DOLAR

32,5949

0.37%
EURO

34,7991

0.18%
ALTIN(gr)

2.494,31

0,41%
BİST 100

0,41%
“Türkiye Ekonomisi Yüzde 30 ila 50 Daralabilir”

“Türkiye Ekonomisi Yüzde 30 ila 50 Daralabilir”

ABONE OL
14:06 - 15/04/2020 14:06
“Türkiye Ekonomisi Yüzde 30 ila 50 Daralabilir”
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV), ‘Covid-19 Salgını Bir Değil, Birkaç Çeyrek Sürerse Ne Olur?’ başlıklı bir çalışma hazırladı. Prof. Dr. Fatih Özatalay ve Dr. Güven Sak tarafından hazırlanan çalışmada, salgının yarattığı ekonomik tahribatın ve alınan kararların bir yıl sürmesi halinde yıllık GSYH kaybının yaklaşık yüzde 40 olacağı vurgulandı.

Bunun büyük bir belirsizlik içinde yapılan kaba bir tahmin olduğunu vurgulayan araştırmada, “Bu hesaplama, olası etkileri değerlendirebilmemiz açısından bize bir mertebe veriyor. Mevcut kararların ve koşulların bir yıl sürmesi halinde ekonomideki daralmanın yüzde 5 ya da yüzde 15 olmayacağını söylüyor. Hesapladığımız değeri bir aralık olarak düşünmek daha doğru. Mesela yüzde 30 ila yüzde 50 bir daralma gibi. Aralığın genişliği büyük belirsizliği yansıtıyor. Ancak OECD (2020)’nin yaptığı hesaplamalardaki Türkiye ekonomisi daralmasının da (bir yıl süren salgın ve tedbirler için) yüzde 23 civarında olduğuna dikkatinizi çekeriz. İlgili çalışma Mart ayının ikinci yarısında yayımlanmıştı” tespitlerine yer verildi.

Türkiye’de krizin etkisini azaltmak için devlet desteğinin şart olduğunu vurgulayan araştırma, bunun da parasal genişlemeyla karşılanabileceğini belirtiyor. Böyle bir durumda, Türkiye’nin risk algısının yükseleceği eleştirilerine karşı da küresel iş birliğinin vazgeçilmez olduğu cevabı veriliyor.

“Gelişmiş ülkeler daha avantajlı”

Raporda, gelişmiş ülkelerin de benzer bir ekonomik daralma ve işsizlik sıçraması tehdidi altında olduğu belirtilerek “Gelişmiş ülkelerin, ekonomi politikası tepkisi vermek açısından büyük avantajları var. Reel borçlanma maliyetleri çok düşük; borçlanabilirler. Büyük miktarda parasal genişlemeye gidebiliyorlar; risklerini artırmıyor. Son tahlilde onların bizim gibi ülkelere kıyasla çok daha büyük destek programlarını çok daha az risk artışıyla gerçekleştirmeleri mümkün. Ancak gelişmekte olan ülkelerin durumu, gelişmiş ülkeler gibi değil” görüşlerine yer veriliyor.

Corona virüsü salgınının gelişmekte olan ülkelere finansal etkisiyse “Öncelikle COVID-19 için getirilen karantina uygulamaları ve gönüllü ya da zorunlu sosyal mesafe koyma tedbirleriyle, küresel ölçekteki hızlı talep düşüşü, dünya ticaretini durma noktasına getirmekte ve gelişmekte olan ülkelerin yabancı para kazanma kabiliyetini neredeyse tamamen ortadan kaldırmaktadır. İkinci neden, gelişmekte olan ülkelerin kendi paralarıyla borçlanamamaları, esasen dolarla borçlanmaları ve artan belirsizlik dönemlerinde, uluslararası fonların ‘Kendi evlerindeki varlıkları tercih etmeleri (home asset preference)’ nedeniyle bu ülkelerin finansal geri ödeme kapasitelerinin tamamen ortadan kalkmasıdır. Ayrıca üçüncü olarak Amerikan dolarını yalnızca Amerikan hükümeti basabilmektedir. Hadise esasen sistemle değil sistemin, mevcut tasarımıyla alakalıdır” şeklinde sıralanıyor.

“Yeni bir küresel iş birliği tasarlanmalı”

Türkiye’nin 172 milyar dolar kısa vadeli dış borç ödemesi olduğunu hatırlatan araştırmada “Krizin birkaç çeyrek süreceğinin anlaşılması üzerine TCMB ve Hazine’nin, ülkenin tüm dış borç ödemelerini üstlenmesi, bu amaçla tek elden tüm kreditörlerle görüşmelere başlaması ve de tüm ödemelerin ileriye doğru atılması suretiyle kendiliğinden yeniden yapılandırılmasından başka bir yerel çare kalmamaktadır. Buna iyi ya da kötü değil, zaruri bir adım olarak bakmak gerekmektedir” ifadesine yer veriliyor.

Araştırmada, Merkez Bankası’nın mevcut ya da yakın gelecekteki olası rezerv düzeyinin, böyle bir operasyona yetmeyeceği belirtilerek çok sayıda gelişmekte olan ülkenin de benzer sorunlar yaşadığına dikkat çekiliyor. Bu nedenle uluslararası ödemeler sisteminin işleyişinde, büyük bir kırılmaya yol açmadan bu dönemi aşabilmek için, yeni bir küresel iş birliği mekanizması tasarlamanın şart olduğu vurgulanıyor.

Yaşanan krizin dinamiklerinin, daha önceki krizlerden farklı olduğunu vurgulayan araştırmacılar şu önerilerde bulunuyor:

“Bu süreçte, G20 merkez bankaları arasında swap ya da kredi kanallarının açılması, gelişmekte olan ülke çalışanları ve KOBİ destek programları için hibe ve faizsiz kredi desteği sağlanması ve gelişmekte olan ülkelerin zamanı gelen dış ödeme yükümlülüklerinin ötelenmesi için bir mekanizma oluşturulması için çalışmakta fayda vardır”.

“Yerel düzeyde KOBİ’lere sağlanması tartışılan hibe ve faizsiz destek kredileri gibi mekanizmaların, doğrudan gelişmekte olan ülkeler için de devreye alınması yönlendirmelidir”.

“Ülkelerin mevcut dış yükümlülüklerinin ileriye doğru ertelenmesine imkân sağlayacak bir koordinasyon da sağlanmalıdır”.(VOA)

Inal

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.