Kurban Bayramı; sevinenleri ve üzülenleriyle geride kaldı.
Tuzu kuru insanlarımız, dokuz günlük bayram tatilinden yararlanarak yurtiçi ya da yurtdışında yaşadılar bayramlarını.
Tuzu bir türlü kurumayanlarsa, bırakınız tatillerini evlerinden dışarıda yaşamayı, yol parası ödemeye bile güçleri olmadığından, zorunluluktan, siz buna „Yokluk ve yoksulluktan! “ da diyebilirsiniz, işin gerçeği de odur, evlerinde kaldılar.
Öyle bir yönetim var ki ülkede son 22 yıldan bu yana, yurdu yok yoksul yurttaşa yabancılaştırdı.
Ne acıdır ki; ülkenin başına bela olan bu yönetim; kişisel çıkarlarını, tüm yok yoksul ülkelerdeki gibi, egemen uluslararası bir gücün siyasal çıkarlarıyla birleştiren bir yönetimdir.
Eğri oturup doğru konuşacaksak, başımızdaki bu belada sorumluluğun büyüğü, Nazım Hikmet’in bir şiirinde de dediği gibi, yazmaya da elim varmıyor ama; her seçimde oyunu ona veren yok yoksul insanımızdadır.
Yurttaş yoksullukla boğaz boğazayken ülkeyi yönetenlerin masalarında kuş sütü bile eksik değil…
„Harcamaları kısıtlayalım!“ diyorlarsa da, har vuruyor, harman savuruyorlar.
En düşük işçi ücreti 17 002 lira, en düşük emekli aylığı 10 000…
Harca harca bitmez!…
Dul ve yetim aylıklarıysa cep harçlığı bile olamaz durumda, o denli yani…
Ne dersiniz? Bu bir alın yazısı mıdır?
Değilse; ülkede siyasî çıkarları olan uluslararası anamalcılarla işbirliği içindeki yöneticilerin yurdum insanının başına ördüğü bir çorap mıdır?
Birinci soruya yanıtım „Hayır!“, ikinci soruya yanıtım; amasız, fakatsız „Evet!“dir benim.
Son 22 yılda değil, 1950’den bu yana ülkedeki işbirlikçi yönetimlerin sonucudur bu durum.
Bu sürüklenişin sorumluları onlardır.
Bu sorumluk gaflettir, dalâlettir ve hatta hıyanettir.
Yap, işlet, devret’tir bu ihanet siyasetinin adı.
Bu ihanet son 22 yılda akıl almaz boyutlardadır.
Yerli ve yabancı soygunculara yaptırılan dolarla ödeme koşullu işleredir bu soyguna devlet kasasından, yurttaşın ödediği vergilerden ödenenler.
Şurası da ayan ve beyandır ki; ülkede yönetimde olanlar da almaktadırlar bu soygundan paylarına düşeni.
Bir ülkeyi son üççeyrek yılda yönetenler, mabatlarını, görgüsüzce, altın varaklı koltuklarına gömerlerken oyunu aldıkları yurttaşın barınması, beslenmesi, sağlıkla ilgili sorunları, eğitimi, kültür düzeyi ve siyasi bilinci umurlarında bile değildir.
kaçAK SARAY’ında, dakikada 81 en düşük işçi ücretini harcayan bir anlayış yönetiyor ülkeyi.
Şatafatı için, devleti parasından inanılmaz rakamları harcayan bir anlayışı yok da ilgilendirmez, yoksul da…
Dünyanın en varlıklı ülkesinde bile yönetenin kullandığı 13 uçak ve sayısız helikopter yoktur.
Ayanımız olmasa da içmeye biz de var…
Ülke sınırları içinde sayısız sarayı var bu anlayışın.
Bu sarayların onarımı ve yapılmasına milyarlarca Türk Lirası döktü bu yönetici.
Buralara paraları oluk oluk akıtırken, kendisinin yaptığı düzenleme gereği, ulusal gelirden çiftçiye ayırmak ve ödemek zorunda olduğu % 2’lik payı da ödemiyor.
Ne ekebiliyor çiftçi, ne besleyebiliyor.
Borç batağında…
Ayda 10 000 liraya mahkûm ettiği emekli çalışmak zorunda, o da iş bulabilirse…
Bırakın büyük kentleri, küçük yerleşim yerlerinde bile kiralar ödenemez denli uçtular…
En acıklı yanı da; işbirliği içinde olduğu ülkelerden de para gelmiyor.
Kapı kapı dolaşıyor Hazine ve Maliye Bakanı…
Gittiği her yerden eli boş dönüyor.
Neden?
Çünkü adaleti öldürdüler.
Adaletin katledildiği bir ülkede hiçbir kuruma güven kalmaz…
Hak yoksa, hukuk yoksa, adalet yoksa hiçbir kurum ayakta kalamaz…
Bunu başardılar(!) son 22 yılda…
Ne can güvenliği var ülkede, ne mal…
Çıkmaz sokağa soktular ülkeyi.
Geri dönülmesi, neredeyse olanaksız…
En kötüsü de yaptıklarının, yurdu ve yurttaşı içine soktukları bu durumun sorumluluğunu üstlenmemeleridir.
Bindik bir alâmete, kıyamete doğru gidiyoruz…
ALMANYA
2 saat önceGÜNCEL
5 saat önceALMANYA
6 saat önceALMANYA
6 saat önceALMANYA
7 saat önceALMANYA
9 saat önceALMANYA
9 saat önce