ÇOCUKLAR NİYE KARŞISINDAKİNİ DİNLEMEZ

ABONE OL
11:26 - 23/10/2020 11:26
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Öğretmenlerin bazıları öğrencilerinin dersleri gereği gibi dinlemediğinden yakınır. Velilerin birçoğu çocuklarının hem öğretmenlerini hem kendilerini hem de sosyal çevrelerinde bulunan kişileri dinlemediklerinden sızlanmaktalar. Bu sızlanma haklıdır. Evet, yalnızca çocuklar değil, büyükler de karşısındakileri dinleme konusunda sorun yaşamaktalar.

Çocukların büyüklerin davranışlarını kopyaladıklarından sık sık söz etmekteyim. Çocuk davranışları oluşup yerleşirken en yakınındaki büyüklerine öykünmeleri kadar doğal bir şey yok! Çocuk, öğrenmek zorunda. Bu öğrenmeyi kimlerden yapacak? En yakınında gördüğü kişilerden… Yani anne, baba, ağabey, abla, amca, dayı, teyze, hala, dede, nine, bakıcı, varsa evde çalışanlar, diğer yakın akrabalar, aile dostları ve öğretmenlerinden öğrenecek. Atalarımız: “Hayvan süre süre insan göre göre öğrenir.” sözünü boşuna mı söylemişler?

Son yıllarda çocuğun davranışlarının belirlenmesinde başta televizyon olmak üzere internetin çok önemli payı var. Birçok çocuk, gerçekte olmayan sanal kahramanlara öykünmekte. Onların davranışlarını benimsemekte. Sanal dünyayı gerçekmiş gibi algılamakta. Bu da çocuğun dünyanın gerçeklerinden kopmasına neden olmakta. Velilerin bu konudaki vurdumduymazlığı, biraz da modaya uymaları nedeniyle çocuklar, sanal dünyanın bağımlısı olmaktalar. Birçok anne ve babanın da zamanının önemli bölümünü televizyon karşısında, internet ortamında geçirdiklerini söyleyebilirim. Böyle olunca da “Üzüm üzüme baka baka kararır.” atasözünün gereğince çocuklar, ebeveynleri yüzünden sanal dünyanın bağımlısı olmaktalar.

Televizyondaki tartışma izlencelerinde, dizilerde birbirini dinleyen kişi neredeyse yok! Sürekli bir söz kesme ve bağırma var. Karşısındakinin sözünü keserek ondan daha çok bağırarak üstün gelineceği düşünülmekte. Bu konuşma biçimi, dinlemeyi yok etmekte. Nasıl oluyorsa dinlemeden karşılıklı konuşma oluyor. Bu konuşmalar, konuşanların karşılıklı olarak birbirini anlaması amacına yönelik değil; birinin diğerine üstünlük kurma yarışı. Bu üstünlük kurma yarışı, eleştiriyi önemsemeyi ortadan kaldırırken kişinin “ben”ini gereksiz, temelsiz ve zararlı bir biçimde şişirmekte. “Ben” şişen kişi; her şeyi bildiğini, kimseden bir şey öğrenmesine gerek olmadığını “Küçük dağları ben yarattım.” havası içinde davranmakta.

Yaşadığımız kentlerin sokaklarında, apartmanlarda, işyerlerinde çok basit konularda bile en küçük bir tartışmanın kavgaya dönüştüğüne tanıklık etmekteyiz. Bunun nedeni, insanların birbirini dinlememesi. Oysa karşısındaki kişinin birkaç tümcesini dinlemek, kavgayı önleyeceği gibi belki de önemli bir dostluğun da temelini atacak. İnsana doğanın kazandırdığı en önemli iki yetenek, yani konuşma ve dinleme, hiç olmadık nedenlerle kullanılmıyor. Kullanılmayınca da sürekli yumrukları sıkılı, kaşları çatık, yüzleri asık insanlarla karşılaşmak zorunda kalıyoruz. Konuşmanın ve dinlemenin erdemini bilmeyince anlaşamayan insanlar topluluğu ortaya çıkmakta.

Çocuk çevresine bakıp kendisine örnek oluşturan kişileri gözlemliyor. Ne yazık ki birbirini dinlemeyen, karşısındaki kişinin sözlerine kulak bile kabartmayan insanlarla karşılaşıyor. Sözün gücünü hiçe sayanları gördükçe kendisi de onlar gibi olmak istemekte.

Zaman zaman türlü ortamlarda çocukları gözlemlemekteyim. Üç beş çocuk bir araya gelince doğru dürüst söyleşemiyorlar birbirleriyle. Birlikte oyun oynayamıyorlar. Ebeveynlerinden birinin cep telefonunu alan çocuğun başına diğerleri toplanıp oyun oynuyorlar sessizce. Oysa açık havada, doğanın kucağında yapacakları ne kadar çok şey var? Doğayı keşfetme, doğadan öğrenme yerine sanal dünyanın bağımlılığı içinde esrikleşmekteler. Buna da ne yazık ki çocukların anne ve babaları neden olmakta. Birçok anne ve baba “Yeter ki çocuğum beni rahatsız etmesin, ben keyfime bakayım, o ne yaparsa yapsın.” düşüncesiyle sanal bağımlılığın önünü açıp destekleyerek yüreklendirici olduğunu üzülerek görmekteyiz. Çocuklarını zararlı alışkanlıklardan ve her türlü bağımlılıktan kurtarma görevi olan aileler, ne yazık ki bu önemli görevlerini, sorumluluklarını yerine getirmemekteler.

Sanal ortamda dinleme yok! Konuşma hiç yok! Karşılıklı tartışma yok! Eleştiri ve özeleştiri yok! Duygu yok! İnsani hiçbir şey yok! Yalnızca karşısındakini teslim alarak ona dediklerini yaptırmak var. Televizyonlar ve oyun siteleri karşısına geçenleri teslim almaktalar. Bu teslimiyet; sorgulayıcı değil, koşulsuzdur.

Televizyon yaşamımıza girdi gireli Kahvaltıda öğlen ve akşam yemeklerinde, iyi havalarda balkon oturmalarında söyleşiler unutuldu. Aile bireyleri çoğu zaman ayrı ayrı yemek yemekteler. Bir yemek sofrasında bile buluşamayan ailede iletişim yitip konuşma unutuluyor. Böylece çocuklar, konuşmayı da konuşma ve dinleme kurallarını da öğrenemiyorlar.

Televizyon ve internetin yaşamımızı teslim almasından sonra komşuluk ilişkileri, ev gezileri, konuk gidip gelme alışkanlarımız yok oldu. Böylece insanlar arası söyleşmenin lezzetini yitirdik sanal dünyanın bilinmeyen, ışıltılı gibi görünen karanlık dehlizlerinde. Şimdi de kalkıp “Çocuklar, niye büyüklerini, öğretmenlerini dinlemiyor?” diye dert yanmaktayız. Biz çevremizdeki kişileri, çocuklarımızı dinliyor muyuz? Çocuklarımızın sorularına yanıt veriyor muyuz? Ekmediğimiz bir ürünü nasıl biçmeye çalışıyoruz?

Adil Hacıömeroğlu

Inal

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.