Davutoğlu Eski Defterlerle Ne Kast Ediyor Kimi Hedef Alıyor?

Davutoğlu Eski Defterlerle Ne Kast Ediyor Kimi Hedef Alıyor?

ABONE OL
09:49 - 27/08/2019 09:49
Davutoğlu Eski Defterlerle Ne Kast Ediyor Kimi Hedef Alıyor?
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Adalet ve Kalkınma Partisi’nin siyasi tarihindeki en etkili aktörlerden biri olan Ahmet Davutoğlu, bir süredir partisinde ve hükümette hakim anlayışa bayrak açtığı, sert eleştirilerden sakınmadığı hatta yeni bir siyasi arayış içinde olduğu sır değil.

Davutoğlu, 31 Mart Seçimlerinden sonra hem de Cumhurbaşkanı Erdoğan “bu trenden inen bir daha binemez” dedikten sonra, 22 Nisan’da yayınladığı manifestoyla partinin “ilkeler düzeyinde savrulma” yaşadığını, “Cumhurbaşkanı ve parti genel Başkanı’nın aynı kişi olmasının sakıncalar doğurmakta” olduğunu, hukuk devletinin korunabilmesi ise kuvvetler ayrılığı ilkesinin yeniden inşaasını, usulsüz ve baskıcı metotlarla basında tekelleşmeye yönelminin Türkiye’nin zihni kapasitesini daraltmakta olduğunu ifade etti ve güvenlik konusundaki kazanımlarımızı kaybetmeden özgürlük alanlarının genişletildiği yeni bir özgürlük-güvenlik dengesi kurulmasını önerdi.

“Toplumun en az yarısıyla psikolojik kopuş yaşanıyor”

Ancak 2003-2009 yılları arasında dönemin başbakanları Abdullah Gül ve Recep Tayyip Erdoğan’ın dış politika danışmanlığını yapan, 2009-2104 döneminde Başbakan Erdoğan’ın kabinelerinde dışişleri bakanlığını üstlenen, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olmasından sonra AKP Genel Başkanlığı ve Başbakanlık görevlerini birlikte yürüten Davutoğlu’nun manifestosunda, en çok tartışılan sözleri bir sene önce “Yıllarca omuz omuza vermiş ve kader birliği yapmış iki dava arkadaşı olarak” tanımladığı Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik doğrudan eleştirileriydi.

Davutoğlu, “Cumhurbaşkanı’nın seçimlerin birinci derecede tarafı olarak seçim ortamının gerektirdiği yoğun ve çoğu zaman da sert siyasi polemiklere girmek durumunda kalması, eşit mesafede durması gereken Cumhurbaşkanlığı kurumunun toplumun en az yarısı ile psikolojik bir kopuş yaşamasına yol açmaktadır” demişti.

“Ya yeni bir hâl ya da izmihlal”

Bu manifestodan sonra Mayıs ayında Diyarbakır’da temaslarda bulundu ardından Haziran’da memleketi Konya’da katıldığı bir iftarda eleştiri tonunu arttırdı ve iktidar partisinin yeni bir hâlle hâllenmediği taktirde çökeceğini savundu.

Davutoğlu bu noktada da “Sadece kazanımlarımız olan özgürlüklerimizi değil temel değerlerimizi de yitirmemek için hepinizi yeni bir vizyonla birlikte yeni bir hâl ile hâllenmeye davet ediyorum. Bu yeni hâl bir milletin ve insanlığın geleceğine hitap edebilecek olan bir duruşun eseri olacaktır. Özetle ya yeni bir hâl ya da izmihlal (çöküş, yok oluş)” ifadelerini kullandı.

Davutoğlu’nun hiçbir sözü Cuma günü Sakarya’daki konuşmasındaki ettiği söz kadar tartışılmadı. Eski Başbakan, “Sorma vakti bizde terörle mücadele konusunda. Eski defterler açılırsa birçok insan, insan yüzüne çıkamaz. Bizi bugün eleştirenler insan yüzüne çıkamazlar, açık söylüyoruz. Gelin hafızanızı bir yoklayın. İleride Türkiye Cumhuriyeti tarihi yazıldığında en kritik birkaç aydan biri, 7 Haziran (2015)-1 Kasım (2015) arasındaki dönem olarak yazılacaktır” dedi.

7 Haziran-1 Kasım arasında neler oldu?

Davutoğlu’nun sözünü ettiği tarihler, 2015 yılında arka arkaya yapılan iki genel seçime işaret ediyordu. AKP’nin TBMM’de çoğunluğu yitirdiği 7 Haziran Seçimleri’yle tekrar çoğunluğu kazandığı 1 Kasım arasındaki süreçte arka arkaya çok sayıda terör saldırı meydana geldi.

– 20 Temmuz’da Suruç’taki IŞİD saldırısında 34 genç hayatını kaybetti,

– 22 Temmuz’da PKK’nın silahlı kanadı HPG, Apocu Fedai Timi’nin Ceylanpınar’da iki polisin evlerinde öldürdüğünü açıkladı,

– 24 Temmuz’da TSK IŞİD ve PKK’ya yönelik sınır ötesi hava operasyonlar başladı,

– 7-8 Eylül’deki PKK saldırılarında 16 asker ve 13 polis öldü,

– PKK saldırıları sonrası MHP’nin çağrısıyla yapılan ‘Teröre Lanet’ yürüyüşlerinde HDP binaları saldırılar gerçekleştirildi,

– 10 Ekim’de Ankara’da yapılan Barış Mitingi’nde IŞİD üyesi iki saldırgan üzerlerinde bomba yeleklerini patlatarak 102 kişinin ölüme neden oldu.

Dönemin başbakanın, “Eski defterler açılırsa birçok insan, insan yüzüne çıkamaz” dediği konu bu dönemde yaşananlar mı? Ve gerçekten bu defterleri açar mı?

Dr. Akça: ‘Davutoğlu, MHP’nin elinden ‘terörle mücadelenin’ asli sahibi olma iddiasını da almayı hedefliyor’

Siyaset bilimci İsmet Akça, Davutoğlu yukarıdaki cümleleri kurduktan sonra “7 Haziran günü maalesef tek başına iktidar olma şansı olmayınca terör odağı ve onların arkasındaki parti, ‘Türkiye zaafa düştü’ düşüncesiyle eylemlerini arttırdılar. 7 haziran akşamı balkon konuşmasında, ‘kimse felaket tellallığı üzerinden hesap yapmasın Türkiye’yi bir saniye hükümetsiz bırakmayız’ dedik ve bırakmadık. 17 Ağustos’ta Sayın Bahçeli götürdüğümüz dört hükümet teklifine de ‘hayır’ dedi. Bizi terörle mücadelede tek başımıza bıraktılar” dediğini hatırlatıyor.

VOA Türkçe’ye değerlendirmelerde bulunan Doçent Dr. İsmet Akça, “ Davutoğlu burada, 7 Haziran sonrası döneme dair Bahçeli’yi eleştiriyor. Kendisi yine bu konuşmada 7 Haziran sonrası uygulanacak politikaların hazırlığının başlaması talimatını 6-8 Ekim Kobane eylemlerinden sonra bizatihi kendisinin verdiğini söyleyerek aslında 7 Haziran’dan sonra tüm yapılanları da sahiplenmiş oluyor. Bahçeli’nin hükümet kurmayarak kendisini yalnız bıraktığını belirtiyor. Burada aynı zamanda MHP’nin elinden ‘terörle mücadelenin’ asli sahibi olma iddiasını da almayı hedefliyor. Erdoğan’ı doğrudan hedef almasa da son yıllarda hayata geçirilen yönetim biçiminin, ben ifade edecek olursam yasa anayasa tanımazlığın, keyfiliğin, otokratik yönetimin doğru olmadığını, Davutoğlu diliyle “terörle mücadele” için de doğru yol olmadığını söylüyor. Tüm bunların hem AKP içine yerleşmiş liyakatsiz, çıkarcı küçük bir çevre ve AKP’yi kendi çizgisine mahkum eden MHP yüzünden olduğunu söylüyor. Burada 7 Haziran sonrası yaşananlaradair herhangi bir demokratik özeleştiri ya da demokratik hesaplaşma niyeti ve amacı yok. Aslında Davutoğlu zaten benim hazırladığım ‘terörle mücadele’ işini bu çıkarcı çevre ve MHP’nin çekiştirmeleriyle yanlış uyguladılar demeye getiriyor” diyor.

Doçent Özpek: ‘Davutoğlu, asıl amacın terörle mücadele olmadığı terör üzerinden kendisinin yıpratıldığını söylüyor’

Akça gibi Davutoğlu’nun hedefinin MHP olduğu kanaatinde olan TOBB –ETÜ öğretim üyesi Burak Bilgehan Özpek de eski başbakanın “Başbakanlık görevini 28 ağustos 2014’te aldıktan bir ay sonra 6-8 ekim olayları oldu. Türkiye’nin kamu düzeninin çözüm süreci altında nasıl yerle bir edildiğini görme imkanı bulduk. O zaman arkadaşlarımı topladım. Cumhurbaşkanımız, başbakanlığı tevdi ederken ‘İki emanetim var, Çözüm Süreci’ne devam edeceksiniz, FETÖ ile mücadele edeceksiniz’ demişti. Ben de ‘bu çözüm sürecini derhal durdurmak yanlış anlaşılır’ dedim. Şehirlerimizin tarumar edildiği görüntüleri görmek istemiyoruz. Hazırlıklara başlayın bir daha böyle bir kamu düzeni ihlaline izin verilmeyecek” şeklindeki sözlerine atıfta bulunuyor

VOA Türkçe’ye değerlendirmelerde bulunan Doçent Dr. Özpek, “Medyaya yansıdığı gibi bir ima hem var hem yok. Davutoğlu, asıl amacın terörle mücadele olmadığı terör üzerinden kendisinin yıpratıldığını söylüyor. Zira, kendisinin çözüm sürecindeki aksaklıkların farkında olduğunu ve terör ile mücadele etmek için MHP’ye bir plan sunduğunu söylüyor. Eğer MHP’nin samimi görüşü terör ile mücadele etmek olsaydı bunu kabul ederdi diyordu. Öte yandan, çözüm sürecinin aniden bitirilmesi konusunda da yanlış yapıldığının altını çiziyor. Buna ek olarak 12 Eylül 2015’te yapılan AKP Kongresi öncesi ayak oyunları yapıldığı, terörün de buna alet edildiğini söylüyor. Yani Davutolu’na göre amaç terörle mücadele etmek filan değildi, AKP içindeki bir ekip ile MHP’nin işbirliği söz konusuydu” diyor.

Erdoğan: ‘Hiç kimse kendi ikbali, kendi siyasi hırsı için memleketin geleceğini ateşe atamaz’

Akademisyenler Davutoğlu’nun asli hedefinin MHP ve dolayısıyla Bahçeli olduğunu söylese de eski başbakana yanıt Rize’den Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan geldi.

Daha önce “trenden inen, bir daha binemez” diyen Erdoğan bu kez “Böyle bir dönemde hiç kimse kendi ikbali, kendi siyasi hırsı için memleketin geleceğini ateşe atamaz. Dönem fedakarlık dönemidir, uzlaşma dönemidir, basiret ve ferasetle davranma dönemidir. Dönem siyasi ayrılıkları bir tarafa bırakarak asgari müşterekler etrafında bir araya gelme dönemidir. Bizim nazarımızda vatanımızın bekasından, milletimizin birlik, beraberlik ve dirliğinden daha hayati bir kriter yoktur” yorumunu yaptı.

Murat Yetkin: ‘Davutoğlu ‘defterlerden’ söz ettikten sonra susarsa, bu durum kendisini de yaralar’

Yaklaşık 11 ay önce Hürriyet gazetesinden ayrıldıktan sonra yetkinreport.com’da yazan Murat Yetkin, Davutoğlu’nun “eski defterleri açma” konusunu gündeme getirdikten sonra sessiz kalmasının kendisini zarar vereceğini düşünse de “iki eski dava arkadaşının” el sıkışma ihtimalini de dışlamıyor.

Yetkin, “Davutoğlu ‘defterlerden’ söz ettikten sonra susarsa, bu durum kendisini de yaralar, hatta kendisini daha çok yaralar. Konuşursa, karşısında o zaman kendisinin üstü, şimdi ülkenin tek yöneticisi olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı karşısına alır. Davutoğlu’nun her şeyi göze alıp, Erdoğan’ı özellikle Kürt seçmen nezdinde (23 Haziran İstanbul yenilgisinden sonra) daha da zora sokmak istediği, AK Parti’yi MHP’ye daha da bağımlı hale getirmek istediği, bu işleri kaldıramayacak durumdaki AK partililerin vicdanına hitap ederek kendisine çekmek istediği anlaşılıyor. Öte yandan Türkiye’nin siyasi tarihine bakarak, bu karşılıklı tehditlerin, defterlerin açılmaması karşılığında bir el sıkışmayla sonuçlanması ihtimali var mıdır? Neticede Davutoğlu, Ali Babacan gibi istifasını verip partiden yolunu ayırmış bir siyasetçi değildir; hâlâ AK Parti üyesidir. Defterleri kapalı tutması bu yönde iddialara yol açacak olsa da Davutoğlu strateji uzmanı bir siyasetçi olarak AK Parti ile 2016’dan kalma hesabını kapatmış, amacına ulaşmış sayılabilir” değerlendirmesini yapıyor.

Aydın Sezer: ‘Davutoğlu, Erdoğan’dan ‘Gel Ahmet hoca galiba yanlış yaptık, buyur toparlayalım’ demesini bekliyor’

Türkiye’deki sağ siyaseti yakından takip eden analist Aydın Sezer, Davutoğlu’nun parti kurma aşamasında olduğu görünümü verirken bir yandan da AKP içinde bir geleceğin nabzını tuttuğu görüşünde.

VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Sezer, “Davutoğlu aslında AKP’nin geçmişinde mevcut olan iyi ve doğru şeyler yapılırken aktif olarak görevde olduğunu ve destek verdiğini söylerken özellikle Pelikan dosyalarından sonra, yani görevden alından sonraki dönemin sorumlusu olarak güya üçüncü tarafları gösteriyor. Evet, dolaylı yoldan Erdoğan’ı hedefe koyuyor. Ama bu öyle bir ifade ki, ‘Efendim, size yanılttılar’ demeye getiriyor. Elbette kişisel bir hesaplaşma düşüncesi de var. Davutoğlu gerektiğinde doğrudan Erdoğan’ı hedef almayı dahi göze almış durumda. Ancak, bu sayede hem Babacan’ın önünde geçebileceğini hem de müzmin Erdoğan muhalifleri nezdinde yer edinebileceğini düşünüyor. Aslında bir yandan AKP tabanına seslenirken bir yandan da hala AKP’de kendisine konum arayışını sürdürüyor. Şahsi fikrim gelişmeler onu nereye götürürse orada gidecek. Babacan hareketi Davutoğlu’nun planlarını bir anlamda bozdu. O nedenle, her iki tarafa da yakın olacak şekilde çaba sarf ediyor. Babacan hareketi partileştiğinde Davutoğlu’nun stratejisini AKP’de konumlanmak olacağını düşünüyorum. Açık söylemek gerekirse, Erdoğan’dan ‘Gel Ahmet hoca galiba yanlış yaptık, buyur toparlayalım’ demesini bekliyor” diyor.

Özpek: “Şu anda Türkiye’de en etkili siyaseti Davutoğlu yapıyor”

Özpek ise Davutoğlu’nun günün sonunda partisinden ayrılacağını düşünenlerden biri. Özpek, “Davutoğlu aslında AK Partili. AK Parti içindeki mücadelesine sonuna kadar sürdürüp, partinin dışına itilinceye kadar bekleyecek. Yapabilecek bir şey kalmadı diyerek ayrılacak muhtemelen. Bunun suçlusu olarak da Damat ve ona prim veren Erdoğan’ı ilan edecek. Bence şu anda Türkiye’de en etkili siyaseti Davutoğlu yapıyor. En azından konuşuyor ve gündemi belirliyor.” görüşünü savunuyor.(VOA)

Inal

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.