Türkiye Cumhuriyeti’nin kurumsal yapısı içinde, son yıllarda kamuoyunun dikkatini en fazla çeken kurumlardan biri haline gelen Diyanet İşleri Başkanlığı, bütçesiyle ve kamu kaynaklarından aldığı payla sık sık tartışmaların merkezinde yer alıyor. Rakamlar ortada: Diyanet’in yıllık bütçesi, bazı yıllarda uzay araştırmalarıyla insanlığın ufkunu genişleten Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi NASA’nın bütçesinin yaklaşık 10 katına yaklaşırken; yine Diyanet Vakfı eliyle toplanan bağış miktarı, 15 Avrupa ülkesinin toplam vergi gelirine denk düşecek kadar büyük rakamlara ulaşıyor. Bu devasa kaynaklara rağmen Diyanet’in, toplumun gerçek ihtiyaçlarına yönelik somut ve sürdürülebilir sosyal hizmet yatırımlarından yoksun oluşu, büyük bir soru işareti doğuruyor: Ne yapıyor bu kurum bu kadar parayı?
Diyanet, anayasal olarak “laik devletin vatandaşlarına din hizmeti sunmakla” görevli. Ancak bu hizmetin kapsamı zamanla genişletilmiş, kurum yalnızca cami hizmetleri veren teknik bir yapı olmaktan çıkıp; hutbeleriyle siyasete yön vermeye çalışan, eğitime müdahil olan, yurtdışında faaliyet gösteren bir ideolojik organizasyona dönüşmüştür. Buna karşın Diyanet’in, kendisine aktarılan büyük bütçeleri toplumun en kırılgan kesimleri olan yaşlılar, engelliler, yoksullar ya da şiddet mağdurlarına yönelik doğrudan, kurumsallaşmış ve sistematik sosyal hizmetler üretmek için kullandığına dair ortada gözle görülür bir örnek bulunmamaktadır.
Türkiye’de her yıl binlerce yaşlı yalnızlıktan intihar ederken, sokakta yaşayan evsizlerin sayısı artarken, engelli bireyler hâlâ erişilebilirliğe muhtaç bir hayat sürerken, Diyanet’in neden bir yaşlı bakım evi, bir rehabilitasyon merkezi ya da bir engelli destek tesisi kurmadığını sormak, yalnızca hakkımız değil, aynı zamanda vicdani bir sorumluluktur.
Diyanet’in gelir kalemleri yalnızca devlet bütçesinden aktarılan paralarla sınırlı değil. Her cuma hutbelerden sonra cemaatin önüne yardım kutuları çıkarılıyor, “hayır işleri” için para toplanıyor. Bu kutular sadece tek bir camide değil, Türkiye genelindeki 90 bini aşkın camide açılıyor. Ayrıca Ramazan ayında fitre, zekât, sadaka gibi dini dayanaklı yardımlar da Diyanet Vakfı eliyle toplanıyor.
Bu noktada sorulması gereken soru şu: Bu toplanan paralar nerede? Kimlere veriliyor? Hangi projelerde kullanılıyor? Kaç kişiye eğitim bursu sağlandı? Kaç aileye kira desteği sunuldu? Kaç hastaya ilaç alındı? Bunların hiçbirine dair Diyanet’in kamuyla düzenli, şeffaf ve denetlenebilir bir raporlama pratiği bulunmuyor. Milyonlarca lira toplandığı tahmin edilen bu yardım sisteminde halkın cebinden çıkan para, halkın hangi sorununa derman oluyor, bilinmiyor.
Diyanet’in bütçesinin büyük bir kısmı, cami yapımına, imam, müezzin ve vaiz atamalarına ve yurtiçi-yurtdışı temsilciliklerin masraflarına harcanıyor. Türkiye’de halihazırda 90 binden fazla cami var. Bu rakam, üniversite, hastane ya da okul sayısının katbekat üstünde. Oysa ki bu kadar caminin aktif kullanılıp kullanılmadığı, cemaat kapasitesi ve sürdürülebilirliği gibi konular hiçbir zaman şeffaf biçimde kamuoyuyla paylaşılmıyor.
İmam sayısının bazı bölgelerde okul öğretmenlerinin sayısından fazla olması, Diyanet’in dini eğitim misyonunu aşarak ideolojik bir misyon yüklendiği şüphesini artırıyor. İnsanların barınma, beslenme, sağlık gibi temel ihtiyaçlara ulaşamadığı bir ortamda, sürekli yeni camiler inşa edilmesi, sosyal adalet açısından da ciddi bir sorun teşkil ediyor.
Devasa bütçelere rağmen Diyanet, ne depremde, ne selde, ne ekonomik krizlerde toplumun yardımına ilk koşan kurum olmamıştır. Oysa böyle bir mali imkana sahip bir kurumun, doğal afetlerde sahra mutfakları kurması, geçici barınma tesisleri açması, psikolojik destek merkezleri inşa etmesi beklenirdi. Fakat bu gibi hizmetleri daha çok yerel belediyeler ya da sivil toplum kuruluşları yürütüyor. Diyanet ise ya uzaktan dua etmeyi tercih ediyor ya da yardım kampanyaları adı altında vatandaşın cebine tekrar yöneliyor.
Bir yandan yaşlı bakım evi yok, öte yandan Diyanet yöneticileri için alınan lüks araçlar, yüksek maaşlar ve gösterişli binalar haber oluyor. İslam’ın özünde yer alan sadelik, tevazu ve halkla iç içe olma ilkeleri, Diyanet’in uygulamalarıyla çelişiyor. Özellikle son yıllarda Diyanet İşleri Başkanlarının toplumla arasında devasa bir mesafe oluştuğu, yönetim kadrosunun halktan kopuk ve siyasete yakın bir duruş benimsediği sıkça dile getiriliyor.
Diyanet’in, “sosyal adalet” ve “toplum yararı” gibi evrensel İslami ilkeleri hayata geçirecek bir araç olması beklenirken, kurum adeta siyasetin arka bahçesi, iktidarın ideolojik meşruiyet zemini haline geldi. Bu durum yalnızca laiklik açısından değil, İslam ahlakı ve adalet anlayışı açısından da büyük bir çelişki doğuruyor.
Eğer Diyanet gerçekten toplumun ihtiyaçlarını önceleyen bir kurum olsaydı, bu kadar parayla her ilde bir kadın sığınma evi, her büyükşehirde bir bağımlılık rehabilitasyon merkezi, her kasabada bir yaşlı destek birimi açabilirdi. Ama gelin görün ki, bu tür yapılar ortada yok. Diyanet’in sadece cami ve imam üzerinden toplumu şekillendirmeye çalışması, onun asli görevini unuttuğunu gösteriyor.
Bugün Diyanet’le ilgili sorulması gereken en temel soru şudur: Bu kadar devasa bütçeyle ve toplanan milyonlarca lira bağışla toplumun hangi gerçek sorunlarına çözüm üretildi? Diyanet’in acilen şeffaflaşması, mali yapısının bağımsız denetime açılması ve kaynaklarının neye harcandığının halka açık biçimde raporlanması gerekir. Aksi halde bu kurum, dini inançlar üzerinden devasa bir güç inşa edip hiçbir toplumsal sorumluluk taşımayan bir yapıya dönüşür.
Eğer bir kurum hem devlet bütçesinden milyarlar alıyor, hem halktan bağış topluyor, hem de kamusal bir hesap vermiyor; buna rağmen yoksulluğu azaltacak, dezavantajlı grupları güçlendirecek hiçbir somut adım atmıyorsa, o kurum artık sorgulanmak zorundadır.
Toplumun dini duygularını referans alarak inşa edilen bir yapı, bu toplumun acılarına, yoksulluğuna ve çaresizliğine karşı kör ve sağır kalamaz. Gerçek sorumluluk, sadece hutbe okumakta değil; hayatı omuzlamaktadır.
Ve bugün sormamız gereken en kritik soru şudur:
Diyanet, gerçekten halk için mi çalışıyor, yoksa halk üzerinden mi yaşıyor?
ALMANYA
8 saat önceALMANYA
9 saat önceALMANYA
9 saat önceGÜNCEL
9 saat önceALMANYA
13 saat önceALMANYA
14 saat önceALMANYA
14 saat önce