ALMANYA’DA İZ BIRAKANLAR: PROF. DR. ÜNAL AKPINAR

ABONE OL
18:16 - 14/03/2021 18:16
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Bu yıl, 30 Ekim 1961’de Türkiye Cumhuriyeti ile Federal Almanya Cumhuriyeti arasında yapılan İşgücü Göçü Antlaşmasının 60. yılını yaşıyoruz. 

İşgücü Göçü, ekonomik kriz nedeniyle Almanya’nın emekgücü alımını durdurduğu 23 Kasım 1973’e kadar devam ediyor. Bu tarihler arasında genç, dinamik ve büyük ölçüde Türkiye’de meslek eğitimi almış kalifiye elemanlar da göç ediyor. Göç Dönemi olarak adlandırılan bu dönemin ilk yarısında Federal Almanya’nın uyguladığı dönüşümlü (rotasyonlu) çalıştırma siyasası, yeni gelenlerin Almanca öğrenmeleri ve çalışma yaşamına uyumları işverenlere ek giderlere neden olduğundan değiştiriliyor. Almanya işçi alımını durdurduğu için işverenler, işgücü açığını aile birleşimi nedeni ile Almanya’ya gelen eş ve çocuklarla kapatmaya çalışıyorlar. Böylece Almanya’da aile birleşimi dönemi başlıyor.

Bu dönemde konut sorunu, kültürel, dinsel ihtiyaçların karşılanması, dil ve dışlanma sorunlarının yanında, aile birleşimi nedeni ile Almanya’ya gelen çocuk ve gençlerin eğitim, öğretim, meslek eğitimi ve uyum sorunları ağırlık kazanıyor. Artan sorunları çözme konusunda yeterli ön hazırlığı olmayan Federal Hükümet ve eyalet hükümetleri, göçmenlerin ve özellikle Türkiye kökenlilerin sayılarını sınırlandırarak sorunları çözmeyi amaçlıyor. Bunun için Türklere karşı 1 Ekim 1980’de vize zorunluluğu getiriyor. Bu dönemin son yıllarında Almanya’da uygulanan yabancılar ve çalıştırma politikası göçmenleri ülkelerine geri dönmeye zorlayan baskıcı ve dışlayıcı bir araç olarak kullanılıyor. 12 Eylül 1980’de yapılan Askeri Darbe, Türkiye’de siyasal, ekonomik ve sosyal sorunların artırıyor. Aile birleşimi ve siyasal baskılar nedeni ile Türkiye’den Almanya’ya sığınma istemi ile gelenlerin sayısının artmasına sorunların katmerleşmesine neden oluyor.

AKPINAR ÇOK DİLLİLİĞİ ÖNGÖREN KÜLTÜRLER ARASI ÖĞRENİMİN KURAMCILARINDANDIR

İşte bu yıllarda Batı Berlin’e doktora yapmak amacıyla gelen felsefe öğretmeni Ünal Akpınar kendisini Türkiye kökenli toplumun çözüm bekleyen sorun yumakları içinde buluyor. Almanca öğrendikten sonra doktorasını Türk İşçi Ailelerinin Uyum Sorunları”, (Angleichungsprobleme türkischer Arbeiterfamilien) konusunda yapıyor. Öğretmenlik yaptığı okullarda Türk çocuklarının, göçmen çocukların ve ailelerinin sorunlarını doğrudan yaşıyor. Türk öğretmenlerinin çocukların ve ailelerinin artan sorunları karşısındaki yalnızlıklarını ve çaresizliklerini görüyor. Bu sorunların çözümü için bir yandan kuramsal, diğer yandan da pratikte uygulayacak projelerde bizzat görevler alıyor. Prof. Dr. Ünal Akpınar, HDF (Türkiye Halkçı Devrimci Federasyonu-Avrupa)’nın 24-26 Mart 1978 tarihlerinde Frankfurt kentinde yapmış olduğu Eğitim Kurultayında sunduğu TÜRK ÇOCUK VE GENÇLERİNİN EĞİTİM SORUNLARI VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ TASLAĞININ hazırlanmasına Neşet Kaplan, Doğan Gülmez, Ali Asker Aslan, Ertekin Özcan, Fevzi Çakır, Sühan Şen, Erdem Balimuhaç ve daha birçok arkadaşla katkılar sağlıyor. Daha sonra Eğitim Kurultayına katılan delege ve uzmanlardan gelen öneriler doğrultusunda uygulanmasına katkıda bulunuyor. Berlin çocuk yuvalarında ve okullarında çok dilliliği öngören kültürler arası eğitim ve öğretimin kuramsal ve uygulamasını sağlayacak temellerin oluşmasına katkı sağlıyor. Oluşturulan projelerde çalışacak eğitici, öğretmen, pedagog ve bilim insanlarının yetiştirilmeleri ve yetkinleşmeleri için çalışmalar yapıyor. Hem sivil toplum kuruluşlarının hem de Eyalet Eğitim ve Kültür Bakanlıklarının göçmen ve özellikle Türkiye kökenli çocukların eğitim, öğretim ve meslek öğrenimi sorunlarının çözümü için hazırladıkları öneri ve istemlerin tartışıldığı seminerlere hem konuşmacı hem de tartışmacı olarak katılıyor. Ekip çalışmalarına katılanları yüreklendirerek motive ediyor.

Bu çalışmalarını yaparken bazen çalışma arkadaşlarının göçmenlere ve Türkiye kökenlilere karşı tepeden bakan, kibirli, Avrupa merkeziyetçi ve incitici görüş ve tavırlarına gereken yanıtı verse de, bu acıyı kafasında ve yüreğinde taşımak zorunda kalıyor. Yine de yılmıyor ve sabırla bu dışlayıcı görüşleri aşabilmenin yolunun hem her ulustan öğretmen ve pedagog adayı üniversite öğrencilerinin kültürlerarası ve ırkçılık karşıtı bir öğrenim anlayışıyla meslek sahibi olmalarına ve ileride öğrencilerini bu görüş doğrultusunda yetiştirmelerine hem de doktora ve diploma çalışması yapan öğrencilerin tezlerine bu görüşlerin yansımasını sağlamaya çalışıyor. Onları bu yolda cesaretlendirerek, motive etmeye devam ediyor.

TÜRKİYE KÖKENLİ ÖĞRETMENLERİN ALMAN EĞİTİM SİSTEMİ İÇİNDEKİ KONUMU İLE GÖRÜŞLERİ

Burada 1986 yılında Berlin Türk Veliler Birliği olarak ANE (Arbeitskreis Neue Erziehung) salonlarında düzenlediğimiz tam günlük bir seminerde Prof. Dr. Akpınar’ın Alman Eğitim ve Öğretim Sistemi içinde Türk öğretmen ve sosyal pedagogların durumları ile ilgili yaptığı konuşmada anlattıklarını hiç unutamadığımı belirtmek istiyorum. Bu seminerde özet olarak şunları dile getirmişti Akpınar:

“İster Almanya’daki Eyalet Eğitim ve Kültür Bakanlıkları ve yerel yönetimler tarafından görevlendirilmiş olsunlar, isterse Türkiye Cumhuriyeti Millî Eğitim Bakanlığı’nın Türkiye’den 4- 5 yıl için Almanya gönderdiği öğretmenler olsun, kural olarak kültürü ve dili eşit sayılmadığı ve tanınmadığı, yani kabul görmediği için Türk öğretmen ve sosyal pedagog, kendisini çalıştığı kurumda işlevsiz ve gereksiz görüyor. Başlangıçta belirli bir motivasyonla işe başlamasına karşın, kendisi için çizilen oynama alanı içerisinde sıkışıp kalıyor. Mensubu bulunduğu azınlığa karşı yapılan ayırımcı ve dışlayıcı uygulamalar ve birlikte çalıştığı Alman meslektaşlarının genel tutumları (istisnalar olabilir) nedeniyle umutsuzluğa düşüyor. Bir yandan mensubu bulunduğu azınlığın her geçen gün daha da artan sorunlarını çözme yolunda herhangi bir şey yapamamak, diğer yandan her geçen gün göçmen ve kültürel azınlıklar açısından daha da ağırlaşan çevre koşulları onu edilgen (pasif) bir duruma itiyor.”

Öğretmenler açısından bu durumu daha somutlaştıracak olursak, -bazı istisnalar olsa da- genel olarak şunları söyleyebiliriz:

  • “Okullarda Alman çevrelerce genel olarak dinlenilmemek, kaale ve ciddiye alınmamak
  • Çocukların artan sorunları ve durumları ve Türk velilerinin büyük bir bölümünün ilgisizliği karşısında çaresiz kalmak ve sorunları çözmek için yaptığı çalışmalarda kendisini kalburla su taşıyan kişinin yerine koymak
  • Yalnız başına sorunları çözememenin acısını duymak, olaylardan ve çalışmalardan kendini geri çekmek
  • Yoğun sorunların karşısında diyalektik düşünmeyi unutup, birbirleriyle çok yakından bağlantılı sorunlar arasında ilişki kurmakta güçlük çekmek
  • Mihilist, yani hiçbir şeye inanmayan ve kimseye güvenmeyen bir duruma düşmek, “zaten biz adam olmayız” düşüncesine kapılıp kendine olan özgüvenini yitirmek
  • İçinde yaşadığı çok kültürlü toplumda kendi varlığını kabul ettiremediği, kültürü eşit değerde sayılmadığı için kendi içine kapanmak ve giderek toplumdan kendini izole etmek ya da yalnızca kendi mensubu bulunduğu azınlığa sığınarak daha da tutuculaşmak.”

KÜLTÜRLERARASI EĞİTİM VE ÖĞRETİM ANLAYIŞI OKULLARDA YAYGIN OLARAK UYGULANSAYDI, ALMAYA’DA IRKÇI SAĞ TERÖR VE PARTİLERİ GÜÇLENEMEZDİ 

Sonuç olarak çokkültürlü toplumun yasal olarak Almanya`da kabul edilmemesi ve bunun okul yaşamına kültürlerarası ve ırkçılık karşıtı bir anlayışla sokulmaması yalnızca Türkiye kökenli ve diğer azınlıklardan eğitmenleri, öğretmenleri, sosyal pedagogları etkilemiyor. Bu aynı zamanda Alman kökenli meslek gruplarını da etkileyerek kültürel ve etnik azınlıkların Alman toplumundan dışlanmalarının temelini oluşturmaya devam ediyor. Son yıllarda eğitim ve öğretim alanında bazı eyaletlerde bazı olumlu adımlar atılmış olsa da, şimdi Almanya`da yürürlükte olan yasalar ve kurallar, fiilen var olan çokkültürlü federal toplumun ve özellikle kültürel azınlıkların gereksinmelerine yanıt vermiyor. İki Almanya’nın birleşmesinin üzerinden 30 yılı aşkın bir süre geçti. Bu süre içinde sağcı ırkçı ve faşist terör 210’un üzerinde insanı katletti ve tahminen on binlerce insanı da yaraladı. Bunun en önemli nedenlerinden biri de Prof. Dr. Akpınar ve arkadaşlarının ve onları destekleyen onlarca bilim insanın desteklediği yukarıda sözünü ettiğim KÜLTÜRLERARASI EĞİTİM VE ÖĞRETİM ANLAYIŞINI OKULLARDA TÜM ÖĞRENCİLER İÇİN KURAL OLARAK UYGULAMAYA KOYMAMALARIDIR. Hele şimdi Almanya’da yaşayan her dört kişiden birinin göçmen kökenli olması bu istemin bir an önce yaşama geçirilmesini gerektirmez mi? Artık Almanya’daki tüm kurumları ve özellikle eğitim, öğretim ve yüksek öğrenimin kurumlarının yapısal köklü bir hukuk reformuyla gelişen yeni toplumsal, ekonomik ve kültürel gerçekliğe ve koşullara uyarlanması gerekmiyor mu?

PROF DR. ÜNAL AKPINAR’I ŞİMDİ BİRAZ DAHA YAKINDAN TANIMAYA ÇALIŞALIM. KİMDİR AKPINAR?

 Ünal Akpınar 21.08.1937’de Samsun’da doğuyor. Ortaokulu ve liseyi İstanbul’daki Kadiköy Yel Değirmeni ve Haydarpaşa Lisesinde okuyor. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nü bitirmeden önce Askerliğini yedek subay köy öğretmeni olarak yapıyor. O yıllarda çalıştığı köylerdeki gençlerin köy seyirlik oyunlarını yakından tanıyor ve yazdığı “Bozkır Dirliği” oyununu geliştiriyor. Yüksek öğrenimini bitirip Uşak Lisesi’nde felsefe öğretmenliği yaptıktan sonra 1968’in Nisan’ında Federal Almanya’ya gelerek Goethe Enstitüsü’nde Almanca öğreniyor. 1970 yılında Berlin Özgür Üniversitesi’nde (Freie Universität Berlin) doktora çalışmasına başlıyor. Sosyoloji, etnoloji ve Bizans Tarihi okuyor. 1973 yılı sonunda doktora çalışmasını bitiriyor. 1971-1975 yılları arasında Batı Berlin’de öğretmen ve çeşitli yüksek okullarda öğretim görevlisi olarak çalışıyor.

Federal Almanya’da “Yabancılar Sorunları” konusunda birçok projede çalışıp ve yönetiyor. Federal Almanya’da ilk kez “Kültürlerarası Eğitim” konusunda yayımlar yapıyor. 1979 yılından, emekli olduğu 2003 yılına değin Berlin Özgür Üniversitesine bağlı Eğitim Fakültesi’nde profesör olarak çalışıyor. Sayısız öğrenci yetiştiriyor, diploma ve doktora tezi yazan gencin koruyuculuğunu ve doktora babalığını üstleniyor. Berlin Özgür Üniversitesine bağlı Eğitim Fakültesi’nde Prof. Dr. Helmut Essinger, Prof Gerd Hof ve Prof Dr. Jürgen Zimmer ile birlikte “Kültürlerarası Eğitim ve Öğrenim Enstitüsünü” (Institut für Interkulturelle Erziehung und Bildung) kuruyorlar.

Prof. Dr. Akpınar’ın bu konudaki kitapları

  • Türk İşçi Ailelerinin Uyum Sorunları (Angleichungsprobleme türkischer Arbeiterfamilien), Berlin 1974; 2. Baskı Bonn 1976.
  • Türkiye’de Sosyalizasyon Koşulları (Sozialisationsbedingungen in der Türkei) Bonn 1976
  • Yabancı Aileler Projesi için Materyaller (Materialien zum Projektbereich Ausländische Arbeiter Sonderheft 1), Bonn 1976
  • Yabancı Çocuk ve Gençler için Sosyalizasyon Süreçleri, Andres Lopez ve Jan Vink ile (Sozialisationprozesse ausländischer Kinder und Jugendlicher in der BRD, mit Andres Lopez ve Jan Vink), Juventa Verlag, München 1977.
  • Alman Pedegoglar için Türkçe (Türkisch für deutsche Pädagogen), Bonn AGG 1977.
  • Yabancı Çocuklar için Sosyalizasyon Yardımı, (Sozialisationhilfen für ausländische Kinder mit Jürgen Zimmer) Bonn 1978
  • Yabancı Çocuk ve Gençlerle Pedegojik Çalışma 2. Baskı (Pädagogische Arbeit mit ausländischen Kindern und Jugendlichen, Münih 1979   Auflage) München 1979)
  • Nereden Geliyorsun?: Ünal Akpınar ve Jürgen Zimmer (Von wo kommst’n du? (=Interkulturelle Erziehung im Kindergarten), Kösel Verlag, 4 cild 1984,
  • Kayıp Şans mı?: Kültürler arası eğitim ve öğrenimde yabancı öğretmenler (Vertana Chance? Ausländische LehrerInnen in der Interkulturellen Erziehung und Bildung Weinheim (u.a.) Beltz, 1989.

Prof. Dr. Ünal Akpınar’ın yukarıda bir bölümünün adlarını yazdığımız bilimsel yapıtlarının dışında çeşitli dergi, ansiklopedi ve kitaplar için yazdığ birçok bilimsel makalesi yayınlanmıştır.

Federal Almanya’ya Türkiye’den emek göçünün 60. yılını yaşadığınız bu yılda, aileleri Türkiye’den göç eden 1967 doğumlu Doçent Dr. Özlem Türeci ve 1965 doğumlu Prof. Dr. Uğur Şahin’e ait BioNTech şirketinin Koronavirus Aşısını bulma başarılarının arkasında Prof. Dr. Ünal Akpınar gibi onlarca bilim insanı ve toplum önderlerimizin yarım yüzyılı aşan savaşım, yönlendirme ve yüreklendirmelerinin katkısı olduğu kuşkusuzdur.

Prof. Dr. Ünal Akpınar’ın bilim insanı kişiliğinin yanında, çocukluk ve gençlik yıllarında başlayan Tiyatro sevdası hiç bitmiyor. Onu 1950’li yılların sonlarında arkadaşları ile birlikte oluşturdukları Tiyatro Gruplarıyla, yazdığı oyunları oynandı.  Onun kendine özgü güzel Türkçesi ile yazdığı oyunları 4 AYRI KİTAPTA TOPLU OYUNLAR olarak yayımlandı.

Gelecek yazımızda AKPINAR’I, binlerce yıl öncesinden süzülerek gelen Türkiye kültür ve uygarlıklar mozaiğinden kaynaklanan Köy Seyirlik Oyunları yapısından çıkarak yazdığı BOZKIR DİRLİĞİ ve diğer çağdaş tiyatro oyunlarının yazarı olarak tanıtmaya çalışacağız.

Dr. Ertekin Özcan

 

Inal

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.
Tüm Yorumlar (2)
  • Ertekin Özcan

    Sevgili Onur, yorumun için candan teşekkürler. Yakında onun yazdığı ve senin de sözünü ettiğin Tiyatro oyunları ile ilgili de bir yazıyı bitiriyorum. Bizler Prof. Dr. Ünal Akpınar gibi alçak gönüllü, kendisinden söz edilmesin pek sevmeyen, ama yüzlerce yüksek lisans ve doktora yapan araştırmacı ve bilim insanlarına değer ve yön veren ve de kültürlerarası eğitim ve öğretimin kısmen de olsa Alman okul programlarına girmesinde büyük katkısı olan, hem Almanya’da hem de Türkiye’de iz bırakan DEĞERLERİMİZİ HERKESE TANITMAYI BİR GÖREV BİLİYORUZ. İYİ Kİ, AKPINAR GİBİ SÜREKLİ AKAN VE AKTIKÇA DA SENİN GİBİ TÜRKİYEMİZİN DEĞERLİ BİLİM İNSANLARININ YETİŞMESİNE KATKI SAĞLAYANLARIMIZ VAR.

    Yanıtla
    +0
    -0
  • Prof. Dr. Onur Bilge KULA

    Prof. Dr. Ünal Akpınar benim de doktora tez danışmanlarımdan biriydi. Kendisinden bilim ve insanlık konusunda çok şey öğrendim. Berlin Özgür Üniversitesi Kültürlerarası Eğitim ve Öğretim Bölümü’nü bitirene değin ve doktora öğrenimim süresince birbirimizi daha yakından tanıdık ve dost olduk. Emekli olduktan sonra Türkiye’de, Muğla’da görüştük. Bilimsel çalışmalarının yanı sıra, tiyatro yapıtlarının olduğunu biliyorum. Yaşamı, bilim, özgürlük ve demokrasi savaşımı olarak betimlenebilir. Kendisini her zaman dostlukla anarım. Umuyorum, kısa süre sonra görüşeceğim. Ertekin Özcan, değerli dostum; bu değerbilirlik için çok sağ ol. Sevgi ve selamlar. Prof. Dr. Onur Bilge KULA sana

    Yanıtla
    +0
    -0