok yukarı götürme şu an vaatler değil, sosyal adaleti, çevre duyarlılığını, gençlerin eğitimi ve istihdamı gibi temel başlıkları içeren bir yaşam vizyonuydu. Ulaşımda dönüşüm, oto park yeterliliği, tarımsal kalkınma, kadın istihdamı, yeşil alan artışı gibi başlıklar bugün masaya daha güçlü biçimde yatırılmalı. Çünkü bu projeler onun ideallerinin ete kemiğe bürünmüş hâlidir.

    Manisa gençliğinin geleceği

    Zeyrek, özellikle gençlerin kendi şehirlerinde kalabilecekleri, hayal kurabilecekleri ve bu hayalleri gerçekleştirebilecekleri bir Manisa hayali kuruyordu. Onun ardından kurulacak vakıflar, eğitim burs programları, girişimcilik merkezleri gibi yapılar; bu hayalin devamı olabilir. Zeyrek’in adını taşıyan gençlik merkezleri ya da teknoloji atölyeleri, onu sadece hatırlatmakla kalmayacak, aynı zamanda yaşatacaktır.

    Ortak akıl oluşturmak!

    Ferdi Zeyrek’in yönetim anlayışında en dikkat çeken yönlerden biri, halkla kurduğu doğrudan temas ve katılımcı yönetim anlayışıydı. Bu model, onun ardından bir kenara bırakılmamalı. Kent konseyleri, mahalle meclisleri, halk forumları gibi araçlarla halkın yönetime katılımı sürdürülebilir hale getirilmelidir.

    Zeyrek’in adı geleceğe taşımak!

    Bundan böyle Ferdi Zeyrek adı sadece bir dönemin başkanı değil, bir dirilişin, bir vizyonun ve üretkenliğin adı olmalı. Bu isim, bir tabela ya da anı defterinde değil; üreten, dayanışma içinde olan, doğayla uyumlu bir Manisa’da yaşamalı. Yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşları ve halk bu noktada birlikte hareket etmeli.

    Sonuç olarak:

    Bugün Manisalıların artık bir görevi var. Adına bir tabela asmakla değil, onun gibi düşünerek, onun gibi üreterek Zeyrek’i yaşatmak. O, bunu isterdi. Manisalılar bunu yapabilir.

    Manisa- İzmir belediyelerinin iş birliğiyle kara yolu ve demir yoluyla (İZBAN) daha ekonomik ve sürdürüle bilinir bir ulaşıma bağlamak gibi.

    Ferdi Zeyrek, bunu isterdi.

    Hadi hayırlısı…

    Devamını Oku

    KİM SAVAŞA KARŞI?

    KİM SAVAŞA KARŞI?
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Savaşın kazananı olmaz. Milyonlarca insanı yerinden eden, şehirleri yıkan, doğayı tahrip eden ve en çok da emekçi halkları vuran savaşlar; emperyalist ve gerici çevrelerin çıkar ürünüdür. Bugün kim savaşa karşıysa, kim barışçıl çözümden yanaysa; o insanlığı savunuyor demektir.

    İran’da baskıcı molla rejiminin halk üzerinde kurduğu otoriter denetim; İsrail’de işgalci Siyonist rejimin politikaları, aynı madalyonun iki yüzüdür. Her ikisi de halkları bölen, düşmanlaştıran, sömüren ve susturan sistemlerdir. Oysa ülke halkları karşı düşman karşı düşman değiller. Ülke halklarının ortak çıkarları barıştan yanadır.

    Ortak mücadele:

    İran ve İsrail Komünist Partilerinden ortak çağrı

    İran Tudeh Komünist Partisi ile İsrail Komünist Partisi’nin savaş karşıtı çağrısı, halkların kardeşliğine olan inancın ifadesidir. Bu çağrı; milliyetçiliğin, ırkçılığın ve mezhepçiliğin ötesine geçerek, emekten, özgürlükten, eşitlikten ve barıştan yana bir tutumu temsil etmektedir. Bu tutum bir kez daha emperyalist, kapitalist faşist sistemle komünist düşünce arasındaki farkı bir kez daha açıkça halklar nezdinde ortaya çıkardı.

    İki partinin bu ortak tutumu, aynı zamanda dünyadaki tüm ilerici güçlere de ilham kaynağı, aynı zamanda güncel bir çağrıdır: Kim doğayı, insanı, yaşamı seviyorsa; kim halkların kendi kaderini tayin hakkını savunuyorsa; kim baskıya, sömürüye, işgale karşı duruyorsa; bugün tarafını netleştirmelidir.

    İnsanlığın bugünkü görevi:

    Ortadoğu’da oluşan kan gölünde yüzmek, Filistin halkının yaşadığı trajediye duyarsız kalmak mümkün değildir. Ama aynı şekilde, İran halkının yıllardır molla baskıcı, otorite rejim altında süren yaşam mücadelesi de görmezden gelinemez. Ne molla rejimi İran halkını temsil ediyor, ne de Siyonist rejim Yahudi halkının iradesiyle hareket ediyor. Ayrıca bunların vatan dertleri de yok. Kendi otoriter varlıklarını sürdürerek sermayelerini güçlendirip koruma derdindenler.

    Bugünün görevi

    Halkların kendi iradeleriyle inşa edeceği özgür, eşit ve barışçıl bir dünyayı savunmaktır. Bu görev, sadece Ortadoğu halklarının değil, tüm dünya emekçilerinin, gençlerinin, kadınlarının ve vicdan sahibi insanların omuzlarındadır.

     Barış için birlik, direniş için cesaret

    Halklar, savaş istemiyor. Onlar, barış içinde bir arada yaşamak, emeğinin karşılığını almak, özgürce düşünmek ve doğayla uyum içinde yaşamak istiyor. Bu istek, ortak bir gelecek umudunun temelini oluşturuyor.

    Bu nedenle İran Tudeh Komünist Partisi ile İsrail Komünist Partisi’nin savaş karşıtı çağrısı yalnızca bir deklarasyon değil; halkların ortak geleceği için yakılan bir umut meşalesidir.

    Sonuç olarak!

    Bu meşaleyi büyütmek, dayanışmayı yükseltmek, işgale, baskıya ve savaşa karşı ortak bir cephe örmeye ihtiyaç var.  Emperyalistlerin yayılmacı ve savaş politikalarına, faşizmin zulmüne karşı; dünya halklarının barış, emek ve özgürlük mücadelesine katılma zamanıdır.

    Devamını Oku

    UMUDA SÖZ OLSUN, FERDİ ZEYREK´E VEDA EDİLMEDİ

    UMUDA SÖZ OLSUN, FERDİ ZEYREK´E VEDA EDİLMEDİ
    1

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Bazı insanlar yere, göğe, yaşama değil, yüreğe düşer. Ferdi Zeyrek, Manisa’nın kalbine düşen, kısa sürede her haneye bir umut, her sokağa bir ses, her yüze bir tebessüm olan bir isimdi. Onun kaybı sadece bir belediye başkanının vedası değil; bir halkın yarım kalmış nefesidir.

    Manisa onu yalnızca oy vererek değil, ona inanarak seçti. Ferdi Başkan da bu güveni sırtında bir sorumluluk değil, göğsünde bir onur olarak taşıdı. Kısa zaman içinde şehirde neredeyse dokunmadığı mahalle, dinlemediği dert, sarılmadığı yürek, kucaklamadığı çocuk kalmadı. O, makam odasında oturan bir başkan değildi. Manisa’da kent estetiği ve yaşanıla bilinir kent kavramlarını icraata çekmiş; ulaşım, alt yapı, karbon nötr, sıfır karbon emisyonu…  Araştıran, çözen, proje üreten başkandı.

    Halkın çığlığı

    Cenazesinde toplanan insan kalabalığı, yalnızca bir veda için değil, “Seni unutmayacağız, Manisa’da seninle başlayan belediyecilik yarım kalmayacak” haykırışlarıyla onunlaydılar, oradaydılar.

    Özgür Özel’in kardeşlik, partidaşlık duruşu!

    Ve o gün o tabutun başında tüm insanlığa verilen mesaj, her geleni sahiplenen kararlı bir duruş vardı… Yalnızca bir genel başkan değil, partidaş, yoldaş, kardeş duruşu sergilendi. Özgür Özel’in Ferdi Zeyrek’in ardından kurduğu her cümlede bir kardeşin içsel yanması vardı. Onun tabutuna uzanan eller, bir siyasi nezaketten değil; birlikte yürümüş, aynı hayale sırt vermiş iki insanın derin bağınının kopmayışının direngenliği vardı. O gün Özgür Özel, sadece partililer tarafından değil, tüm halklar tarafından alkışlandıysa, bu Ferdi Zeyrek’in geride bıraktığı “insan olma” mirasının sahiplenilmesinin bir sonucuydu.

    Yoldaşlık, seçim zamanlarında değil, zor zamanlarda, ölüm sessizliğinde belli olur. O sessizlikte, Özgür Özel’in gözlerindeki sarsıntı; iktidarın değil, insaniyetin, kardeşliğin ve hakikatin temsiliydi.

    Ferdi Zeyrek’in ardından

    Ferdi Zeyrek’in ardından sorulması gereken soru şudur: Bu şehir şimdi ne yapacak?

    Onunla birlikte Manisa, kibirli yönetim tarzını bir kenara bırakmıştı. Kapalı kapılar açılmış, belediye halkın olmuştu. Mutlaka Ferdi başkanın yarım kalan her işi Manisa’ya talimatı ve mirasıdır. Parkı, asfaltı, otobüs durağı değil; esas yarım kalan şey onun halkla kurduğu insani bağdır. O bağ koparsa, Manisa çok şey kaybeder.

    Manisalının omzundaki görev

    Şimdi Manisalının önünde iki yol var: Ya “çok yazık oldu” diyerek iç geçirecek, ya da “O’nun başlattığı yürüyüş sürecek” diye ayağa kalkacak. Ferdi Zeyrek’i asıl yaşatacak olan, onun adını bir caddeye vermekten öde taşıyarak vicdan ve ahlak tutumunu geliştirmektir. Her yeni projede, her alınan kararda onun halkçı duruşunu hatırlamak, onu her gün yeniden seçmek demektir.

    Bu bir veda değil

    Manisalılar için Ferdi başkan bir veda değil, toplumsal barış, halkçı belediyecilik   sözleşmesidir. Ferdi Zeyrek’in gülümseyerek söylediği o sade ama sarsıcı cümleler hâlâ kulaklarımızda: “Ben sizin başkanınız değil, sizin evladınızım.”

    Bir başkan gitti belki ama evladımızın mirası hep burada. Ve şimdi bize düşen, o mirası yere düşürmemektir.

    Tekrardan halkçı belediyeciliği gündeme taşıyan Ferdi Zeyrek’e sonsuz bir minnet, CHP genel başkanı olarak partidaşlık, arkadaşlık, kardeşlik tutumu sergileyen   Özgür Özel’e saygı ile…

    Hadi hayırlısı…

    Devamını Oku

    PARASIZ EĞİTİM, PARASIZ SAĞLIK

    PARASIZ EĞİTİM, PARASIZ  SAĞLIK
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Bir devletin temel işlevlerinden biri, vatandaşlarının en temel haklarını güvence altına almaktır. Bu hakların başında eğitim ve sağlık gelir. Bir ülkede bu hizmetler ücretsiz değilse, bu durum yalnızca bireyleri değil, uzun vadede tüm toplumu ve ülkenin geleceğini etkiler. Paralı eğitim ve sağlık hizmetleri, toplumsal adaletsizliğin derinleşmesine, kalkınmanın yavaşlamasına ve kültürel çöküşe neden olurken; parasız hale getirildiklerinde sosyal bütünlüğü artırır, ekonomik gelişmeyi hızlandırır ve gerçek anlamda demokratik bir toplumun oluşumuna zemin hazırlar.

    Paralı eğitimle gelecek ipotek altına alınıyor.

    Paralı eğitimin en büyük zararı, yoksul çocukların eğitim hakkının ellerinden alınmasıdır. Eğitim hakkı, bireyin sosyal statüsünü dönüştürmesini sağlayan en temel araçtır. Paralı bir sistemde kaliteli eğitime yalnızca zengin çocuklar ulaşabilirken, yoksullar ya eğitimden tamamen uzaklaşır ya da son derece kısıtlı ve düşük nitelikli eğitim olanaklarına mahkûm edilir. Böyle bir ortamda;

    • Toplumsal sınıf atlama imkânı ortadan kalkar.
    • Yetenekli ama yoksul bireylerin önü kapanır, toplumsal potansiyel boşa harcanır.
    • Eğitim ayrıcalıklı bir sınıfa hizmet eder hale gelir, demokrasi ve eşitlikten uzaklaşılır.

    Parasız eğitim:

    Ücretsiz eğitim, bireyleri sınıfsal zincirlerinden kurtararak daha üretken ve bilinçli yurttaşlara dönüşmelerini sağlar. Bu da ülke kalkınması, kültürel zenginleşme ve sosyal hareketliliğin artması anlamına gelir.

    Yaşamak parayla mı?

    Sağlık, insanın en temel yaşam hakkıdır. Fakat sağlık hizmetlerinin paralı olması, bu hakkı yalnızca ödeme gücü olanlara tanır. Sonuç olarak:

    Yoksullar hastalanınca ya ölüme terk edilir ya da borç batağına düşer.

    Sağlık hizmeti ticari bir meta haline gelir, insani boyutu kaybolur.

    Toplumda kronik hastalıklar artar, çalışan nüfus azalır, üretkenlik düşer.

    Bu gün ilaç sanayi silah sanayinin kat kat üzerinde kar etmekte. Özel hastaneler devlet hastanelerinin onlarca katı kar etmek durumunda. Bu devlet ahalininse,  sağlık ve eğitimi kim özelleştiriyor,  sağlık ve eğitimi paralı yapanlar kim, kimler?

    Ücretsiz sağlık:

    Ücretsiz sağlık hizmetleri  tüm topluma eşit sağlık imkânı sunar, hastalıkların yayılmasını engeller, iş gücü kaybını azaltır. Üretimi güçlendirir. Sağlıklı nesillerler  eğitimli toplum yaratılarak üretim güçlenir.

    Ayrıca ilaç ve tedaviye para akıtmak yerine koruyucu sağlık hizmetlerine yatırım yapılabilir, bu da sağlık giderlerini uzun vadede düşürür.

    Eğitim ve sağlık paralı hale getirildiğinde, devletler kaybeder:

    Nitelikli insan kaynağı: Yetenekli ama yoksul gençlerin önü kapanır.

    Toplumsal barış: Eşitsizlik arttıkça huzursuzluk ve suç oranı artar.

    Uzun vadeli ekonomik kalkınma: Kalifiye iş gücü azalır, ülke dışa bağımlı hale gelir.

    Kültürel üretkenlik: Eğitim ve sağlık, sanat, bilim ve düşün dünyasını da besler. Bunlar olmadan kültürel gelişim durur.

    Toplumsal güven: Vatandaşlar devlete olan güvenlerini kaybeder, siyasal istikrar zedelenir.

    Parasız eğitim:

    Fırsat eşitliği sağlanır, her birey yetenekleri doğrultusunda gelişebilir.

    Toplum sağlıklı ve eğitimli bireylerden oluşur, bu da üretimi ve verimliliği artırır.

    Suç oranları düşer, çünkü eğitimli toplumlar daha az şiddete başvurur.

    Sosyal dayanışma ve adalet duygusu güçlenir.

    Devletin itibarı ve meşruiyeti artar, çünkü vatandaşlar kendilerini değerli hisseder.

    Özel okul ve hastanelerle ayrımcılık!

    Özel okullar ve hastaneler, fırsat eşitliğini değil, ayrıcalığı pekiştirir. Bu kurumlar kâr odaklıdır; bireyin ihtiyacından çok, ödeme gücüne göre hizmet verir. Devletin görevi özel sektörün boşluklarını doldurmak değil, her vatandaşa eşit ve nitelikli hizmet sunmaktır. Bu nedenle kamusal eğitimi ve sağlık hizmetini güçlendirmek, özel sektörün değil halkın çıkarınadır.

    Eşitlik ve kalkınma!

    Bir ülkede eğitim ve sağlık paralıysa, bu ülke ya zenginlerin çıkarlarını gözeten bir sınıf devletidir ya da kamu kaynaklarını yanlış yöneten bir devlettir. Eğitim ve sağlık hizmetlerinin parasız olması, sadece bir sosyal politika tercihi değil; toplumun geleceğini şekillendiren stratejik bir yatırımdır.

    Devlet halkına ne kadar ücretsiz hizmet sunarsa, o kadar güçlü ve kalıcı olur.

    Hadi hayırlısı…

    Devamını Oku