“2. Macron” Döneminde Türkiye-Fransa İlişkileri

“2. Macron” Döneminde Türkiye-Fransa İlişkileri

ABONE OL
22:41 - 27/04/2022 22:41
“2. Macron” Döneminde Türkiye-Fransa İlişkileri
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

 

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Macron arasında, 2001 yazında yaşanan Doğu Akdeniz ve İslamafobi atışmaları her gün Fransız medyasının manşetlerinde yer aldı. Macron, “Türkiye böyle bir lideri haketmiyor”, “Türkiye’ye dur demeyen NATO beyin ölümünde” derken, Erdoğan, “Sen asıl git kendi beynine baktır” ya da “Macron Fransa için bir problem” gibi açıklamalarla karşılık verdi.

Macron Erdoğan’ı, “Fransa’daki Müslümanlar’ı uzaktan yöneterek ülkenin içişlerine karışmakla” suçladı. Erdoğan ise, Macron’u İslamcı ayrılıkçılıkla mücadele yasası çalışmaları sırasında, “İslam ve Müslümanlar’a karşı nefret kampanyası yürütmekle” itham etti.

Gerilim Fransa’nın Akdeniz’e savaş gemisi göndermesiyle tırmandı. Fransa, Türkiye’yi NATO’ya şikayet etti, ancak sonuç alamadı. Ardından rüzgar tersine döndü, büyükelçiler değişti, Ankara’ya Herve Magro gibi Türkiye’yi çok iyi tanıyan ve Türkçe’yi çok iyi konuşan bir büyükelçi getirildi. Paris’e ise yine Fransız bürokrasisini tanıyan, Fransızcası güçlü, Cumhurbaşkanı Macron’un sınıf arkadaşı büyükelçi Ali Onaner atandı. Bu iki atama, tarafların ilişkileri düzeltme arzusunun ilk sinyalleri oldu.

Fransa-Türkiye ilişkilerinde 2021 sonunda değişim başladı

İlişkiler, 2021 sonuna yaklaşırken birdenbire ve tümüyle değişti. İki cumhurbaşkanı da söylemlerini değiştirdi. Macron, NATO’ya şikayet ettiği Türkiye’nin Cumhurbaşkanı ile Haziran ve Mart aylarında, hem de NATO karargahında iki kez görüştü. Paris, Türkiye karşıtı politikalara son vererek, “uzlaşılan ortak dosyalar üzerinden” ilişkileri düzeltme politikasını izlemeye başladı. Aynı tavır Ankara’da da karşılık buldu. Bugün her iki başkent, Rusya-Ukrayna savaşında barış için aktif rol üstlenmek, Rusya ile diyaloğu koparmamak için özel çaba harcıyor.

Bugün Türkiye, bundan önceki seçimlerde olduğu gibi, seçimlerin ve iç politikanın malzemesi olmadı. Seçim kampanyası boyunca Türkiye’den neredeyse hiç söz edilmedi. Fransa’da yaşayan Türkiye kökenli seçmenler, yaşadıkları ülkenin siyasetini ön planda tutarak oyunu kullandı. Türkler ilk turda çoğunlukla radikal solcu aday Jean Luc Melenchon’u destekledi. Oyların önemli bir bölümü de Macron ve Le Pen arasında paylaşıldı. Ancak ikinci turda, küçük bir bölümü Macron karşısında Marine Le Pen’e oy verse de, büyük çoğunluğu Le Pen karşısında Macron’u destekledi.

Peki şimdi yeniden göreve gelen Macron’un ikinci iktidar döneminde Türkiye ile ilişkileri nasıl bir seyir izleyecek? Ankara ve Paris arasındaki diyalog devam edecek mi? Türkiye-Avrupa Birliği-Fransa üçgeninde ilişkiler nasıl ilerleycek? Türkiye ve Fransa ilişkilerin sürmesi için nasıl bir yol izlemeli?

Seçimler Fransa için ne anlama geliyor?

Öncelikle siyasi gözlemciler ve uzmanlar, Macron’un yeniden iktidar olmayı başardığı seçimlerin sonuçlarını nasıl okuyor ? Fransa Uluslararası İlişkiler ve Strateji Enstitüsü (IRIS) Başkan Yardımcısı, Türkiye uzmanı Didier Billion, seçimlerde aşırı sağın yüzde 40’ın üzerinde oy almasının “Fransız demokrasisi açısından kaygı verici” olduğunu belirtiyor. Diğer taraftan Macron’un kendi seçmeni tarafından değil, “Le Pen karşıtlarının” oylarıyla seçildiğinin altını çizerek, “Macron bir kez daha aday olamayacak. Eğer Macron, ülkenin geleceği için planladığı katı liberal reformları, diğer kesimlerle uzlaşmadan getirmeye kalkarsa, önümüzdeki aylarda, sosyal tansiyonların, grevlerin, gösterilerin yeniden başlamasından kaygı duyuyorum. Seçim günü yaptığı konuşma heyecansızdı. O da farkında kendi oylarıyla seçilmediğinin. Ancak 50 gün sonra yapılacak genel seçimlerde nasıl bir tablo çıkacağı önemli. Nasıl bir Meclis oluşacağını önceden kestirmek hayli zor” diyor.

“Macron değil, demokrasi 5 yıl kazandı”

Türkiye ile Fransa ve AB ilişkileri arasında uzmanlaşan düşünce kuruluşu Institut du Bosphore’un başkanı Bahadır Kaleağası, Macron’un seçilmesinin “önemine” işaret ederek, “Aslında Macron değil, demokrasi 5 yıllık bir süre daha kazandı. Bu 5 yıllık süre Avrupa için, Batı demokrasileri için çok önemli. ABD’den Fransa’ya, Türkiye’ye ve Japonya’ya kadar tüm demokrasiler zor bir dönemden geçiyor. Gelir dağılımı dengesizlikleri çok arttı. Pandemiyle de hızlanan bir ‘ötekiler’ kaygısı toplumun belli kesimlerinde endişe yaratıyor. Geleceğe bakışta özellikle gençlerin kaygıları var. Bunların kökeninde küreselleşme, dijital dönüşüm, pandemi, göç dalgaları var. Bu kaygılar her zaman aşırı sağ popülist hareketler için çok önemli bir demogoji aracı olmuştur. 20. yüzyılda da bu böyle olmuş, faşizm de böyle yükselmiştir. Şimdi çok dikkatli bir döneme gelindi. Merkez sağ ve solun ‘ilerleme’ ve ‘sosyal kalkınma’ arasındaki dengeleri dikkatle kollaması gereken bir dönem. Macron da Avrupa’da en taze seçilmiş lider olarak, bu sınavda en ön sırada oturuyor” dedi.

Sosyolog Samim Akgönül de, Le Pen’i açık farkla yenen Macron’un “büyük bir başarı elde ettiğini” savunuyor. Ancak bu oyların “emanet oylar” olduğunu da vurgulayarak, “Macron seçim gecesi yaptığı ‘balkon konuşmasında’ açıkça söyledi. ‘Beni cumhurbaşkanı olarak görmek için değil, diğerini cumhurbaşkanı olarak görmemek için oy verdiniz’ dedi. Ama Genel seçimler Macron’un partisini korkutuyor. LAREM, 5 senede siyasal akım haline gelemedi. Militanı yok, ideolojisi yok, tabanı yok,… Genel seçimlerde neler olur, bunu görmek lazım” diye konuştu.

Fransa-Türkiye-AB üçgeni

Didier Billion, Avrupa’nın ciddi bir kimlik krizinden geçtiğini, ilerleyen dönemde çok büyük değişimlerin yaşanacağını belirtiyor. Macron’un “Avrupa yanlısı ve Türkiye ile tansiyonu düşürme politikasının” süreceğini kaydeden Fransız uzman, “Türkiye’nin jeopolitik rolü anlaşıldı. Bu nedenle son dönemlerde ilişkiler pozitif bir sürece girdi. Bu bir süre böyle devam eder. Macron, Türkiye konusunda önemli ilerleme gösterdi. Ama ben bunun sadece bir taktikten ibaret olduğunu düşünüyorum. İçerikte bir değişim olduğunu sanmıyorum. Türkiye, Ukrayna krizinde oyunun merkezinde, NATO ve AB’de herkes anladı ki, Türkiye’siz olamayacak. Şimdilik ilişkiler olumlu ama orta vadede bunun nereye evrileceğini kestirmek olanaksız. Fransa için de zor bir dönem geliyor. Türkiye seçimlere gidecek” dedi.

Fransız seçim sonuçlarının Türkiye açısından da “çok önemli” olduğunu savunan Kaleağası, “Macron Avrupa entegrasyonuna önem veren, bu konuda dersini de çalışan bir lider. Avrupa’nın dijital dönüşümünü hızlandıracak politikalara önem verecek. Fransa dönem bakanlığında bu alanda çok önemli atılımlar oldu. Bu devam edecek. Türkiye için bu çok önemli. İkincisi yeşil dönüşüm ve enerji politikları Türkiye için önemli. Üçüncü konu, ekonomisine istikrar getirmesi açısından, Türkiye’nin en önemli pazarı, ticaret ve turist kaynağı, Avrupa önemli. Dördüncü konu da, Avrupa’nın geleceğini daha iyi şekillendirmeye çalışacaklar. Hem Brexit ile İngiltere’nin durumu, Norveç ve İsveç’in konumu, Batı Balkanlar, Ukrayna, Moldova, Gürcistan derken, yeniden çok eksenli, çok vitesli, çok çemberli farklılaşmış entegrasyon Avrupası için çalışmalar son derece sürat kazandı. Bunun arkasında da Almanya, Fransa, Hollanda gibi ülkeler var. Bu da Türkiye’yi daha esnek bir Avrupa Birliği’ne doğru götürebilir” diyor.

Sosyolog-tarihçi Samim Akgönül, “Rusya konusunda, göçmenler konusunda Fransa-Türkiye işbirliği devam edecek. Doğu Akdeniz krizi bitti. Bence bu olumlu hava bir süre daha devam eder. Ancak Ermeni soykırımı tartışması ya da islamofobi tartışmaları sürebilir. Bir de tabii Türkiye’den gelecek adımlar da builişkinin seyrini belirleyecektir” görüşünü dile getiriyor.

Türkiye ne “yapmamalı” ?

Bahadır Kaleağası, Türkiye’nin bir an evvel Gümrük Birliği’ni, dijital, yeşil ve sosyal boyutları da içerecek çerçevede yenilemesi gerektiğini belirterek, diğer taraftan da Türkiye’nin ilerlemesi, yeniden demokratik ve ekonomik yönetişim ile sosyal konularda “doğru düzgün bir ülke haline gelmesi” gerektiğini vurguluyor.

Ancak “Ne yapmaması” gerektiği konusunda ise, “Son Kavala ve Gezi kararı bu yönde verilebilecek en olumsuz sinyal. Bunu yapmaması gerekir. Türkiye’nin ait olduğu Avrupa Konseyi ailesinden dışlanmasına kadar gidebilecek, kendisinin kurucusu olduğu kamu ve özgürlükler hukuku alanında geri kalmasına gidecek kadar önemli bir konu. Bu konuda dünyada, Türkiye’nin karşıtı, düşmanı, rakibi çevreler çok mutlu oldular. Umarız bir an önce düzelir” diye uyarıyor.

Billion da benzer bir şekilde, Türkiye ile ilişkilerin ilerlemesinden yana olduğunu, ancak Osman Kavala ya da gösteri yapan insanların ömür boyu hapis ya da 18 yıl gibi ağır cezalara çarptırılmasının Tükiye’nin “kendi ayağına sıkması” anlamına geldiğini söylüyor ve “Bu tür kararların, bizim gibi ilişkilerin ilerlemesini savunanlara yardım etmediğini söyleyebilirim. Bu yargılama ile önce Türk halkına, sonra da dünyaya verilen mesaj çok kaygı verici. Türkiye için uluslararası alanda da son derece yıkıcı bir karar” görüşlerini dile getiriyor.

Sosyolog Samim Akgönül de aynı kaygıları dillendirerek, “Dün ne kadar iyimsersem, bugün o kadar kötümserim. Türkiye duygularınızın çok çabuk değiştiği bir ülke. Bir kaç ay önce, Türkiye ile AB ve Fransa arasında tekrar bir ilişki başladı. Doğu Akdeniz krizinin çözümü, Türkiye’nin Rusya-Ukrayna arasında kolaylaştırıcı rol üstlenmesi, NATO’nun küllerinden doğması, NATO içinde Türkiye’nin önemli rolü, AB içinde Brexit’in çıkmasıyla Türkiye ile ilgili daha değişik bir dönem açılabilir mi diye düşünmeye başlamışken, Kavala kararı geldi. Bunlar olmamalı, böyle adımlar atılmamalı” diye konuştu.

VOA tarafından geçilen “2. Macron” Döneminde Türkiye-Fransa İlişkileri haberinde ha-ber.com editörlerinin hiçbir editoryal müdahalesi yoktur. “2. Macron” Döneminde Türkiye-Fransa İlişkileri haberi web sayfamıza otomatik olarak VOA sitesinden geldiği şekliyle yer almaktadır. Bu alanda yer alan “2. Macron” Döneminde Türkiye-Fransa İlişkileri haberinin hukuki muhatabı haberi geçen web siteleri ve ajanslardır.

Inal

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.