Berlin’in köklü derneklerinden biri olan Sosyal Demokrat Halkçı Devrimci Birliği (HDB) tarafından düzenlenen etkinlikte, acımasızca öldürülen değerli gazeteci, yazar Uğur Mumcu ve katledilen diğer gazeteciler anıldılar.
‘Aydınlanmanın İzinde Cumhuriyet’in Bugünü’ başlığı adı altında düzenlenen panele konuşmacı olarak Türkiye’nin sayılı gazetecilerinden İsmail Saymaz katıldı.
Toplantının moderasyonunu HDF Başkan Yardımcısı Melih Sengölge üstlendi.
Toplantının başında, aydınlanma ve demokrasi mücadelesinde katledilen gazeteciler, Uğur Mumcu, Abdi İpekçi, Ahmet Taner Kışlalı, Çetin Emeç, Hrant Dink, Musa Anter, Bahriye Üçok gibi sayısız gazeteci, yazar ve aydının anısına bir dakikalık saygı duruşu yapıldı.
Açış konuṣmasını HDB Başkanı Ahmet İyidirli yaptı. İyidirli, Uğur Mumcu ile HDB arasında çok eskilere dayanan bir dostluğun bulunduğunu, kendisinin HDB`nin onursal üyesi olduğunu vurgulayarak, „Uğur Mumcu yaşamı boyu demokratik, sol laiklik, Cumhuriyeti’nin temel ilkeleri için yolsuzluklara karşı, emekten yana demokratik hukuk devleti için mücadele verdi, eğilmedi bükülmedi “ dedi.
İyidirli Mumcu ‘nun 32 yıl önce alçakça katledilişinden bugüne kadar, pandemi yılları hariç HDB olarak her yıl anma etkinliği düzenlediğinin altını çizdi.
Daha sonra Türkiye’nin önde gelen araştırmacı gazeteci yazarlarından İsmail Saymaz konuştu. Saymaz konuşmasına 8. Ocak 1996 da Gazi olaylarını takip için gittiği Alibeyköy’de polisler tarafından dövülerek öldürülen, Evrensel gazetesi muhabiri Metin Göktepe’yi anarak başladı.
Ocak ayında cinayete kurban giden diğer gazetecilerin ise 19 Ocak 2007 de „Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ermeni Gazeteci Hrant Dink ve 24 Ocak 1993`te de Uğur Mumcu olduğunu dile getirdi. Ana akım gazetecilerinden Abdi İpekçi’nin 1979 da öldürüldüğüne işaret etti.
İsmail Saymaz, Uğur Mumcu’nun çok değerli bir gazeteci ve hukukçu olduğunu vurgulayarak, konuşmasının bir biyografi olmayacağını, 1960lı yıllardan başlayarak bugünlere nasıl gelindiğini tarihsel kıyaslamalar ile ele alacağını kaydetti. Konuşmasında yaşanan paralelliklere dikkati çekti.
Saymaz 1960 darbesi sonrası gelişen demokratik ortamda, sosyalist, sendikal, işçi hareketlerinin ve yayın hayatının büyük bir atılım yaptığına işaret ederek, Doğan Avcıoğlu önderliğinde kurulan Yön dergisinden başlayarak yaşananları sıraladı. TİPsinin 1965 seçimlerinde 12 Milletvekili ile TBMM’ye girdiğine, aydınların kitlesel olarak demokrasi ve özgürlük mücadelesinde yer aldıklarına dikkati çekti.
Bu gelişmenin önünün 12 Mart 1971 darbesi ile kesildiğini kaydetti. Darbe ile aydınların içeri atıldığını, mahkûm edildiğini, işkencelerden geçirildiğini vurguladı. Deniz Gezmiş’lerin idamından, TİP’sinin „Türkiye’de Kürtler “ var dediği için kapatılmasına, DİSK Genel Başkanı Kemal Türker’in, 7 TİP’li gencin hunharca öldürülmesine, Kahraman Maraş ve Çorum’da Alevilere karşı yapılan katliamlara kadar birçok olumsuz ve tehlikeli olayın yaşandığını dile getirdi.
12 Eylül askeri darbesi ile aydınlara karşı yürütülen işkence, baskı ve haksız mahkumiyetlerin devam ettiğini belirten konuşmacı, gazeteciler İlhan Selçuk, Altan Öymen, Örsan Öymen, Akın Atalay, Türkiye’nin en değerli kadın yazarlarından Sevgi Soysal ve politikacı Hikmet Kıvılcımlı gibi insanlara yapılan haksız ve gaddar uygulamaları sıraladı.
Bu uygulamalardan Uğur Mumcu’nun da nasibini alarak, 12 Eylül sırasında 1 yıl tutuklandığını ve askerliğini yedek subaylık yerine, sakıncalı piyade olarak yaptığını belirtti.
Uğur Mumcu’nun silah ve uyuşturucu kaçakçılığı ile gazeteci Abdi İpekçi’nin katili, ülkücü M. Ali Ağca’nın Roma’da Papa’ya suikastı ve bütün bunların siyaset ile ilişkilerini araştırdığı, ortaya çıkardığı ve bu nedenle de ötürüldüğünü söyledi.
Önemli kitaplarından birinin de Almanya ve Avrupa’daki Türk imamların paralarının Suudi Arabistan Vahabi Vakfı tarafından ödendiğini içeren Rabıta kitabı olduğunu belirtti.
Sözlerine AKP iktidarı döneminde yaşanan haksızlık, hukuksuzluk, adaletsizlik, yolsuzlukların Ergenekon, Balyoz, Kafes, daha sonra Gezi olayları ve 15 Temmuz 2016 FETÖ darbe girişimi sonrası, bugün doruğa ulaştığını vurgulayarak devam eden Saymaz, „Eğer Uğur Mumcu bugün yaşasaydı benim yazdıklarım bunların yanında ne ki “derdi şeklinde konuştu.
Mecliste iki linç girişimi yaşandığı bunlardan birinin 1969 yılında TİP Milletvekili Çetin Altan’a, ikinci linç girişiminin de geçtiğimiz Ağustos ayında TİP Milletvekili Ahmet Şık’a yapıldığını vurguladı. Milletvekili Can Atalay’ın, Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş’ın haksiz yere yıllardır içeride tutulduğunu söyledi. İstanbul Esenyurt ve Beşiktaş Belediye Başkanları’nın olmadık sebeplerle tutuklandıklarını, Mardin Belediye Başkanı Ahmet Türk’ün görevinden alınarak yerine kayyum atandığına dikkati çekti.
Yolsuzluklar ve kanunsuz uygulamalar ile ilgili birçok örnek veren Saymaz, eskiden siyasetçilerin yer altı Dünyası ile görünmek istemediklerini, bunu ahlak dışı kabul ettiklerini kaydederek, 1990lı yıllarda Anavatan Partisi Milletvekili Eyüp Aşık’ın Alaaddin Çakıcı ile telefonda görüştüğü için Milletvekilliği ve Devlet Bakanlığı’ndan istifa ettiğini hatırlattı. Bugün ise Çakıcı’nın MHP Başkanı Bahçeli’nin odasından çıkmadığını söyledi.
Tarikat ve Cemaatlere ’de değinerek söyle konuştu. „Bugün itibariyle Cemaatler ve Tarikatlar hayal etmedikleri bir güce kavuştular. O da nedir! Devleti AKP ile yönetmek gücü. Tarikatların siyasete müdahalesi İslam tarihinde bile bu kadar olmamıştır“. Devlette su anda eski Fethullahçıların yerini tarikat mensuplarının aldığını belirtti.
Bugünkü iktidarın kendisiyle yer değiştirebilecek, kendi iktidarını sonlandıracak bir iktidarı, muhalefeti daha doğmadan boğmaya çalıştığını, karşısında Mansur Yavaş veya Ekrem İmamoğlu gibi güçlü aday istemediğini kaydetti. Bunu sağlamak için, muhalefeti terörle, yolsuzlukla ilişkilendirmek için, devlet gücünü her yerde sınırsız bir şekilde kullandığını dile getirdi. „Şu an Türkiye’de tıpkı 2007 de Ergenekon zamanında olduğu gibi, bu hafta kimi alacaklar, bu Pazartesi kimin evi çalınacak endişesi başladı “ şeklinde konuştu.
Saymaz son olarak önümüzdeki sürecin daha sıkıntılı ve zor geçebileceğini belirterek, „Mühim olan toplumun kendi kurtarıcılığıdır. Gazeteci toplumu kurtaramaz ve koruyamaz. Ancak toplum gazeteciyi koruyabilir ve kurtarabilir “ dedi.
İsmail Saymaz daha sonra gelen soruları yanıtladı.
Haber: Mümtaz Ergün
ALMANYA
1 saat önceALMANYA
4 saat önceALMANYA
4 saat önceALMANYA
8 saat önceGÜNCEL
8 saat önceALMANYA
8 saat önceASYA
8 saat önce