HAKKIMIZ YOK

ABONE OL
23:21 - 06/01/2024 23:21
2

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Sıradan durumlara, olaylara, nesnelere “baktığımızda” onları anlayabildiğimizi “sanırız”.

Bu “anlamak” kişinin o ana değin edindiği tüm bilgiler, deneyimler ve bakış açıları ile birlikte edindiklerinin, donanımlarının sonucu olarak “algılanır” ve yorumlanır, kabul görür.

Bu da her insanda çok farklı olabilir.

Olayları, durumları eleştirel ele alıp, sorgulayabilen, şüpheleri ile birlikte inceleyen kişiler ise herkesin görüp, anladığından çok başka yerlere değin inip, arkadaki gerçeklere erişebilir.

Bu da ayrı bir farkındalıktır ve gerçeklere çok daha yakındır.

Özellikle siyasi, toplumsal oyunlar, tuzaklar, “manipülasyonlar” için bunları düşünmeliyiz.

“Oraya attıkları ile” koskoca kitleleri, toplumları etkileyip “sürü psikolojisi” ile onları kendi istedikleri yöne çekerler.

Bunun da zaten çok daha önceden kurgulanmış, planlanmış bir alt yapısı ve geçmişi de vardır.

Biz bir yerlerde rahat ve mutlu, huzurlu yaşıyoruz, derken bambaşka yerlerde ise ülke üzerinde çalışan, araştıran ve sistematik plan ve operasyonlar düşünen “kurumlar” vardır ve biz onları ne görürüz ne de biliriz.

Dünyayı yöneten güçleri ve onların kuruluşlarını, örgütlerini yok saymak ise bir hayal dünyasında yaşamaktır.

Yalnızca “gördüklerimizi”, önümüze sunulanları “gerçek SANIP” algılamaya kalktığımızda ise birilerinin bizim üzerimizde güç ve yönlendirmelere sahip olmalarına “razı oluyoruz” demektir.

Türkiye “yeri” ve tarihsel “özellikleri” nedeni ile her zaman “göz önünde” olmuştur.

Birinci savaşta ele geçiremeyip kaçırdıkları bu ülke MUSTAFA KEMAL ATATÜRK önderliğinde ve onun yetenekleri, çabaları… sayesinde bağımsız ve çağdaş bir özgür ülke yoluna girmek istemiştir.

İşte tam da bu nedenle buna hep karşı çıkan ve ülkeyi bölüp, parçalamaya çalışan odaklar son yıllarda çok daha hızlı ve çok yönlü çalışmalar içerisindedirler.

Türk milleti uyanmalı ve gerek etnik, gerekse de dinsel görünümlü her türlü bölünmeci ve ayrıştırıcı kesimlerin oyunlarına karşı durabilmelidir.

Bunu yapmayan, yapamayan, uyanamayan ülkeleri ayrıştırmış ve bölmüşlerdir; örnek olarak SSCB, Yugoslavya, Avrupa, Afrika ve Arap devletleri incelenmelidir.

Bizim için ise tam da 100. yılda çok dikkatli olup Atatürkçü temel düşünce ve ilkelere yönelip, ulus devlete, demokratik, çağdaş hukuk devletine sahip çıkmamızın zamanıdır.

Öte yandan gerçekten de güçlü ve demokratik, anayasasına bağlı, parlamenter bir “HUKUK devleti”ni kurduğumuzda “bağımsız ve özgürce” çalışan, donanımlı bir MİT, Türk silahlı kuvvetleri, Türk polisi gibi devlet kurumlarına çok daha önem vermek gerektiğini göreceğiz.

Her “tatlı gelene” doğru koşmak, “duygularla davranmak”, düşünmeyi ve eleştiriyi, aklı kullanmayı geriye atmak olmaz.

Şu an yüksek teknoloji, dijital çağ içerisinde olduğumuzu kabul ediyoruz ve internet, cep telefonları, TV ve diğer medya olanakları ile sarılmış ve onların içine düşmüş bir durumdayız; ne çıkabiliyoruz, ne kurtulabiliyoruz, ne de uzaklaşabiliyoruz.

Bu durumda çok AKILLI ve UYANIK olup tüm bunları çok “dikkatlice ve seçerek” kullanacağız; biraz da ARAŞTIRICI okumalar yapacağız…

Türk milleti olarak boş ve “yapay” gündemlerle, “kandırma” ve “yönlendirmelerle” ne zamanımızı ne de enerjimizi harcamaya hakkımız vardır.

Birilerinin ülkeyi yağmalamasına, hukuksuzluğa, boş vermişliğe, hainliklere… göz yummaya inanın, gerçekten “hakkımız yok”.

“Elimizden hiçbir şey gelmiyor” gibi olsa bile açık bir zihin ile özgür irade ile uyanık olup, olanları doğru analizlerle anlamaya çalışmalıyız.

Belki de bunu böyle düşünen, duyumsayan milyonlarca yurttaş vardır.

Buna rağmen ülkenin geldiği bu durumu nasıl değiştirilebilirler, nasıl karşı koyabilirler, nasıl engelleyebilirler?

Siyasetin durumuna, siyasi partilere ve de muhalefete bakıldığında ise ne yazık ki hiç de umut verici bir çizgiye erişemiyoruz.

İnsanların “yurttaşlık bilinci” ve bunu geliştirebilmesi konusundaki atılımları yok gibi.

Belki de önemli bir sorun ise insanların her şeyden önce kendi “bireysel çıkarlarını” hep öne çıkarmasıdır.

Bir yerlere yaranmak, birilerinden bir şeyler elde etmek, idealler ve ideolojiler yerine “günlük güç” elde etme, “çıkar sağlama” peşinde koşmak… siyasete de bulaşmış olabilir mi?

Ülkeyi tümüyle bir varlık ve yüce bir değer olarak görmek ve onun uğruna dik durmak, “ulus devlete” sahip çıkmak yerine bölgeselcilik, gruplaşmalar ve de kişilerin çekim gücüne kapılmak… gittikçe artan bir durum olmaktadır.

Çağdaşlık, evrensel değerler, demokratik kültür, uygarlık ve değerleri… gibi erişilmek istenilmesi gereken hedefler yerine ülkenin genel toplumsal yapısı hızla gerilemekte ve çağın da gerisine düşmektedir.

İyi niyetli, dürüst ve güzel ahlaklı, bilinçli yurttaşlar tüm bu genel durum içerisinde gittikçe daha da bir umutsuzluğa mı düşmektedir, geriye mi çekilmektedirler?

Yine bir diğer azınlık olan “aydınlar” ve “entelektüeller” ise son seçimlerden ve de bugünlerin düzeysiz siyaset gösterilerinden sonra çok daha heyecanla ulusal davaya sarılıp, bir mücadele ve direnişe girebilecekleri yerde, ne yazık ki, “görünmez” olmaktadırlar.

Düşünen insan, fikir üreten insan, eleştirel, sorgulayıcı ve araştırıcı insan, okuryazar kesimi gün geçtikçe daha mı bir karamsar oluyor.

2024 geldi ve de önümüzdeki dönemde beklenilen işler, takvimler ortaya çıkmaya başladı.

En önemli görülen “YEREL seçimler” olsa gerek…

Ülkenin geleceğini, halkın yaşamını, yaşam kalitesini… belirleyebilecek olan bu seçimler üzerine görüşler, konuşmalar, tartışmalar ve “gündemler” ortaya çıkacak.

Belediye seçimleri yaklaşır iken genel olarak belediyecilik, muhalefetin yönetiminde olan belediyeler de dahil olmak üzere halka da bir güven ve umut verememektedir.

Belediyelerdeki kadrolaşmalar, belediye yatırımları ve işletmeleri, konserler, şenlikler, alt yapı sorunları, yolsuzluk dedikoduları, çöp sorunu, mahalle ve sokaklar arasındaki adaletsizlikler, sahil yağmalanması, denetimsizlikler… benzeri konular pek gündeme gelmiyor, gelemiyor.

Belki de belediyelerin yasal hak ve sorumlulukları ve uygulamalar en baştan ve çok dikkatlice incelenmeli ve sorgulanmalıdır.

“Aday adayları” ortaya çıkmaya başladı.

Her yerde tanım ve duyuru yapmak istiyorlar ve seçilmeyi bekliyorlar:

Kimdir ve “siyasi olarak üstlendiği ilkeler ve görüşler nedir” konusuna pek değinilmediğini görüyorum.

Genelde olduğu gibi “yerelde” de en önemli bakış şu olmalıdır:

Temiz bir toplum, adil ve eşitlikçi, özgürlükçü bir yönetim için doğru kişileri seçebilecek misiniz? Kara para aklamaya, ranta ve bunlara dayanan baskılara karşı durabilecek, hukuk devletinden yana çıkabilecek… olanları bulup, seçebilecek misiniz?

“Üzerimize düşenleri yapmak” yerine yalnızca boş şeylerle uğraştığımızda ise “güzel günler gelecek” diye beklemeye de “hakkımız yok”…

Türkiye devleti ve toplumuyla temel sorunlarını ele alıp, sorgulayamadığı ve bir hukuk devleti olarak çözüm yolları aramaya giremediği sürece, ne yazık ki çok daha bir karamsarlığa mı düşeceğiz?

Olumlu ve umut dolu olmak, yaşama daha iyi sarılabilmek, mutlu olabilmek istemez miyiz?

Çağdaş bir hukuk devletinde, tüm demokratik hak ve özgürlükler içerisinde refah düzeyi yüksek “kalkınan” bir toplum ve hakça bir yaşam, kaliteli bir yaşam istenilmez mi?

Bambaşka yapay konular ile, ortaya atılan kandırmacalarla uğraşmak ve onlara kanmak yerine “isteriz” diyebilmek ne güzel olurdu….

Tüm olumlu gelişmelerin olabilmesi için ise “aklını” kullanabilen, bilinçli ve uyanık yurttaşların olması ve sözünü geçirebilmeleri gerekmektedir.

Zor bir yıla girdiğimizin ayırtında olup, çok daha dikkatli olabilmeyi düşünebiliriz.

Hiçbir şeyin kendiliğinden değişmeyeceği gerçeğini de görüyorum; yine de umut etmek, iyi dileklerde bulunmak istiyorum…

. Hoşça kalın…

. Öğretmen GÖNEN ÇIBIKCI, 07.01.2024

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.