AMASYA

ABONE OL
18:14 - 01/10/2020 18:14
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

AMASYA


VENİ VİDİ SCRİPSİ (IV)

“Geldim, gördüm, yazdım” 


Yolda aldığımız taze ve sıcak kavrulmuş Çorum leblebisinin kokusunu yanımıza alarak ayrıldık Hattuşa’dan. Türkiye’deyiz, sevinçliyiz. Amasya’ya Ferhat ile Şirin’in hikâyesini dinleyerek girdik rehberimizden. ‘İşte bakın şuralarda su arıkları görüyorsunuz. O arıkları Ferhat kazmış ve Amasya’ya suyu o arıklardan akıtmış’. İçimiz burkuluyor. Yol çalışmaları sırasında o Ferhat’ın kazdığı arıklar yok edilmiş. Tarih katliamı böyle bir şey oluyor demek. Sorumsuzluk, saygısızlık. Hasankeyf’te ve Halfeti’de de aynı katliama şahit olmuştuk Güneydoğu gezisi sırasında.(2014) 
Allah Türklere o kadar cömert davranmış ki; ne varsa elinde avucunda hepsini vermiş onlara. Yeşili, vadileri, dağları, şelaleleri, meyveleri, sebzeleri, madenleri. Velhasıl kusursuz bir doğa armağan etmiş Türklere Rabbim. 4 mevsimi yaşamak mümkün bu topraklarda. Geçmiş medeniyetlere ait olan eserler de bu topraklarda fazlasıyla var. 

Ancak insanları/yöneticileri o insanlar değil. Vefalı değil, kadir kıymet bilen cinsten değil. Vurdumduymaz, geçmişe saygısı yok, Yaratan’ına karşı vefalı değil. Sahip oldukları bu değerleri kavrayacak duyarlılıkları yok.

Ferhat ile Şirin 


Ferhat, nakkaşlık yapan, bir delikanlıdır. Sarayları konakları süsler. Saraydaki çalışması sırasında Şirin’e sevdalanmıştır. Şirin Amasya Sultanı Mehmene Banu’nun, kız kardeşidir. Dünürcü gönderir Şirin’e. Sultan; Şirin’i vermek istemez Ferhat’a. ‘Hayır olmaz.’ da demez. Ancak ondan olmayacak bir iş ister.  Amasya’da su sıkıntısı vardır. Farhat’a, “Şehre suyu getir, Şirin’i vereyim sana” der. Der demesine de. Su dağların arkasındadır, Şahinkayası denen yerden gelecektir. 
Ferhat’ın gönlündeki Şirin aşkı salar Ferhat’ı dağlara. Alır kazmasını küreğini eline,  vurur dağların kayaların böğrüne böğrüne. Vurdukça ferahlar, taşlar bileklerinde erimeye başlar. Kocaman kocaman kayalar küçülür, yarılır ve yol verir suya. Ferhat’ın alın teri gibi akar sular Amasya’ya. Su gelmiştir. Amasya su sıkıntısından kurtulmuştur. 
Kurtulmuştur kurtulmasına da, Mehmene Banu sözünden caymıştır. Bakar ki kız kardeşi elden gidecek, Ferhat’a hemen bir haber gönderir.  
“Şirin ölmüştür, başın sağolsun. Bak sana helvasını da getirdim” der haberci Ferhat‘a. Ferhat beyninden vurulmuşa döner. “Şirin yoksa dünyada yaşamak bana haramdır” der. Kayalar Ferhat‘ın “Şirin !” “Şirin” diye haykıran sesleriyle yankılanır.  Elindeki kazmayı fırlatır havaya, kazma gelir başının üzerine bütün ağırlığıyla çakılıverir Ferhat’ın. O gün bugün ferhat’ın bu çığlığı âşıklar tarafından hep duyulur olmuş. 

Ferhat’ın öldüğünü duyan Şirin durur mu sarayda, yayından fırlamış ok gibi çıkar saraydan ve kayalıklara doğru koşmaya başlar. Bakar ki Ferhat yerde cansız yatıyor, atlar üzerine, alır kollarının arasına ve avazı çıktığı kadar bağırmaya başlar, “Ferhat, Ferhat” diye. Yankılanır dağlardan dağlara o ses. “Ferhatsız bir hayat bana haramdır.” der Şirin ve Atar kendini kayalıklardan aşağıya. Kavuşur Ferhat’ına Şirin. 

Su gelmiştir Amasya‘ya, şarıl şarıl akar bütün coşkusuyla Karadeniz’e doğru. Ama Ferhat ile Şirin yoktur artık. İkisini de gömerler yan yana. Her mevsim iki mezarda da birer gül bitermiş sevenlerin anısına, ama o iki mezar arasından bir de karaçalı çıkarmış, iki sevgiliyi ayırmak için. Amasyalılar o dağa Ferhat Dağı demişler, onun dağ gibi derdiyle dertlenmiş durmuşlar yıllarca.

Biz de duyduk Ferhat’ın o dertli sesini; ‘Şirin’imi kaybettim, bari su arıklarıma dokunmasaydınız…’ diye yankılanıyordu Ferhat’ın sesi tepelerden tepelere. 

Doğuda Ferhat dağı, batıda Kırklar Dağı; ikisinin arasından Yeşilırmak akıyor. O günden beri Ferhat ile Şirin için bir başka akarmış Yeşilırmak. Başını bir o taşa bir bu taşa vura vura akar gidermiş. Amasya’ya gelen herkes Yeşilırmak’ın bu inleyişini duyarmış. 




Amasya. 8500 Yıllık Bir Kent

Amasya’yı, Milattan önce Birinci Yüzyılda Amazonlar kurmuş. Amazon kraliçesi Amasis, Karadeniz kıyılarından aşağı inmiş, Amasya’nın bulunduğu yeri beğenerek buraya bir şehir kurmuş, adına ” Amasis şehri” demek olan “Amaseia” demiş. Yapılan arkeolojik araştırma ve bulgulara göre Amasya’da ilk yerleşme 8500 yıl öncesine dayanmaktaymış. Hititlerle başlayan yerleşik hayat kesintisiz olarak Osmanlı’ya kadar gelmiş. Amasya merkezinde uygarlıklarından derin izler bırakan Pontusların (M.Ö.333 – M.Ö.26) krallarının ölümünden sonra kayalara oymak suretiyle yaptıkları Kral Kaya Mezarları, bu gün bile Amasya’nın anıtsal eserleri arasında yer almaktadır.

700 yıl Bizans egemenliğinde kalan Amasya’yı 1071 yılında Anadolu’ya giren Alparslan’ın komutanlarından Melik Ahmet Danişment Gazi 1075 yılında fethederek burada ilk Türk Egemenliğini kurmuştur. Bundan sonra Amasya’da Selçuklu egemenliği görülmektedir. 
Bu dönemde yaşamış olan vali ve emirler yaptırdıkları medrese, cami, türbe gibi eserlerle Amasya’yı Anadolu’nun en büyük kültür merkezi durumuna getirmişlerdir. 
19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun’da başlayan Milli Mücadele’nin ilk adımı, 12 Haziran 1919 tarihinde Mustafa Kemal’in Amasya’ya gelmesiyle devam etmiştir.
Bu itibarla, Amasya, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda da ilk önemli adımın atıldığı yer olmuştur.

Rehberimiz Yasin, bize Amasya’yı anlatırken, biz Yeşilırmak’ın üzerinden geçerek dar sokaklarda ilerliyorduk.  Otelimiz, sokağın sonundaymış. Sahibi Kemal Bey kapıda karşıladı bizi. Tanıdık bir sima da var karşımızda. Yılmaz Gün. Erbaa’dan gelmiş eşiyle birlikte bizleri görmek için. Hoş-beşten sonra yemeğe geçtik. “Patlıcan Pehli” var yemekte. Amasya’ya özel bir yemekmiş. 

Yemekten sonra Kemal Bey düştü önümüze, başladık Amasya sokaklarını arşınlamaya. Gece vakti Önce II. Bayezit Camii. Camiyi dışardan anlattı bize Kemal Bey. Hatta yanında kütüphane varmış ve orada Hz. Osman zamanında yazılan el yazması Kur’an varmış. Ertesi gün Pazar. Kütüphane kapalı ve biz o Kur’an’la müşerref olamadık. 
Sonra Yeşilırmak’ın kenarına indik. Orada Şehzadelerle tanıştık. Büstleri sıra sıra dikilmiş ırmağın kenarına. Yıldırım Bayezit, Çelebi Mehmet, Fatih Sultan Mehmet, Yavuz Sultan Selim, II. Selim ve daha birçok sultan, şehzadeliklerini Amasya’da geçirmişler. 
Kemal Bey’in anlattığına göre; Şehzade Mustafa’yı halk çok severmiş.  Onun idamından sonra Kanuni Amasya’ya gelmiş, ancak halk kendisine yüz vermemiş, “Mustafa’nın bu kadar çok sevildiğini bilmiyordum, eğer bilseydim idam etmezdim” diyerek ayrılmış Amasya’dan. 
İlhami’nin yorumuna göre, Amasya coğrafi konum itibariyle son derece korunaklı olduğundan Şehzadelerin burada yaşamaları, eğitim görerek tahta hazırlanmaları daha uygunmuş. Bu nedenle Amasya’ya “Şehzadeler Şehri” de denilmekteymiş. Biz de bu yorıma katıldık. 

Rüya âleminden telefonun sesiyle uyandık. Arayan Abdullah Çağlar. Cengiz Yılmaz ile birlikte Çorum‘dan gelmişler. Her bir arkadaşa da ikişer paket leblebi getirmişler. Birlikte milli maçı izledik. Bizimkiler Hollanda ile oynuyorlar. Bir sıfırla maç bitecek derken son dakika golü ile moralimiz bozuldu. Uykusuz kalmaya değmedi. 

Kemal Bey çok konuşkan biri. Bir saniye bile susmuyor, durmadan anlatıyor. Biz onu çok sevdik. O da bizi. Akşam otelinde bize Amasya çöreği ikram edemediği için üzülmüş. Hanımı da rahatsız olduğu için sabah kahvaltısına da ulaştıramamış çöreği. Ertesi gün biz turumuzu tamamladık, tam yola çıkacağız, Kemal Bey elinde böreklerle geldi otobüsün olduğu yere. Soluk soluğaydı. Üzüntüsünü anlattı tekrar bize. “Bu börekleri yiyecek ve bana dua edeceksiniz” dedi başladı ağlamaya. Bizleri de ağlattı. Kucaklaştık ve hüzünlü bir şekilde ayrıldık Amasya’dan. Böreklerin çok lezzetliydi Kemal Bey. Allah senden razı olsun. İşte Amasya insanından bir örnek size.




Amasya Milli Mücadele Müzesi

Sabah saat 6.30‘da kahvaltı ve 7.30’da otelden çıkış. İlk ziyaret yerimiz Amasya Tamimi’nin yazıldığı Milli Mücedele Binası. “Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.” kararının alındığı mekân. (22 Haziran 1919) | 
Yasin başladı anlatmaya, “Amasya Tamimi ulusal egemenliğe dayalı yeni Türk devletinin kurulması yolunda atılan ilk adımdır. Bu tamimle ulusun teşkilatlandırma ve mücadele yöntemleri belirginleşmiştir. Ulusal egemenlik ve ulusal bağımsızlık fikri ilk kez ortaya atılmıştır. Amasya genelgesi T.C.’nin doğum belgesidir denilebilir.

İmzalandığı Yer

Tamim, Saraydüzü Kışlası’nda (Kışlay-ı Hümayun) yazılmıştır. 1919 yılında 5. Kafkas Fırkası’nın karargâhı olan kışla, 12 Haziran 1919’da Amasya’ya gelen Mustafa Kemal Paşa ve beraberindeki askerî erkânın ikâmet yeri olmuştur. Burada Milli Mücadele’nin o zor günlerinde çok önemli kararlar alınıp görüşmeler yapılmıştır. Burası, Amasya Tamimi’nin bütün dünyaya duyurulduğu yer olması bakımından yakın tarihimizde önemli bir mekân durumuna gelmiştir.

Kapı Ağası Medresesi

Kapı Ağası Medresesi ve Bedesteni hemen, Amasya Tamimi’nin imzalandığı temsili binanın yanında. 1488 yılında, II. Bayezit’in Kapı Ağası Hüseyin Ağa tarafından yaptırılmış. Medresenin özelliği sekizgen oluşu. Bina içeriden dışarıya, dışarıdan da içeriye hiç ses geçirmezmiş. O zamanlar binada kalorifer sistemi bile mevcutmuş.”




Kral mezarları

Yeşilırmak Vadisi’nde yaklaşık 18 adet kral mezarı bulunduğundan, bölgeye Krallar Vadisi de denilmektedir. Pontus Kralları yeniden doğacaklarına inandıkları için, vücutlarını korumak amacıyla kendilerine korunaklı kaya mezarları yaptırmışlar. 
Krallarla sohbet etmek, geçmişin şaşasını, ihtişamını ilk ağızdan öğrenmek için 6 kişi Kaya Mezarlara çıktık. Ancak amacımıza ulaşamadık. Mezar kapıları kapalıydı. 
Yeşilırmak’ın, nazlı gelin gibi süzülerek akıp gitmesi olağanüstü. Konaklar, cumbalı evler sıra sıra. Minareler birer süngü gibi deliyor gökyüzünü. Ezan sesleri yankılanıyor kaya mezarlardan şehre doğru. Yeşilırmağın insan ruhuna huzur veren o çağıltısına ne demeli. Sanki minyatür bir şehir var ayaklarımızın altında. Her şey öylesine güzel görünüyor ki, kelimelerle tarifi ne mümkün.

 


Şehzadeler Müzesi

Şehzadeler Müzesi deyince beklentilerimiz fazlaydı. Şehzadeleri tanıtan bir film, içeriye girerken Mehter Marşı’yla girmek v.s. gibi. Bunların hiçbirisi olmadı. Sadece rehberimiz Yasin’in anlattığı kadarıyla tanıdık şehzadeleri. Temsili mumyalardan ibaret şehzadeler var karşımızda. O mumyalarda öyle ahım şahım değil. Büyüleyiciliği yok. Sıradan mumyalar. Müzede Osmanlı ruhunu yaşayamadık. Hayal kırıklığına uğradık desem yalan olmaz. 
Türkiye’de bu iş, yani müzecilik işi o kadar gelişmiş değil anladığımız kadarıyla. Diğer gittiğimiz yerlerde de aynı örneklerle karşılaştık. Tarihi bir eserin içinde suntadan raflar var mesela. Sivas’ta Buruciye Medresesi’nin avlusuna kocaman bir Coca Cola reklamı koymuşlar… Alakaya maydanoz!

Neyse, biz gelelim asıl konumuza. Şehzade; padişah çocuklarına verilen ünvan. Devlet göreviyle küçük yaşta tanışıyorlar. Bazı şehirlere vali olarak gönderiliyorlar ki, görev içinde eğitilsinler. Amasya bu şehirlerden biri. Burada vali olarak görev yapan şehzadelerden bazıları padişah olmuşlar. Bu şehzadelerin isimleri şöyle: 

Amasya’da Valilik Yapan Şehzadeler
Şehzade Bayezid (Yıldırım Bayezid): 1386 
Şehzade Çelebi Mehmet (I. Mehmet): 1389-1402 1403-1423 
Şehzade Murad (II. Murad):1415 – 1421 
Şehzade Ahmet Çelebi: 1435 
Şehzade Mehmed (Fatih Sultan Mehmet): 1438 
Şehzade Alaeddin:1442 
Şehzade Bayezid (II. Bayezid): 1454-1481 
Şehzade Ahmed: 1481-1511 
Şehzade Murad: 1511-1512 
Şehzade Mustafa: 1540-1553 
Şehzade Bayezid: 1557-1558 
Şehzade Murad (III: Murad): 1566

Daha sonra Padişah olan şehzadeler

Yıldırım Bayezid
I. Murad’ın oğlu olan Yıldırım Bayezid, 1386 yılında Amasya’yı Osmanlı sınırları içine almış, 1389’da da Amasya Valiliği’ne atanmıştır. Aynı yıl içerisinde de Osmanlı tahtına davet edilmiştir. 

Çelebi Mehmet
Yıldırım Bayezid’in oğlu olan Çelebi Mehmet, babasında sonra Amasya Valisi olarak tayin edilmiştir. 1402 yılında Ankara Savaşı’ında Timur’a yenilen ve dağılan Osmanlı birliğini Amasya’daki dirayetli yönetim anlayışı ile yeniden sağlamıştır.

II. Murad
1404 yılında Amasya’da doğmuştur. 1415’te 11 yaşındayken Amasya Vali’liğine atanmıştır. Babası Çelebi Mehmet’in 1421 yılında vefatı ile birlikte tahta davet edilmiştir.

Fatih Sultan mehmed
Kardeşi Şehzade Ahmet’in Amasya valiliği sırasında ölümü üzerine (1438) yerine atanan Şehzade Mehmet, bu görevini bir yıl kadar sürdürmüştür. 

Sultan II. Bayezid
1454 yılında 7 yaşındayken Amasya’ya vali olarak gönderilen Şehzade Bayezid, 27 yıl bu görevde kaldıktan sonra 1481 yılında Osmanlı tahtına çıkmıştır. 

III: Murad
II. Selim’in oğludur. 1566’da Amasya valiliğine tayin edilmiş olup, yaklaşık bir yıl bu görevinde kalmıştır. Amasya’da valilik yapan son şehzade olmuştur.

Yavuz Sultan Selim (I. Selim)
Amasya Valisi Şehzade Bayezid’in (II. Bayezid) oğludur. 1470’te Amasya sarayında doğmuş, 11 yaşına kadar babasının yanında Amasya’da eğitim almış ve 1481’de Trabzon’a vali olarak atanmıştır.

Bimarhane (Darüşşifa)

Yakutiye Mahallesi’nde, ana cadde üzerinde bulunan bu yapı,  İlhanlı Hükümdarı Olcaytu Mehmet Hüdabende ve eşi İlduş Hatun adına 1308-1309 yıllarında yaptırılmış. 
Burada akıl hastalarının müzik ve su sesi ile tedavisi öncelik kazanmıştır.  Amasyalı bir hekim olan Sabuncuoğlu Şerafeddin bu Darüşşifada 14 yıl hekimlik yapmıştır. Fatih Sultan Mehmet döneminin en ünlü hekim ve cerrahlarından olan Sabuncuoğlu Şerefeddin 1386 yılında Amasya’da doğmuştur. Amasya’daki Bimarhane’de Burhaneddin Ahmed’den tıp eğitimi aldıktan sonra yine burada 17 yaşında hekimlik yapmaya başlamıştır. Yaptığı çalışmalar sonucunda zamanla adı bütün Anadolu’da duyulmuştur. 
Sabuncuoğlu Şerefeddin cerrahlık konusunda üç önemli eser yazmıştır. En önemli eseri, “Kitab-ı Cerrahiye-i al Haniye”dir. Konularını minyatürlerle anlatan ve Fatih Sultan Mehmet’e ithaf edilen bu kitap İslam tıbbına büyük bir yenilik getirmiştir. Uzun yıllar hekimlik yaptıktan sonra, 1468 yılında “Mücerrabname” adlı eserini kaleme almıştır. Bu sırada 85 yaşındadır.

Rehberimiz Yasin’in anlattığına göre Sabuncuoğlu’nun bu eşsiz eseri fransızlara hediye edilmiş. Bizdeki nüsha kopyesiymiş. 

1470 yılında Amasya’da vefat eden Sabuncuoğlu Şerefeddin, Darüşşifadaki çalışmaları, yazdığı eserleri ve hayranlık uyandıran bilim adamı kişiliği ile bugünlere kadar gelmiştir.

XIX. yüzyılda Bimarhane önemini yitirmiş, ipekböceği kozacılarının yeri olmuş, sonra da Amasyalı esnaf burayı depo olarak kullanmıştır. 

Osmanlı, müzikle akıl hastaklarını tedavi ederken bugün ilaçla dahi bahar depresyonunu bile doğru düzgün tedavi edilemiyorsa oturup düşünmek gerekir.
Bu sürece gerek göz yuman gerekse sesini çıkarmayan, hem sağlığımızı hem de kaynaklarımızı küresel sermayeye peşkeş çeken kapitalizmin sadık müritlerini, ne tarih ne vicdanlar ne de Allah affedecek!




Amasya Sultan II. Bayezid Camii

Sultan II. Beyazıd adına oğlu Şehzade Ahmet tarafından 1485-86 yılları arasında cami, medrese, imaret, türbe, şadırvan ve çeşmeden ibaret bir külliye olarak yapılmıştır. Cami beş yıllık bir süre sonunda tamamlanmıştır. Caminin beş kubbesi vardır. 
Ayrıca ahşap pencere kanatları devrinin İslam camilerinde olduğu gibi; 15.y.y. ahşap sanatının en ince örneklerini temsil edermiş.

Doğu kısmındaki minaresi renkli taşlarla yivli, batı kısmındaki minare ise palmetlerle (taş üzerine işlenmiş kabartvmalar) süslü olarak yapılmıştır. Caminin batı tarafında medrese var, ilk müderrisi Şeyhülislam Zembilli Ali Efendidir.  Doğu tarafında ise imaret vardır; imaret ve tabhaneler, fakirlere, yoksullara ve yolculara bedava yemek verildiği ve korunup barındırıldığı yerlerdir. 
Evliya çelebi II. Bayezid külliyesi’nin imarethanesinde her gün fakirlere bol ve kusursuz yemeklerin verildiğini yazar. Hemen yanında da konuk evi vardır. 
Caminin inşasında kullanılan taşların arasına hiç harç konulmamış. 
Sultan Bayezid Camii’nin mimarisindeki değişik özelliklerinden biriside giriş kapısında ve mihrabında bulunan ve el ile çevrilebilen silindir taşlardır. Silindir taşları, bir deprem veya doğa olayında caminin terazisinin bozulup bozulmadığını anlamak için kullanılır. Silindir taşları herhangi bir depremden sonra çevrildiğinde dönmezse caminin zemini kaymış yani terazisi bozulmuş demekmiş.
Caminin avlusunda 524 yıllık iki adet çınar bulunmakta. Bunlar o yıllarda yıldırımlara karşı paratoner görevi görmüşler.

Osmanlı Müzesi, Amasya Minyatür Müzesi, Hazeranlar Konağı, Amasya Kalesi, Ferhat ile Şirin’in mezarları, Pir Cemaleddin Abdurrahman-ı Sani Çilehane Camii ve daha nice gezilecek yerleri var Amasya’nın. 

Amasya çok güzel bir şehir. Dağları, evleri, köprünün ayakları her taraf ışıl ışıl parlıyor. Binbir gece masallarında gibiyiz. Yüksek dağları, parlayan güneşi, yemyeşil ağaçları, kiremit çatılı sıra sıra evleri ve şehri ikiye ayıran Yeşilırmak’ı, köprüleri,  beyaz boyalı, ahşap pencereli ve cumbalı iki-üç katlı evleri ile işte burası Amasya.

Dünyanın en güzel misket elması, kirazı, şeftalisi ve bamyasının üretildiği, tarih ve doğanın içiçe bulunduğu ilginç bir antik kent görmek istiyorsanız, daha ne duruyorsunuz sıcakkanlı ve misafirperver insanlarıyla, Amasya sizi bekliyor…




Devam edecek

Rüştü Kam

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.