BİR İZCİNİN SON TOPLANTISI…

ABONE OL
11:49 - 23/10/2020 11:49
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

BİR İZCİNİN SON TOPLANTISI…

“Acıyı öylesine paylaştınız ki bana bir şey kalmadı…”
Sevgili Cihanı ebediyete uğurladık. 
Kanlı kavak çeşmesinin bulunduğu Balta Limanı Kemik Hastanesinde 26 Ağustosta yürüyerek başlayan tedavi süreci, Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji yoğun bakımında 13 Kasım günü hastane mikrobunu yenemediği için sona erdi. 
İddiaya göre organ nakli yapılan hastanelerde ortaya çıkan bu mikrop ile hiçbir antibiyotik başa çıkamıyormuş… Ne acı ki, kimse bize bunu dillendirmedi. 
Büyük ümitlerle getirdiğimiz Uludağ Üniversitesi Tıp fakültesinde bir kez daha hayal kırıklığına uğradık. 
Adına kader mi denir, yoksa kaza ‘mı bilinmez… Ancak ne gerekirse yapıldığı halde kurtarılamadığı söylendi…
Ancak;
Sayın hükümetin ”sağlık sorununu hallettik” yolundaki açıklamalarının ne kadar boş olduğunu hastane-hastane gezerken daha iyi gördük. Trilyonluk köprüler yaptırıyoruz ama doğru dürüst bir “şifahanemiz” yok maalesef. Şifacıların sayısı da giderek azalmış. Herkesin dini-imanı para olmuş. 
Daha önce yazdığım bir yazıda dediğim gibi, “Bursa’da hasta olmayın, İstanbul’da ölmeyin…” bir ilave daha ; “Paranız yoksa özel hastanelere de düşmeyin…”
Avuntumuz, artık acı çekmiyor olması.
Mekânı cennet olsun. 
Sevgili Cihan öğretmenin öyküsü çok uzun. Biraz kısaltarak yazmaya çalışacağım.
Onunla dolu, dolu bir ömür geçirdik. Öyle ki, Bursa Kız Öğretmen okulunu birincilikle kazanıp kendi yaşadığı şehirde yatılı olarak başlayan, Özel İnal’da günümüzün pek çok ünlüsüne öğretmenlik eden, Aşağı Sölöz’de stajyerliği kalkan, Ziya Gökalp ilkokulunda devlet görevine başlayıp oradan emekli olan, 30 yıla yakın bir meslek hayatının yanı sıra, 1968 yılında Tomris Özçetin, İbrahim Menteş, Mümtaz Conker gibi izci liderlerinden Karacaali’de çadırlı kampta obabaşı sertifikasını alan sevgili Cihanın yolu, 1972 yılında benimle kesişti, 1974’te attığımız imza ile evliliğimiz 2016 Kasımına kadar sürdü. 
Bu süreçte Küçük izcilerini Anıtkabir’e, İzci olanları Çanakkale’ye, Tophane EML. nin kız izcilerini Bolu Aladağlar, Manisa Kırkağaç, İzmir Buca, Kuşadası gibi yerlerde yapılan Milli Kamplara götürdü. Keles Kocayayla ‘da, Manisa Kırkağaç’ta, Bursa’da, Bolu’da, Çanakkale’de, İzmir-Buca’da yapılan Milli kamplara iştirak etti. Bursa’nın ilk okul dışı kuruluşu olan Sevgi oymağını Milletlerarası kamplara taşıdı. Uludağ Yılanlı Kaya’da “Tofaş Otomobil Fabrikasının işçi çocukları ile izcilik” projesinde, “Bursa Jandarma Bölge Komutanlığının İzci ve Liderlerinin yetiştirilmesi” programında, ”Güzelyalı Yelken ve Deniz İzci Merkezi’nin kurulmasında, Çeşme ve Mersin, Silifke Akkum, İskenderun Arsus “Deniz izcisi yetiştirme kampları ve izci Lideri” yetiştirme kurslarında, Atatürk’ün izinde 90 Km. Ergin izci yürüyüşlerinde, Dünya kadınlar gününde Soğuk pınardan Uludağ Zirvesine yapılan Yaki tatbikatında hep birlikteydik. 
Uludağ Kış kamplarından birinde kayak pistine fırlayan sevgili Bora’ya çarpmamak için ayağını kırdığında; çocuklar derslerden kalmasın diye koltuk değnekleri ile okula yayan gittiğini, Taner Tümerdirimin karısı olduğu için bakanlıkça kamp ve kurslarda görev verilmediği dönemlerde hep gülümsediğini, “Bunlarda geçer” diyerek sabrettiğini hiç unutmadık. 
İngiltere, Fransa, İsviçre, Hollanda, Norveç gibi ülkelerde katıldığımız Jamboree ve Jamborette kamplarında hep izcilerinin yanında idi. Gerektiğinde postallarını omuzuna asıp çıplak ayakla yürüdü… Kampın ilkyardım uzmanı, yemek pişirmek için aşçısı, hastalanan kız izcilerinin gece bekleyeni koruyucusu oldu. 
İznik, Gemlik, Mudanya gibi yerlerde yapılan yelken çalışmalarında o küçük yelkencilerin, optimistçilerin Cihan Annesi idi. Mudanya Yelken Kulübündeki Amatör denizcilik kurslarına katılan yetişkin iş adamları başkanın karısı olduğunu bilmedikleri için başta onu “Çaycı Kadın” olarak tanırlar, sonra şaşkınlıklarını gizleyemezlerdi.
Bursa Ürünlü ’de Uluslararası İzci Parkının kurulması için gösterdiğimiz çabada, Botanik Parktaki İzcilik merkezinde, Ankara merkezli toplantılarda hep o vardı. 
Mudanya’da oturduğumuz günlerde, Dündar amca “Mudanya’nın Sesi” gazetesini bizlere emanet etti. Döndü, dolaştı gazetenin sahibi de Cihan oldu. Mudanyalıların ve denizcilerin sesi olsun diye çıkartılan gazete hiçbir zaman para ile satılmadı. Hep ücretsiz dağıtıldı. Özellikle Amiraller kupası dönemindeki dizaynı, haberleri ve fotoğrafları ile göz doldurdu. 
Ama heyhat. 
Böylesine bir ömür geçirmesine, topluma hizmet etmesine rağmen hep ikinci planda kalmayı tercih etti. Takdir duygusunu yitirmiş, öküzün altında buzağı arayan, kıskançlık krizleri geçiren toplum yapımızda Atatürkçü, Cumhuriyetçi kadın kimliği ile hep kendini geri çekti. Üç kuruş parası veya devletin verdiği makamlarda oturduğu için kendini adam zannedenlerle her dönemde mücadele etti.
Neyse ki toplumun çeşitli kesimlerinde pek çok Cihan yetiştirdi. 
İzci parkının kirasını ödemek, parası olmayan çocukları kampa götürmek, yurtdışına giderken bütçeye takviye olsun diye sponsorlar bulmaya çalışmak, Yelken kulübündeki çocukları doyurmak, misafirlere çay-kahve ikram etmek, miniklere düğüm öğretmek, hayati tehlike var diye alınacak joker botun yüklü miktardaki bedeline destek çıkmak, yelken kulübünün parasız dönemlerinde kirasını, gazetenin baskı borçlarını ödemek, nikâh yüzüğünü satıp elektriği açtırmak kimsenin bilmediği sırları ve meziyetleri idi. Bunlardan hiç söz etmedi. Dosteli derneğinin iftar çadırında elinde kepçe yıllarca yemek dağıtımına yardım etti. Bütün bunları yaparken gülümsemesini kaybetmedi. Mudanya bankalarına olan borçlarını emekli maaşını ipotek ettirerek ödediği de kayıtlarda mevcuttur. 
Eğer bir gün birileri çıkarda (ben dahil) yapılanları kendine mal etmeye kalkarsa bunlar bilinsin diye yazdım. 
Bir izcinin son toplantısı cami avlusudur. 
O da; sevenlerini, İzci arkadaşlarını, bir araya gelmesi mümkün olmayanları barıştırmak istercesine son kez cami avlusunda topladı. Onların omuzlarında taşındı, anne ve babasının koynuna saklandı. Herkesi, , ilk kez kendisinin olmadığı bir akşam yemeğinde bir araya getirdi.
Farklı illerden ve yurt dışından gelenler, arayanlar, hıçkırıklara boğularak duygularını dile getirenler olduysa da, yıllarca hizmet ettiği, kuruluşunda görev aldığı İzcilik federasyonundan bir baş sağlığı mesajı bile gelmedi. 
Çünkü o esnada başkanlık seçimleri vardı. Nasıl bir hırs ve anlayışın Türk İzcilik teşkilatını, daha doğrusu ülkemizi esir aldığını bir kez daha bize gösterdi. 
Biliyorum ki, onu gökyüzü oymağında pek çok oymakbaşı, eşi, dostu, arkadaşı, anası, babası, ailesi karşıladı. 
Ne olup bittiğini biz ancak ölüm raporunu alınca anlayabildik. Kader diye sığındığımız bu ölümde Doktorların bir ihmali veya günahı var mı bilmiyoruz. 
Onların hatalarını bir beyaz örtü ve toprak saklıyor. 
Sonuçta elinizde bir tek satırlık ölüm raporu kalıyor. 
Ben 42 yıllık eşime veda ederken sadece ritüelik bir söz söyleyebiliyorum;
“İnsanlardan geriye kalan sadece ve sadece güzel anılarıdır…”
O; yaşarken takdir edilmese bile güzel anılar üretti, güzel işler yaptı. En önemlisi güzel çocuklar yetiştirip, bu vatana pek çok insana nasip olmayacak hizmetlerde bulundu. Pek çok iyi insan gibi o da toplumca unutulurken bizim gönlümüzde yaşamaya ve anılmaya devam edecek.
Güle, güle Cihan Ana… Güle, güle Sevgilim… Seni unutmayacağız…

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.