Türk ulusunun bağrından çıkan dünyanın en büyük insanlarından biri, bağımsızlık ve barış tutkunu, Türkiye’nin kurtarıcısı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, demokrat, laik, ulusçu, halkı, devletçi ve devrimci Mustafa Kemal ATAÜRK; et ve kemikten oluşan insan, 86 yıl önce, kendi deyimiyle, sonsuzluğa gitti.
Ama; yine kendi deyimiyle, bir düşünce, bir yaşam biçimi olan ATATÜRK,dünya durdukça yaşayacaktır.
Yaşatacağız.
Çünkü; inanıyoruz ki; varlığımızın ve geleceğimizin tek dayanağı budur.
Bu dayanak bizim en değerli güven kaynağımızdır.
Bu yazımızda O’nu; bu kez, çeşitli konularda söyledikleriyle, özlemle arıyor, anısı önünde en derin bağlılık
duyguları ve saygılarımızla eğilerek anıyoruz.
ATATÜRK ve ÇOCUK:
“Bu söylediklerimi Türkiye Cumhuriyeti’nin, özellikle bugünkü gençlerine ve yetişmekte olan çocuklarına söylüyorum. Çok zekisiniz. Bu bilinen bir şey. Fakat; zekânızı unutun ve daima çalışkan olun!
Türk çocukları hemçalışmasını hem eğlenmesini bilmelidirler. Vatan sizindir. çalışın ve eğlenin!
Bu temiz yüreklerin sevgisi benim güç kaynağımdır. Bu çocuklarla ben aynı kuşaktanım. Onlar benim arkadaşlarımdırlar.
Evet! Bu ulusun bağrından temiz bir kuşak yetişiyor. Bu cumhuriyeti onlara bırakacağım ve gözüm arkada kalmayacaktır.”
ATATÜRK ve İNSAN:
“Artık bugün tüm dünya ulusları akraba olmuşlardır. Bu nedenle; her lider, kendi ulusunun varlık ve mutluluğunu düşündüğü kadar, tüm ulusların erinç ve geleceğini de düşünmek zorundadır. Kendi ulusunun mutluluğu o lider için ne denli önemliyse, tüm dünya uluslarının mutluluklarına da o denli yardımcı olmak zorundadır ve bu yönde çalışmalıdır. Bunun için insanlığın tümü bir vücut ve her ulusu bunun bir paçası saymak gerekir.
Bugün çok sayıda insan için en iyi sonuçları istiyoruz. Bu insancıllık; bir bakıma, uluslararası işler üzerine eğilmenin kaçınılmaz ve doğal bir yoludur. Bence insancıllık temelden demokratik bir kavramdır.
İnsanları mutlu edecek tek yol onları biribirine sevdirmektir. Karşılıklı tüm gereksinimlerini sağlamaya yarayan davranışlarda bulunmaktır. Dünya barışı içinde insanlığın gerçek mutluluğu, ancak; bu iki yolun yolcularının çoğalmalarıyla olacaktır. Eğer; sürekli barış isteniyorsa, toplumların durumlarını iyileştirecek uluslararası önlemler alınmalıdır.”
TOPLUMSAL BARIŞ:
“Dünyada ve dünya ulusları arasında barış, açıklık ve iyi geçim olmazsa, bir ulus kendi içinde ne yaparsa yapsın, barıştan yoksundur. Türkiye’nin güvenliğini amaç edinen ve hiçbir ulusa karşı olmayan bir barış, bizim sürekli genel kuralımız olacaktır.
Toplumsal barışımızı bilerek ve bilmeyerek bozanları hoş görmeyiz. Bizden, bu konuda sessizlik ve yansızlık bekleyenleri hoşnut kılmıyorsak, bunun nedeni, yurt ve ulus yararlarını her şeyin üstünde görmemizdir.
Bugün bütün dünya ulusları, aşağı yukarı, akraba olmuşlardır ya da olmaya uğraşmaktadırlar. Bu bakımdan insan; üyesi olduğu ulusun varlığını ve mutluluğunu düşündüğü kadar, bütün dünya uluslarının güvencini de düşünmeli ve kendi ulusunun mutluluğuna ne ölçüde değer veriyorsa, bütün dünya uluslarının mutluluğu için de elinden geldiğince çalışmalıdır. Bütün akıllı adamlar bilirler ki; bu yolda çalışmakla hiçbir şey yitirilmez. Çünkü; dünya uluslarının mutluluğuna çalışmak, başka bir yoldan, kendi güvenini ve mutluluğunu sağlamaya çalışmak demektir.”
ATATÜRK ve SAVAŞ:
“Savaş, zorunlu ve yaşamsal olmalıdır. Gerçek inancım budur: Ulusu savaşa girince vicdanımda acı duymalıyım. ‘Öldüreceğiz.’ diyenlere karşı, ‘Ölmeyeceğiz.’ diyerek savaşa girebiliriz.
Ama; ulusun yaşamı tehlikeye uğramadıkça savaş, cinayettir.”
ATATÜRK ve BAĞIMSIZLIK:
“Tam bağımsızlık görevimizdir. Bizden öncekilerin yanlışlıkları yüzünden ulusumuz; sözde bağımsız, gerçekteyse bağımlıydı. Türkiye’yi uygarlık dünyasına kötü gösteren her şey, bu yanlıştan ve bu yanlışın sürmesinden doğuyordu. Bu; ülkenin ve ulusun bütün yaşam yeteneğinden ve onurundan yoksun kalma sonucunu doğurabilir. Biz; onuruyla, şerefiyle yaşamak isteyen bir ulusuz. Bir yanlışlık yüzünden bu niteliklerden yoksun kalmaya katlanamayız. Bugün; tüm ulus, bağımsızlığımızın sağlanması ve sürdürülmesi noktasında toplanmış ve kanını akıtmaya karar vermiştir.
Tam bağımsızlık demek; siyaset, maliye, ekonomi, adalet, askerlik kültür gibi alanlarda tam bağımsızlık ve özgürlük demektir.
Bunu sağlamadan barışa ve esenliğe erişebileceğimiz kanısında değiliz. Görev ve yöntem bakımından barış anlaşması yapabiliriz. Ama; tam bağımsızlığımızı sağlamayacak olan bu anlaşmalar ve bu barış,
ulusu egemenlik ve canlılığa eriştirmeyecek, silahını bıraktırarak yıkımına yol açacaklardır. Ulus; bunu kabul etseydi, iki yıldır savaşmasına hiç gerek yoktu.”
ATATÜRK ve KADIN:
“Bizim toplumumuzun başarısızlığının nedeni kadınlarımıza karşı gösterdiğimiz boş vermişlikten gelmektedir. İnsanlar; dünyaya, güçleri yettiği kadar, yaşamak için gelmişlerdir. Yaşamak, çalışmak demektir. Dolayısıyla bir toplumun bir organı çalışırken diğer organı durgunluk içinde kalırsa, bu toplum felç olmuş demektir. Bir toplumun yaşamda başarılı olabilmesi, her şeyden önce, çalışmasıyla olasıdır. Çalışabilmek için de bilimi hem erkek hem de kadınlarımızın kazanmaları zorunludur.
Kadınlarımız erkeklerin geçtikleri tüm öğrenim derecelerinden geçeceklerdir. Daha sonra erkeklerle beraber yürüyerek biribirlerinin destekçileri olacaklardır. Bir topluluk, bir ulus, erkek ve kadın denilen iki cinsten oluşur. Bir topluluğun yarısı toprağa zincirlerle bağlı kaldıkça diğer kısmı göğe yükselebilir mi?
Kuşku yoktur ki; ilerleme adımları, dediğim gibi, iki cins tarafından beraber ve arkadaşça atılmalıdırlar.
Ancak böyle olursa devrim başarılı olur.”
ATATÜRK ve LAİKLİK;
“Din; artık toplumsal, siyasal, ekonomik, eğitsel ve sanatsal kurum ve kuralları belirleyici bir konumda olamaz.
Toplumlar bu alanları, bilimsel verilerin yardımlarıyla demokratik süreç içinde varacakları, değişmeye de açık, uzlaşmalar yoluyla çözümleme gereğine inanmaktadırlar.
Herhangi bir dinin bu alanları düzenleyen, değişmez, kutsallık niteliği taşıyan yargılarıyla ilerleme, toplumsal uyuşma, toplumsal birlik ve dayanışma, toplumsal barış sağlanamaz.
Dinsel inançların zorlamalarıyla düzen kurmada direnmek, topluma uyum değil üzülme, barış değil kavga getirir.”
Yazımızın sonunda genelde herkese, özeldeyse; etnik kökenleri ne olursa olsun, Türkiye Cumhuriyeti
yurttaşlarının tümüne, bir insan olarak Mustafa Kemal Atatürk’ü bir dünya görüşü olarak Kemalizm’i öğrenmelerini salık veririm.
Ufuklarının ne denli genişlediğine, içlerinin ne denli insan sevgisiyle dolup taştığına şaşacaklardır.
KEMALİST olmakla; LAİK, DEMOKRAT, DEVLETÇİ, ULUSÇU, HALKÇI ve DEVRİMCİ olmanın doyulmaz tadına ereceklerdir.
KULLUKTAN KURTULUP BİREY OLACAKLARDIR.
Ne mutlu “Ben Kemalist’im.” diyene…
ALMANYA
Az önceGÜNCEL
8 dakika önceGÜNCEL
52 dakika önceALMANYA
1 saat önceGÜNCEL
5 saat önceAVRUPA
6 saat önceGÜNCEL
7 saat önce