Selçuk Tengioğlu, 66 yaşında. Geçmişi karanlık, vicdanı kurumuş bir adam. Hırsızlıktan, tehditten sabıkalı. Ama onu kamuoyunun hafızasına kazıyan asıl olay 2004 yılında yaşandı. Bu şahıs, kendi öz çocukları B.T. ve M.T.’yi öldürdü. Üçüncü çocuğu ise balkondan atlayarak canını zor kurtardı. Akıl almaz bir vahşetti bu. İnsan olanın yüreğini dağlayan, vicdanı altüst eden bir trajedi. Mahkeme onu müebbet hapis cezasına çarptırdı. Ancak 2020 yılında, toplumun ruh sağlığını bile tehdit edecek bir kararla “şartlı tahliye” edildi. Yani Türkiye’nin adalet sistemi, iki evladını öldüren bir katili daha cezasının yirmi yılını bile doldurmadan topluma geri saldı.
Bu sadece bir hukuk skandalı değildir; aynı zamanda siyasi bir tercihin sonucudur. Türkiye’de artık suç ile ceza arasındaki ilişki hukukla değil, iktidarın siyasi ihtiyaçlarıyla belirleniyor. İktidar; korku salmak, muhalefeti sindirmek ve şiddeti sıradanlaştırmak için hukuk düzenini bir araç haline getirmiş durumda. Bu çarpık sistemde bazı suçlular yalnızca serbest kalmış insanlar değil, aynı zamanda birer “görevli aparat” haline gelmiştir.
Selçuk Tengioğlu gibi isimler, içinde yaşadığımız dönemin karanlık ruhunun dışavurumudur. Onlar yalnızca bireysel suç makineleri değil, aynı zamanda toplumu hizaya getirmek isteyen otoriter zihniyetin taşeronlarıdır. Bu düzen yalnızca toplumsal huzuru değil, doğrudan siyasal alanı da hedef almaktadır. Nitekim geçtiğimiz günlerde CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e yönelik saldırı, bu sistematik zorbalığın en güncel ve çarpıcı örneğidir.
Saldırgan, rastgele bir öfkenin değil, örgütlü bir nefretin temsilcisiydi. “Ayağını denk al” tehdidinden sonra gelen bu saldırı, asla bir tesadüf olarak görülemez. Bu saldırı yalnızca Özgür Özel’e değil, muhalefete, demokratik siyasete ve halkın sandık iradesine yönelmiş organize bir gözdağıdır. Muhalefet eden herkes korkutulmak, susturulmak ve sindirilmek isteniyor.
Oysa bu olay ne ilk ne de münferit. 2019’da, dönemin CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Ankara’nın Çubuk ilçesindeki bir şehit cenazesinde linç edilmek istendi. Kalabalık, “Yakın bu evi!” diyerek Kılıçdaroğlu’nun sığındığı evi kuşattı. Devletin kolluk kuvvetleri adeta seyirci kaldı. Olaydan sonra saldırganlar neredeyse ödüllendirildi. İktidar kanadı ise net bir kınama yerine, geçiştirici ve utangaç açıklamalarla şiddeti adeta meşrulaştırdı. Bu, açıkça bir teşviktir.
Bu örnekler yeni değil. 1958 yılında, Adnan Menderes’in başbakanlığı döneminde İsmet İnönü’ye yapılan saldırılar hâlâ belleğimizdedir. İnönü’nün Uşak’ta taşlanması, treninin önüne engeller konulması, mitinglerde hedef gösterilmesi… O günlerde muhalefet düşmanlaştırılmış, sokakta şiddet olağanlaştırılmıştı. Bugün yaşananlar, o karanlık geçmişin güncellenmiş bir versiyonudur.
Tarih bize defalarca gösterdi: Siyasi şiddet bir rastlantı değildir. Planlıdır, yönlendirilir, beslenir ve cezasız bırakılır. Her cezasız şiddet, bir sonraki saldırının zemini olur. Bu bağlamda, Selçuk Tengioğlu’nun tahliyesi ile Özgür Özel’e yapılan saldırı arasında görünmeyen değil, açık ve somut bir bağ vardır. Bunlar aynı bataklıktan beslenen bir çürümenin parçalarıdır.
Bu noktada, iktidarın küçük ortağı olarak bilinen ve kamuoyunda “mutant” lakabıyla anılan kişi ve liderliğini yaptığı yapıdan da söz etmek gerekir. Bu yapı, karanlık geçmişe sahip isimlerle açık ya da örtük ilişkiler kurarak siyaseti zehirlemektedir. Nefreti örgütleyen, toplumu kutuplaştıran bu anlayış, doğrudan şiddeti doğuruyor. Özgür Özel’e saldıran meczuplar, bu siyaset anlayışının ete kemiğe bürünmüş halidir. Azmettirenler belli, sahadaki aktörler görev başındadır.
Böyle bir düzende muhalefet etmek, sadece bir fikir mücadelesi değil, aynı zamanda fiziksel bir direniş haline gelmiştir. Demokratik siyaseti savunmak, artık saldırıya uğrama riskini göze almak anlamına geliyor. Bu da göstermektedir ki mesele sadece bireysel güvenlik değil, doğrudan rejim meselesidir.
Türkiye’de artık bir rejim krizi yaşanmaktadır. Bu düzenin adı açık ve net: faşizm.
ALMANYA
10 saat önceALMANYA
13 saat önceALMANYA
14 saat önceALMANYA
15 saat önceALMANYA
15 saat önceALMANYA
17 saat önceDÜNYA
17 saat önce
Okan bey size yorum yazdiktan sonra Hasan ogretmenin yazisini okumak istedim. Ilk paragrafta olayi anladim Ama siz olayi dogru durust anlatamadiniz. Boyle yazim hatalarini yapmamaniz gerek. Siz ortaokul ogrencisi degilsiniz!
“Selçuk Tengioğlu, 66 yaşında. Geçmişi karanlık, vicdanı kurumuş bir adam. Hırsızlıktan, tehditten sabıkalı.” “Ancak 2020 yılında, toplumun ruh sağlığını bile tehdit edecek bir kararla “şartlı tahliye” edildi. Yani Türkiye’nin adalet sistemi, iki evladını öldüren bir katili daha cezasının yirmi yılını bile doldurmadan topluma geri saldı.” Okan bey, sizden toplumu aydinlatacak bilgiler ve makaleler bekleniyor Almanya’da ve yurtdisinda yasayanlar tarafindan. Ama siz ruhsal bozukluktan dolayi hapsedilmis ve (muhtemelen) adli doktor ve raporlarla sartli tahliye edilmis bir olayi tum Turkiye’ye ve butun siyasilere yukluyerek alkis bekliyorsun. Bir tutuklunun sartli tahliyesi ile Ismet Inonu’nun 1958 yilinda Usak’ta taslanmasini nasil ilgilendirebiliyorsun? Olay tamamen abartma. Gerceklerdem bahsedelim ve insanlara yardim edelim. Hayat yeterince zor. Insanlara faydali olabilecek bir bilgi vermeye calisirsaniz sizin yazilarinizi okurlar. Bir dusunun.