TÜRKLÜĞÜNÜ VE ATASINI UNUTANLARA…!

ABONE OL
13:18 - 19/05/2021 13:18
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Her 19 Mayıs sabahı büyük bir hüzün basar beni…

Diğer bayramlar gibi dinç ve sevinçli uyanamam nedense. Ve gariptir ki, hep ayni rüyayı görürüm…

Bu birkaç yıldır böyle…

Ellerinde palaları olan, sivri sakallı, kara cübbeli bir guruba bayrak sallarken görürüm kendimi…

Korku ile karışık bir hırs ve öfke sarar benliğimi… Tıpkı Osman Nevres gibi çıkarıp  ateşlemek gelir içimden silahımı…

Sonra bakarım uykulu gözlerle pencereden.

Kaç kişi bayrak asmış?  kaç kişi bayramın farkında? Kaç kişi uyanmış? Diye…

Koca ninem, Bayram sabahları mutat olduğunun aksine daha uzun otururdu namazlarında… Bir gün sordum ona. Bana, “Bize bu günleri armağan edenlerin ruhuna dua ediyorum” demişti…

Kaç kişi dua eder sabahın o erken saatlerinde fedakarlık edip tatlı uykusundan? Kaç kişi hatırlar toprağı vatan yapmak için kanını ve canını feda edenleri? Toprağın altında yatanları…

Bayram sabahı bir bayrak alıp meydanlara mı koşarsınız kutlamak için? Yoksa tatil deyip bir piknik sepeti hazırlayıp kendinizi daha hür hissedeceğiniz kırlara mı koşarsınız? Ya da; ölen ölmüş, kalan kalmış diyerek uyumaya devam mı edersiniz?

Bugün yüz ikincisini yaşadığımız 19 Mayıs “keşke yunan işgal etseydi” diyen zübüklerin, “Türk olmaktan utanıyorum” diyenlerin, devletin her türlü imkanından yararlanarak “Atatürk ne yaptı ki?” diye soranların bayramı değildir elbette…

Kendini Araplara, yani düşmanlarına satanların; Hz. Muhammedîn mezarını dahi yok etmeye çalışanların dostu olanların, kendi ırkını ve canını kurtarmak için can verenleri unutanların elbette bizle bir ilgisi yoktur.

Onlar sadece buğday ambarının küçük fareleri, bala konan sinekler, insanlıktan nasibini alamamış, nerede doğduklarını ve nerede yaşadıklarını unutmuş, bu ülkenin kanından canından beslenmiş aramıza salınmış provokatörlerden başkası değillerdir.

Türk çocuğuna Osmanlı torunu diyenler, Atatürk’ü  Osmanlı’yı yok etmekle suçlayanlar, Hiçbir dini Mahal’e silahla girilmemesi esas iken, elinde kılıç ile minbere çıkıp fetva verenler bizden olamazlar.

Yeni yarattıkları bir din anlayışı ile Türk insanını etkilemeye, “Ne mutlu Türküm diyene” sözcünün ardındaki ince ayrıntıyı göremeyenlere söyleyecek çok fazla bir sözümüz yoktur.

Bu vatan, kendini Türk olarak kabul etmiş, yedisinden-yetmişine kadar Türk olmaktan gurur duyan, vatanı için canını vermeye göze almış, yurdunu korumak uğruna canından vaz geçmiş, şehit veya gazi olmuş, geride gözü yaşlı anasını-babasını, karısını-çocuğunu bırakmış vatan evlatlarının yurdudur.

Dün; Karadeniz kıyılarını bombalayan Amerikan donanmasına bugün yurt içinde 50 den fazla üs verenlerin, dünyayı kendi emperyalist çiftliği haline getirmek isteyenlerin karşısında el pençe divan duranların, kendi dinini yaymak için cami yapılan kiliseleri yeniden açtırmak, misyonerlik faaliyetlerini daha rahat yürütmek, ihanet şebekelerini yaygınlaştırmak için terör örgütlerini besleyenlerin, ona buna “kardeşim” diye hitap edenlerin yurdu da  değildir.

Türklüğünü unutanların,

Kardeşim diye kendi insanının dışındakilere sarılanların,

Vatan topraklarını yabancılara peşkeş çekenlerin,

Arapları kendi vatandaşından üstün tutanların,

Atalarının emanetine ihanet edenlerin yurdu ise hiç değildir.

19 Mayıs bir bayram günü değildir. 19 Mayıs her yıl ihanetlerin, ona direnenlerin, ülkeyi yok etmeye çalışanlara karşı bir direnişin, Atatürk’ün tüm kötülüklere karşı yeniden doğuşunun bir başlangıç tarihidir.

Kutlu yürüyüşün kutlu yolun tekrarıdır.

Kendini Türk hisseden, bu vatanın bireyi olmaktan kıvanç duyan, Atasına sahip çıkanların bayramı kutlu olsun…

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.
    Tüm Yorumlar (1)
    • Mert

      Kur’an’a göre zalimlerden başkasına düşmanlık yapılmaz. (Bakara 193) düşmanlığın kriteri zulüm ve adaletsizlik, Ne etnik köken, ne din, ne dil, ne mezhep, ne meşrep, ne düşünce farklılığı vs. hiç birisi dost düşman belirlemede ölçü değildir.

      O halde, artık zulüm ve baskı kalmayıncaya ve yalnızca Allah’a kulluk edilinceye kadar onlarla savaşın; ancak vazgeçerlerse, (bilinçli olarak) zulüm işleyenlerin dışındakilere karşı tüm düşmanlıklar sona erecektir. (Bakara 2:193)

      Onlara:
      “Allah’ın indirdiğine Kur’an’a tabi olun, Kur’ân’ı uygulayın” denildiğinde:
      “Hayır. Biz Kur’ân’a değil, gördüğümüz, bildiğimiz atalarımızın yoluna, hayat tarzına, onların uygulaya geldikleri eski âdetlere, geleneklere uyarız” derler. Atalarının akılları hiçbir şeye ermiyor olsa da, onlar hak yolu tercih etmemişler, doğruyu, aydınlığı, refahı bulamamışlarsa da mı, onların yolundan gidecekler? (Bakara 2:170)

      Kur’an akletmeyen, düşünmeyen ve vicdanı körelmiş insanları hayvana benzetmiş, hatta ve hatta daha aşağı saymıştır. “Onların çoğunun gerçekten işittiklerini ya da anladıklarını mı sanıyorsun? Hayır, onlar hayvanlar gibidir, hatta gittikleri yol bakımından daha da sapıktırlar.”(Furkan 44)

      De ki: “Allah Katında, ´kesinleşmiş bir ceza olarak´ bundan daha kötüsünü haber vereyim mi? Allah´ın kendisine lanet ettiği, ona karşı gazablandığı ve onlardan maymunlar ve domuzlar kıldığı ile tağuta tapanlar; işte bunlar, yerleri daha kötü ve dümdüz yoldan daha çok sapmışlardır.” (Mâide 5:60)

      Kibirlerinden dolayı kendilerine yasak kılınan şeylerden vazgeçmeyince onlara: Aşağılık maymunlar olun! dedik. (A’râf 7:166)

      Ebu Cehiller, Ebu Lehebler kıtalar dolaşıyor. Putlar modernleşmiş, fikirlere tapılır hale gelinmiş. İslam’ın ismi, dinin resminden başka bir şey kalmamıştır. Fitne, fesat ve tuğyan başını almış gidiyor. Tüm bunlar ellerimizle kazandığımız kötülükler sebebiyledir.

      Şeytan’ın hileleri ve aldatma şekilleri farklı farlıdır. Özellikle insanın bağımlı kaldığı hususlarda can alıcı noktadan yaklaşır. Dünyayı daha sevimli göstermeye çalışır. Baba, oğul, eş, mevki, makam ve mal sevgisine aşırı bir şekilde yönlendirip kulluk vazifesini köreltmeye yeltenir. Kimisi zafiyet gösterir, aile ve eşlerin yalvarmalarından rikkate gelip mücadelesinden vazgeçer.
      “De ki; Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, kabileniz, kazandığınız mallar, durgunluğa uğramasından korktuğunuz ticaret ve hoşunuza giden meskenler size Allah’tan, Resulünden ve O’nun yolundan cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin. Çünkü Allah fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez” tehdidi ile karşı karşıya kalırlar.

      Velhasıl AKP hükümetini devirmek, Ülkeyi bu hukuksuz adaletsizlerin elinden kurtarmak Allah hakkı için, Kur’an hakkı için, Peygamber hakkı için, İnsanlık hakkı için, Emek harcayarak ne pahasına olursa olsun, bir bedel ödenmesi gerekiyorsa Cihad etmek her Müslümanın üzerine bir farzdır.

      Mü’minler, kesinlikle Allah’a ve Rasulüne iman edenler, dahası, İslamda şüpheye düşürecek konular aramayanlar, şüphe içinde bocalamayanlar, ithamlarda bulunmayanlar, Allah yolunda, İslam uğrunda mallarını, servetlerini, canlarını ortaya koyarak cihad edenlerdir. İşte imanlarında samimi olanlar bunlardır. (Hucurat 49:15)

      İman edip, özgürce Allah’a kulluk ve ibadet etmek, güç ve gönül birliği yapmak için hicret edenler, Allah yolunda, İslam uğrunda mallarını, servetlerini, canlarını ortaya koyarak cihad edenler, Allah katında en büyük rütbeye, makama sahip olacaklar. İşte bunlar mutluluğa eren, kazançlı kimselerdir. (Tevbe 9:20)

      Cihad dendiğinde, savaşarak İslamiyeti yaymak veya başka ülkelerin topraklarına gasp etmek değildir. Cihad Allah’a peygambere ve Kur’an-ı Kerime sadık olmaktır.
      Maalesef bu anlatılanların hiçbiri cihad değildir, Asıl cihad iyi kalple kucaklaşmak, zenginliklerimizi halkımızla paylaşmak, ve emperyalist sömürgeciliği yok etmek, yağmacıları, talancıları, saldırganları, işgalcileri, istilacı zihniyeti bitirmektir. Adaletli yönetim uygulamak, maddi ve manevi anlamda bütünleşmek, mümin kardeşini ve Allah’ın yarattığı kulları sevmek, korumak ve kollamakla mümkündür.

      Yanıtla
      +0
      -0