YAŞAM KOLAY OLURDU

ABONE OL
01:25 - 03/12/2023 01:25
1

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Çok eski zamanlardan beri herkesin bildiği, söylediği ve de önemseyip kabul ettiği “öğüt”lerden başlayalım:

Ne bir kötülük, ne de bir kötü düşünce geçmeyecek aklından.

Ne aklından, ne de kalbinden iyilik ve temizlik dışında bir düşünceye ve de duyguya yer ayırmayacaksın.

Ağzından çıkacak olanlar da yine her zaman ve her yerde her kişiye karşı sadece “iyilik ve dürüstlük” ile dolu olacak.

Her yerde ve her zaman “hakikatleri” dile getireceksin.

Öyle eğiteceksin ki kendini ne bir yalana, ne bir kandırmacaya, ne de “arkadan bir işler çevirmeye” gereksinim duymayacaksın.

Ne bir insana kulluk etmek zorunda kalacaksın, ne de bir yerlerden bir “çıkar sağlamak” için birilerine yaranmak durumuna düşeceksin.

Ne bir kimsenin malında, emeğinde olacak gözün, ne de bir kıskanman ve fesatlanman olacak.

Kendi davranışlarına, emeklerine ve aklına, ruhuna, yaşamdaki duruşuna, kişilik özelliklerine ahlakına güveneceksin.

Bu değerlerini gözün gibi “koruyup, kollayıp, geliştireceksin”.

Allah inancın içinde olacak ve de her bir yerde ve işarette onun sana gösterdiklerini görüp, okuyup, anlayabileceksin; Allah’la arana birilerini koymayacaksın.

En büyük dualarının içinde hep bir “sabır” dilemek, “kötülükten uzaklaşmak” olabilecek.

Kötülükleri ve kötü yolları, kötü kişilikleri, kötü alışkanlıkları ve de kötü davranışları iyi tanıyıp kendinden uzak tutmak için çalışacaksın.

“Adil” olabilmek için, haksız ve nankörce davranmamak için, her an ve her yerde uyanık olacaksın.

İnsanın ve eşyanın, emeğin değerini bileceksin ve de hiç kimseyi kandırmayacaksın.

Eğer, yerine getiremeyeceksen hiç kimseye söz vermeyeceksin,.

En yakınındaki bile olsa kimseye hak ettiğinden fazla değer verip, onu şımartmayacaksın.

Ona vereceğin her bir gereksiz değer, armağan, yüceltme ve söz, eğer onu taşıyabilecek kişilikte ve güçte değilse ona “ağır” gelecektir ve de onun “ahlakının bozulmasına” yol açacaktır.

Duyguların ve duygularının etkilediği davranışların hep “iyiliği ve güzelliğe”, yararlılığa yönelik olmalıdır.

Öfkelenmek, bağırıp çağırmak ve kavga yaratmak gibi olumsuz ve de çok tehlikeli davranışlardan kendini sakındırmak için hep “öz kontrolünü” yüksek tutacaksın.

Dilinden çıkacak her bir ses, söz kimseyi kırmayacak; kimseye tepeden bakmayacak ve aşağılamayacaksın.

Hiç bir kişinin arkasından konuşmayacaksın; yaltaklanmayacaksın, haksız çıkar peşinde koşmayacaksın; kimseyei de satmayacaksın.

Hakaret edici, küçültücü, alay edici, aşağılayıcı sözler kullanmayacaksın, vücut dilin de olumsuz gösterilerde bulunmayacak.

Edep, terbiye, ahlak, utanmak, özel yaşam, aile, sevgi, saygı… nedir çok iyi bileceksin ve de en uygun biçimde yaşayacaksın.

Bu dünyada, yaşamda, toplumda her zaman ve her yerde kötülükler, kötü insanlar olacaktır.

Senin de zaten birincil görevin kendini bunlardan “korumak ve uzak” tutabilmektir.

Vermen gereken kavga da zaten öyle “ortalara atılıp” kendini suçlu duruma, sıkıntılı bir duruma sokmak değildir.

Bazen hırslarına, bazen de ihtiraslara, fesatlıklara, kıskançlıklara kapılabildiğini görebilmelisin.

Böyle bir duruma düşme tehlikesi “baş gösterdiğinde” ise hemen sen önce “kendini çekip çevirmeli” ve denetim altına almalısın.

Başkalarını kandırmak gibi bir duruma düşmeden, daha açık, şeffaf ve dürüst olabilmelisin.

Ne istediğini, ne düşündüğünü, ne beklediğini önce kendin iyice bileceksin.

Bir yerlerden “daha çok bir şeyler kazanmak” için ise hiç kimseye çeşitli sözlerde bulunmayacaksın, oyunlar kurmayacaksın; devleti, halkı “kandırma yollarına” girmeyeceksin.

Bugün elde edebileceğin o “menfaatler” asıl senin “kişiliğine” vereceği zarardan dolayı sana çok “daha pahalıya” mal olabilecektir.

Yaşam için gerekenleri elde edebilmek, kazanmak ve de bir şeylere sahip olabilmek, güzel ve iyi koşullara erişebilmek ilk bakışta HER BİR insanın yapması gereken bir davranış, bir görev gibi gelebilir.

Belki de öyledir…

Ama, bunların yapılışındaki yollar ve “uygulamadaki yöntemler” ve de ölçülerdir asıl olan.

Gözü dönmüşcesine “hırslanmak”, bir şeyleri ille de “elde etmek” istemek ise önce kendinize, kişiliğinize ve ruhunuza zarar verecektir.

Ve bu bir de “bağımlılık” yaratan bir duyguya, hırsa döndüyse…

Daha huzurlu, daha sakin ve alçak gönüllü olabilmek, yaşamın içerisinde daha az yükler taşımak çok daha güzel ve mutluluk verici olacaktır.

Buraya değin “tek kişi” üzerinden verdiğimiz bu anlatımı artık “genelleştirip”, topluma ve hepimize yönelik kullanmalı ve günümüze dönmeliyiz:

Son yüksek teknolojik ilerlemeler ve uygulamalarının yayılması ile günümüzde iletişim, elektronik, medyatik iletişim son derece hızlandı ve arttı.

Bunun çok yoğun ve temelden etkileri ve sonuçları olacaktı ve de oldu da.

Durağan dönemlerde insanlar kendi sokağını, mahallesini, hısım ve akrabalarını, arkadaşlarını tanırdı.

Bunların kendi çevrelerinde, kendi aralarında oluşan gelenekleri, görenekleri, edep ve ahlaksal davranışları, iletişim biçimleri olurdu…

Uzun yılların deneyim ve kabul edilmişlikleriyle toplumun geneline yayılmış olan “değerler”, “değer yargıları”, “davranış biçimleri” oluşurdu…

BUGÜN ise hızını düşünemeyeceğimiz denli bir dijital dünya ile sarıldığımızda onlardan gelen her türlü veri, haber, duyum, bilgi, ses, görüntü, yazı… ile insanların ve de dolayısı ile toplumun tüm değerleri ve özellikleri değişmektedir. (değiştirilmek istenilmektedir)

Bunun olmasını ve nasıl olması gerektiğini “bilen ve belirleyen” GÜÇ odaklarının, çıkar çevrelerinin olduğu da biliniyor.

Sade yurttaş artık eskisi gibi pek de “öz denetimli, çekingen ve kendi halinde” olmuyor.

Onun da her şeyi değişmeye başlıyor ve gözünün gördüğü duyduğu, işittiği her türlü etki ile değişime uğrayabiliyor.

Özünü koruyabilen, güzel ahlakı ve gelişmiş kişiliği ile “saygın” bir yer edinmiş insanlarımız çok mutlu ve sağlıklı yaşayabilir aslında…

Ama, günümüzde gün boyu öylesine yeni ve ŞAŞILASI olaylar haberlere yayılıyor ki onun elindeki, bildiği, görüp, inandığı ölçüler, değerler birden yerle bir oluyor….

“Bugünü nasıl geçiririz, ay sonuna değin nasıl idare edeceğiz”… türünden sıkıntılar ve duygular ile boğuşan sade yurttaş bir de ne duysun, gözünün önüne bile getiremeyeceği “milyon dolarları” götürüp, elden ve “kayıt falan da yapılmadan” birilerine verenler varmış ve de onlar yine öylesine yüksek kazançlar elde edebiliyorlarmış ki, alışılmış, görülmüş gibi değil…

Çok ünlü kişiler, en önde gelen sporcular “çok yüksek” kazanç elde etmek için tanıdık adların da katılması sonucu birilerine o büyük paraları vermişler…

Aaaa, bir de ne olmuş, o paralar ortadan kaybolmuş…

O çok ünlü kişiler kandırılmış!!…

Bu böyle olunca da halkımız hem çok üzülmüş, hem de çok şaşırmış…

Nasıl olabiliyor, bir yerlerde birileri böylesine çok büyük paralar kazanabiliyor ve büyük cesaret örneği gösterip “kayıt dışı” yöntemlerle o “güvendiği kişiye”, kişilere paralarını veriyorlar ve rant bekliyorlar.

Çok da kazananlar da olmuş.

Biz bunları ancak ucundan kıyısından “basından, televizyondan” duyup, azıcık öğrenebiliyoruz.

Öte yandan bunun da öncesinde yine birden çook zengin olanlar, genç genç, güzel insanlar şirketler kurmuşlar, medyada görülmüşler, çok ünlü olmuşlar ve de akla gelemeyecek denli paralar kazanmışlar, yatırımlar yapmışlar, alabildikleri her şeyi satın almışlar…

Bu tür hukuk dışı, yasa dışı, kayıt dışı işler, kara para aklamalar, yolsuzluklar… sitematik bir düzen içerisinde var olmuş ve her yerde görülmüş.

Bunları duyan, gören izleyen yine belki de milyonlarca insanımız onları sevmiş, beğenmiş ve her gönderilerini hayranlıkla izlemiş ve onların “takipçisi” olmuş.

Derken çok değerli devlet görevlileri, güvenlik güçleri bu tür olayları izlemiş, araştırıp, işlemlere girişmiş..

Birden her şey değişmeye başlamış…

Düşünebiliyor musunuz, bir sade yurttaşın, orta yaşta bir insanın tüm bunları içselleştirmesi, kavraması çok kolay olabilir mi?

Gençler, yeni yetişmekte olanlar, daha yaşama yeni, yeni adım atanlar neleri “nasıl algılyor” olabilirler?

Olması gereken ve her insan topluluğunun temeli olan öğütler, öneriler, eğitimsel söylevler, edep, terbiye, ahlak ile ilgili tutum ve davranışlar, bakış açıları, onca okul, aile, milyonlarca kitap… hepsi en doğruyu ve güzeli, hak ve hukuku anlatırken “BİRDEN” neler ile karşılaşılıyor bu yaşamda…

Devlet, hukuk, sistem, adalet, yargı, vergi, kayıt, maaş, aylık, memur, emekli, öğrenci, milyonlar, dolar, euro, istekler, hedefler, meslekler, rant, kazanç ve hep yükselme hırsı, her şeye rağmen çok kazanmak, ne olursa olsun en yükseklere çıkmak…. her şey birbirine karışmakta ve değerlerini yitirmekte…

SADE bir insan bunları ne denli kaldırabilir, ne denli bunlara rağmen “normal” düzenli ve edepli bir yaşam sürebilir?

Onun “iç dünyası”, ruhsal yapısı ne duruma gelmiştir?

Tüm bu olgular, olanlar, yaşanılanlar nasıl olacak ki insanlar ve toplum “sağlıklı, düzgün ve de huzurlu” bir yaşama dönebilsin?

Evet, bunları hepimiz düşünmeliyiz ve yarın ne olmalı ki bu kirliliklerden, yolsuzluklardan, kötü örneklerden, hukuk tanımamazlıktan kurtulabilelim?

Ne söyleyebileceğiz, neler anlatabileceğiz, çocuklara, gençlere, arkadaşlarımıza neleri açıklayabileceğiz?

Bunların hızı ve tümselliği, ola gelişi, boyutları, büyüklüğü… bizi, hepimizi aşıyor…

İsteyen, kendi dilinden dualar yapabilir, isteyenler, okuyup, inceleyip, araştırıp, kafa yorabilirler…

İsteyenler eşine, dostuna nedenlerini, oluşumları, çözüm yollarını… anlatmaya çalışır.

Ama, şu kesindir ki, bugün çok hızlı ve önlenebilmesi çok zor, “düşünebilmesi akla sığmayacak” denli bir “çok yönlü” “ÇÖKÜŞ” içindeyiz.

Bu düzenden, bu ortamdan kendine pay çıkaranlar, rant ve iktidar, mevkii, kazanç sağlayanlar yok mu?

Çoook!

Her yerde ve her alanda utanıp, sıkılmadan ve de kendilerini hep haklı çıkarıp varlıklarını gösterebiliyorlar.

Ve de evet, işte hep de bu nedenden dolayı, onlardan dolayıdır bu “başımıza” gelenler.

Özellikle gelişememiş ülkelerde, ulusal egemenliğine ve bağımsızlığına tam sahip çıkamamış ülkelerde “toplumsal yapılar” ve “düzen” hızla yozlaşır ve de her yönden çöküş başlar.

Bunu durdurabilmek, düzeni “olumlu yöne” çevirebilmek ise çok zordur ve de eskiden verilen öğütler, akıllar artık hiç bir etki göstermez olmaktadır.

AKIL insan için vardır ve de hiç durmadan işlenmesi, geliştirilmesi gerekir.

Biz de kendi aklımıza, elimizden geldiğince “en azından sahip çıkalım”, çıkabilelim.

Eleştirel ve çözümsel düşünebilmeyi öğrenip, geliştirelim.

İnanacağımız, güveneceğimiz insanların, yetkililerin, siyasetçilerin, dürüst insanların çoğalması için çaba harcayalım, onları destekleyip, onlara ulaşmaya çalışalım.

Sağlıklı, huzurlu ve haktan, hukuktan yana yarınlar için merhaba…

Öğretmen Gönen Çıbıkcı, 03.12.2023

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.