-Oruç; günahlarımızı, suçlarımızı fark etmek ve gururumuzun kırılması için, alçak gönüllü olmayı öğrenmek ve tövbe etmek için, Tanrı’yla daha derin ve anlamlı bir ilişki kurabilmek için, Tanrı’nın hayatımız için olan planını daha iyi bir şekilde anlamak için, bedensel ve maddesel şeylerden bir süre için uzaklaşarak yaptığımız, Kutsal Kitap okuma, dua ve yakarışla birlikte sürdürdüğümüz, bir ibadet biçimidir-.
Dr. Katrin Visse
Berlin Katolik Akademisi’nin (KA) Sözcüsü
Berlin Katolik Akademisi’nin (KA)sözcüsü muhtereme Dr. Katrin Visse, Türk Eğitim Derneği’nin (TED) iftar sofrasına konuk oldular. İftardan sonra Hristiyanlıkta oruç ve cemaatleşmenin önemi konulu bir sunum yaptılar. İlgi ile izlenen sunumdan sonra soru ve cevaplar ile sunum genişletildi. Sunum Almanca olarak yapıldı. Daha sonra Hüseyin Bozkurt sunumu sizler için Türkçe’ ye çevirdi: Okuyalım:
“Bu güzel davet için çok teşekkür ederim. Burada olmaktan büyük mutluluk duyuyorum. Almanca konuşacağım, çünkü maalesef çok az Türkçe biliyorum.
Hristiyanlıkta Oruç
Rüştü Kam, benden oruç hakkında bir sunum yapmamı istedi.
Müslümanlar bana Ramazan ayında bazen soruyorlar: “Siz de oruç tutuyorsunuz, değil mi?”
Buna cevap olarak, Hristiyanlıkta zengin bir oruç geleneğinin mevcut olduğunu söyleyebilirim. Hristiyanlıkta oruç, duaya vurgu ve yoğunluk verir. Özellikle Tanrı için açlığı ve O’nun iradesini ifade eder. Oruç Hristiyan öğretisinde özellikle açgözlülük günahına karşı bir imandır. Oruç genel itibariyle, belirli bir zaman diliminde perhiz yapma, yeme, içme ya da belirli yiyecekleri yememe, konuşmama, cinsel ilişkiden uzak durma, ağız ve kulak gibi organları yalandan ve kötü sözden koruma gibi şekillerle icra edilen bir ibadet olarak tanımlanır. İsa Mesih’in oruç tutmuş olmasına, Yeni Ahit’te atıfların olması, orucun Hristiyanlık için de önemli bir ibadet olduğunun göstergesidir. İlk Hristiyanlar özellikle çarşamba ve cuma günleri oruç tutmuş, senenin muayyen zamanlarında genelde et ve süt mamullerini tüketmemeyi tercih etmişlerdir.
Mesela bizim oruç geleneğimiz yiyecekleri ve içecekleri çeşitlendirmiştir. Şöyle ki:
· Alkol oranı yüksek bira tüketiriz – Oruç döneminde enerji sağlamak için tüketilen özel bir bira türüdür-.
· Maultaschen (Mantı) tüketiriz – İçinde gizlenmiş et olduğu için “Tanrıyı kandıranlar” anlamına gelen bir yemektir-.
· Yumurta – Oruçlu iken yenilmez. -Oruç sonrası tüketilen temel bir besindir-.
· Yumurtalı likör – Yumurtaları uzun süre saklayabilmek için geliştirilmiş bir içecektir-.
Görüldüğü gibi oruç̧, kişinin, ruhsal olanı aramak için bazı yiyecek ve içeceklerden belirli bir süre uzak durması demektir.
Burada, Hristiyanların Irak’ta nasıl oruç tuttuklarından da bahsedebilirim. -Orada oruç tamamen vegan bir şekilde tutulur-.
Günümüzde “7 hafta boyunca bazı şeylerden uzak durmak” adlı uygulamalar vardır. Örneğin; 7 hafta boyunca kıskançlık, televizyon veya sosyal medyadan uzak durmak gibi. Oruçlu bu süre içinde bilinçli olarak kendisi için vazgeçilmez sandığı bir şeyden uzak durur.
(Açıkçası, Müslümanların “Yedi hafta boyunca tatlı yemeyeceğim” dediğimde belki de hafifçe gülümseyeceklerini düşünüyorum.)
Ayrıca başka oruç zamanları da vardı (ve hala resmi olarak var):
· Örneğin, pazar günü ibadet öncesi orucu.
· Belirli tövbe günlerindeki oruç gibi.
Fakat dürüst olmak gerekirse, bugün Almanya’daki Hristiyanlar için oruç bir anlam taşımıyor. Artık normalde birlik duygusunu güçlendiren oruç ibadeti bugün, eski fonksiyonunu ifade etmiyor. Yani önemini yitirmiştir.
Matta İncili’nde de şöyle bir ayet vardır:
“Oruç tuttuğunuzda, ikiyüzlüler gibi somurtmayın. Onlar oruç tuttuklarını insanlara göstermek için yüzlerini asarlar. Size doğrusunu söyleyeyim, onlar ödüllerini almışlardır. Fakat sen oruç tuttuğunda, başını yağla ve yüzünü yıka. Öyle ki, insanlara değil, gaipte olan Tanrı’na oruç tuttuğun belli olsun. Gizli olanı gören Rab, sana karşılığını verecektir.” (Matta 6:16-18))
Oruçla ilgili belki de gerçekten önemli olan tek şey, gözlere oruç tutturmaktır. Biz, Paskalya’dan önceki hafta, kilisedeki haçları – özellikle de çarmıhtaki İsa figürlerini – örteriz. Ardından Kutsal Cuma’da bu haçları yeniden açarız ve onlara bu sefer daha dikkatli bakarız. Ama bunun dışında, oruç, yani toplu ibadet, bugün artık dinimizde o kadar büyük bir rol oynamıyor. Bugün oldukça yozlaştık ve determinist bir topluluk olduk. “Zihinsel bir din” haline geldik.
Bu durum biraz üzücü, çünkü burada bu iftar sofrasında sizleri görünce orucun ne kadar güçlü bir bağ oluşturduğunu görüyorum.
Sizi görünce, Hıristiyanlar için neyin önemli olduğunu düşündüm. Elbette İncil bizim için önemlidir, içindeki kıssaların çoğunu (hepsini değil!) biliyoruz. Ve bizim için iyi insan olmak çok önemlidir: Hastaları ziyaret etmek, muhtaçları doyurmak… Bunu hepimiz biliyoruz,
Müslümanlar da aynısını yapıyorlar.
Peki bizim için cemaati oluşturan temel unsur ne olmalıdır? Tıpkı Ramazan’da sizde olduğu üzere.
Birbirimizden çok ama çok farklı olsak da bizi bir arada tutan şey nedir bugün? Mesela değişik dünya görüşüne sahip olan siyasetçiler bir araya gelebiliyorlar. Nedir onları bir araya getiren şey?
(Friedrich Merz; CDU
Hanna Steinmüller ;(Mitte’den Yeşiller Milletvekili)
Monika Grütters CDU
Andrea Nahles ve Malu Dreyer; SPD
AfD’den Beatrix von Storch,
BWS’den; Oskar
Lafontaine …)
Beraber yapılan İbadet
Bu, pazar günü yapılan ayindir – en azından Katolikler için öyledir.
Ben de genellikle pazar günü ya da cumartesi akşamı, tam karşıda bulunan St. Christophorus Kilisesi’ne giderim.(Kilise derneğin tam karşısındadır)
Ortak ibadet, tüm Hristiyanların dünya çapında paylaştığı bir şeydir. Tüm Katolikler aynı ayini uygularlar.
1965’ten bu yana Almanya’daki ayinlerde, Almanca konuşulmaktadır. Öncesinde Latince konuşuluyordu.
Bugün Türkiye’deki bir kiliseye gitsem, kullanılan kelimeleri bilirim – vaaz hariç. Ama
vaaz o kadar önemli değildir; çünkü birçok insan vaazı dikkatlice dinlemez veya kendi
düşüncelerine dalar gider.
Ayin içeriğini ezbere bilirim
Çalıştığım akademide uluslararası misafirlerimiz var ve onlar da Almanca bilmeseler bile
ayinde olup biteni anlarlar.
Bu ortak ayinin içinde incelikler vardır.
· Dua ederken ellerin nasıl tutulduğu çok şey anlatır.
· Hangi ilahilerin söylendiği ve duaların nasıl formüle edildiği önemlidir.
· Kime ve niçin dua edildiği önemlidir. Bu özeldir.
Ayin sırasında ne olur?
İlahiler söylenir; bazıları için en önemli şey budur. Şunu da söyleyebilirim ki duyduğum o ilahiler bir sonraki ayine kadar kulağımda çınlar durur. Sözleri ve melodisi bana iyi şeyleri çağrıştırır. Zor zamanlarımda bana motivasyon sağlar.
Ayinin başında bir suç itirafı vardır: Kişi günahkâr olduğunu itiraf eder, “İyilik yapmayı başaramadım ve kötülük yaptım” der ve Tanrı’dan merhamet diler. Ayin şöyle biter: “Kardeşlerim benim için Tanrı’ya dua etmenizi diliyorum.”
Ayrıca Kutsal Kitap’tan kısa metinler de dinleriz. Bazen büyük bayramlarda İncil’den bir metin makamlı olarak okunur. Yani sizin Kuran’dan bir ayet okumanız gibi.
İncil’den bir mezmur da her zaman okunur. Genellikle vaaz verilir, ama her zaman değil. Her zaman olan şey: Rab ‘be duadır. Bu, Hristiyanlara, İsa’nın bizzat öğrettiğine inandıkları duadır. Ve dünyanın her yerindeki tüm Hıristiyanlar bu duayı ederler.
Ayrıca her zaman barış selamlaması da yapılır. Birbirimize barış dileriz. Ve bunun bir işareti olarak tokalaşırız. Ayrıca her zaman birbirimizle tebrikleşir ve birbirimize hayır dua ederiz. Bu iyiliğin konuşulması demektir.
Ve sonra: Ekmek ve şarap ikram edilir. Kiliseye ekmek ve şarap getirdiğimizde, aslında bunlar sadece normal ekmek ve normal şaraptır. Ancak önceden birlikte dua etmişsek ve rahip, İsa’nın son yemekte söylediği sözleri söylemişse, o zaman bunun artık sadece ekmek ve şarap olmadığına inanırız. Bu İsa’nın bedeni ve kanıdır. Başka bir deyişle, İsa’nın her şeyidir. Ve biz şarap ve ekmekten ondan yer ve içeriz. Bu, diyebilirim ki, paydaşlık için en önemli unsurumuzdur. Yani birlikte dua edebilmek.
Ve Katolikler için: Ortak bir payda vardır. Üzerinde çok fazla düşünmek zorunda kalmadan bunu birlikte yapabileceğimiz bir paydadır bu. Ancak şu anda gözlemlediğimiz şey, bu ortak ayine çocukların, gençlerin katılmıyor olmasıdır. Yetişkinlerin de giderek daha az katılmasıdır. Bu ayinler için yeni formlar arayışı içindeyiz. Bundan dolayı cemaati bir arada tutmak giderek zorlaşıyor. Ama bu başka bir
konu.
İtiraz: Topluluk bazen aldatıcı da olabilir. Topluluk birlikte hata da yapabilir.
(Örnekler: Katolik Kilisesi’nin sömürgecilik tarihini düşünün! Kölelik! Köleler için hapishanelerin hemen üzerine inşa edilmiş kiliseler vardı o zamanlar. Orada hep birlikte dua ettiler, İncil okudular- ve sonra da köleleri sattılar. Ve daha pek çok örnek var).
Yani, elbette Kutsal Kitap’ın ne dediğini okumak zorundasınız- ama biz biliyoruz ki; herkes her zaman gerçekten anlamak istediği gibi kutsal Kitabı okuyor. Bunu da biliyoruz.
Bu yüzden, Tanrı’nın her birimize verdiği vicdanın sesini dinlememiz gerekir. Ancak önce vicdanı eğiterek işe başlamamız gerekir.
İnananların iman duygusu (1)
Kilise, tarihinde bireysel inananların, Kilise’yi yanlış yola gitmekten alakoyduduğu örnekleri de bilir ve bununla gurur duyar.
(Örneğin: İznik Konsili’nde (325) Mesih’in tanrısallığının tanımlandığı bir tartışma ya da birçok Hıristiyan’ın “Dignitatis Humanae” Bildirgesi’ne yol açan dini özgürlüğe bağlılığı).
Ve tarihte her zaman Kilise’den farklı davranan insanlar da vardır – ve daha sonra onlar var oldukları için memnun olursunuz ve bazen kendinize sorarsınız: Etraflarındaki herkes farklı düşünse ve davransa bile bunlar güçlerini ve bilgeliklerini nereden alıyorlar?-
(Neden bu insanlar gerçek Hıristiyan oldu da diğer “Hıristiyanlar” onlar kadar inançlı olamadı? Bartholomé de las Casas, Oscar Romero, Alfred Delp’i düşünüyorum…)
İnananların, Müjde (İncil)’nin hakikatine dair bir “içgüdüye”, bir duyguya sahip oldukları söylenir. Sanırım onlar da bu kavramı kabul ediyorlar. Biz de Tanrı’nın yüreklerimize konuşacağına güveniyoruz, inanıyoruz.
Elbette bu duygu beslenmelidir – yine birlikte dua ederek, birlikte ibadet ederek, Kutsal Kitap okuyarak beslenmelidir. Ve diyebilirsiniz ki: Kedinin kuyruğunu ısırdığı yer (zurnanın zırt dediği yer) yine burasıdır. Eğer ben de bu dua ve inanç topluluğunun bir parçasıysam bu dua ve inanç topluluğunun yanlış yolda olduğunu nasıl anlayabilirim? -Burada işler Tanrı’ya havale ediliyor.-
2014 yılında Vatikan bu inanç anlayışı üzerine yeni bir mektup yayınladı ve bu zorlukları da yansıttı. Şöyle diyor:
– İnanç duygusu, kamuoyu ile karıştırılmamalıdır
– Bazen inanç duygusu “basit” / popüler dindarlıkta ve “Kilise’nin görünür sınırlarının ötesindeki insanlarda”; başka bir deyişle, resmi olarak Kilise’nin bir parçası olmayan insanlarda da bulunabilir!
– İnanç duygusu bizi, birbirimizi daha iyi dinlemeye, “ifade özgürlüğünü” kullanmaya ve belki de başkalarından, hatta “rakibimizden” Tanrı hakkında bir şeyler öğrenebileceğimizi varsaymaya teşvik eder.
Müslüman bir teologdan öğrendim
Müslüman bir teologdan, ‘Fazlurrahman’dan’ bana bu inanç duygusunu hatırlatan bir kavram öğrendim. Fazlurrahman, tarihsel olarak doğru olamayacağını bildiği birçok hadisin yine de nasıl hakikat içerdiği üzerine düşünür.
Bunun için bir imge vardır: Şekerin çayda erime şekline benzer. Fazlurrahman Kuran’ın ve Muhammed’in örnek kişiliğini henüz yeni oluşan toplumu öyle bir değiştirdiğine inanıyordu ki, bu onların hayatlarını da belirliyor ve değiştiriyordu. Ve bu döneme ait pek çok hikaye ve hadisler, tarihsel olarak doğru olmasa bile, hikayelerde ve anekdotlarda korunmuş olan gerçeği içerir. Çayın içindeki şeker gibi.
Fazlurrahman’dan şunu öğrendim: Bir hikâye, bir anlatı doğru olmasa bile, doğruyu yansıtabilir. Ancak bizler kendimize bu hikayeleri anlatmaya devam etmeliyiz. Bence birbirimize hikayelerimizi anlatmamız çok önemlidir, çok güzeldir. Ve dünyadaki pek çok unsur buna karşı çıksa bile, siz Müslümanlar olarak ve ben de bir Hıristiyan olarak Tanrı’nın kendisi için bize bir “anlam” yüklediğine ve bu anlamı hayatlarımızda nasıl gerçekleştirmemiz gerektiğine inanarak, yolumuza devam etmeliyiz.
İlginiz için teşekkür ederim
[1] Bu terimi doktrinel olarak ilk tanımlayan İkinci Vatikan Konsili olmuştur. Kilise Üzerine Dogmatik Anayasa “Lumen Gentium ‘da (LG) şöyle der: ’Kutsal olan birisi tarafından kutsanan imanlıların hepsi (çapraz başvuru 1 Yuhanna 2:20, 27) imanında hata yapamaz. Yani yanlış bir yola sapamaz. Ve bu özel niteliklerini, iman ve ahlak konularında ‘piskoposlardan en son inanan kişiye kadar’ herkes uygular.
Gerçeğin Ruhu tarafından uyandırılan ve beslenen bu iman duygusu sayesinde, Tanrı’nın halkı, artık insanların sözünü değil, gerçekten Tanrı’nın sözünü aldıkları (çapraz başvuru 1. Selanikliler 2:13) kutsal makamın rehberliğinde; bir zamanlar kutsallara teslim edilmiş olan imanlarına sımsıkı sarılırlar (çapraz başvuru Jude 3). Onun da aracılığıyla ve doğru yargıyla imanın daha da derinlerine nüfuz eder ve onu yaşamda daha eksiksiz uygularlar.” (LG 12).
Rüştü KAM
ha-ber.com
GÜNCEL
1 saat önceGÜNCEL
1 saat önceGÜNCEL
1 saat önceGÜNCEL
8 saat önceGÜNCEL
9 saat önceGÜNCEL
10 saat önceALMANYA
11 saat önce
Ramazanda, bir misafire, Oruc’u ve Oruc’un anlam ve faydalarini anlatamamislar. Bizim derin halk hafizamizda Hz. Isa’n in 40 gun oruc tuttugu hala bilirnir. Modern Hiristyanlar isin kolayina kacip hic bundan bahsetmezler.