MİLLİ GÖRÜŞ ÖZELİNDE, BÜTÜN GENÇLERE; GEÇMİŞİNİZLE YÜZLEŞİN!

ABONE OL
16:36 - 06/03/2021 16:36
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Sevgili gençler, Almanya’da ve Avrupa’da yaşayan sevgili gençler. Bulunduğunuz ülkelerin Müslümanlar açısından geçmişini iyi tanıyın, öğrenin, bilin. Geçmişini bilmeyen insanlar geleceklerini inşa edemezler. Müslümanların Avrupa’da bulunması kendileri için bir şanstır. Avrupa’yı ve Avrupalıyı tanımak önemli bir imkandır. Bu imkândan yararlanmak gerekir.

Ben Müslümanların bilhassa Millî Görüş Teşkilatlarının içinde kaldım 1986’ dan 1995’e kadar. Tam 9 sene. Bu sürenin 3 senesi de Millî Görüşün Genel Merkezi’nde/Köln’de geçti. Bütün Avrupa’yı gezdim, oradaki Müslümanlarla yaşanmışlıklarım vardır, anılarım vardır.   Bu yazımı sizler için yazıyorum. Geçmişinizle yüzleşin, yapılan yanlışlıkların üzerini örtmeye, kapatmaya çalışmayın, yaşadığınız toplumlarda itimat edilen bir Müslüman olmak istiyorsanız bu yüzleşmeyi mutlaka yapın. Geçmişinizle yüzleşmediğiniz sürece sizler o toplumlarda potansiyel tehlike olarak görüleceksiniz.

Müslümanlar Avrupa’ya kök salmaya başladılar. Buralarda gerçekten kökleşmenin yolu geçmişinizle yüzleşmektir. 1961 de Müslümanları davul zurna ile karşılayanlar ne oldu da bugün Müslümanlara tavır aldılar. Bu konuları düşünmeniz gerekir. Gazetelerde televizyonlarda, Müslümanlar hedefe terörist olarak veya potansiyel suçlu olarak konuluyorsa Müslümanların, bu yanlışlıkta hiç mi suçu yoktur, bunu düşünün. Geçmişinize dönerek düşünün, geçmişte bulunduğunuz yerlerde yapılanları gözden geçirerek düşünün, yapılan yanlışlıkları görmezden gelmeyin, yüzleşin o yanlışlıklarla.

Ben bu yazımda bazı yaşanmışlıklarımı yazacağım, mutlaka bu konulara şahit olanlarınız olmuştur, hatırlayacaksınızdır. O gün o yanlışlıkları yapan insanlar, bugün yeni nesle kahraman olarak tanıtılıyor. Hataları örtülüyor. Böyle yapmayın. Yanlışlıklarını anlatın onların. Onların yaptığı yanlışlıkların anlatılmasının teşkilata zarar vereceğini söyleyenler olacaktır, aldırmayın onlara. Kendilerinin hataları da meydana çıkacağı için teşkilatı öne alırlar, din böyle bir mazeret için yeşil ışık yakmaz. Aksine suç işleyen kim olursa olsun cezalandırılmalıdır. Din böyle söyler.

Geleceğinizi karartmayın, geçmişinizle yüzleşin ve güvenilir itimat edilir insanlar olun. Avrupalı sizleri ekranda kendisine takdim edilen IŞİD gibi insanlarla aynı kefeye koyup tartmasın. Benimle birlikte yaşayan Müslüman bunlardan değil diyebilsin. O insanlara o güveni verin. Yaşantınızla verin. İnsanlara olan saygınızla, merhametinizle verin. 50 yıldan beri birlikte yaşadığınız komşularınız sizi onlarla aynı kefeye koyup tartıyorsa sizde de bir yanlışlık var demektir. Bu yanlışlıkların telafisi geçmişinizle yüzleşmekten geçer. Takıyye yapmak yoktur İslâm’da, şeffaflık vardır.

Kendi yaşanmışlıklarımdan örnekler sunayım size:

Ben, 1985 yılında Avusturya’ya, 1886 yılının Ramazan ayında da Berlin’e geldim. Teravih öncesinde Mevlâna Camii’nde geldiğim gün kürsüye çıkartıldım. Kürsüden aşağıya doğru şöyle bir baktım, hedef kitlem kimdir, ben kimlere hitap edeceğim diye; irkildim. 300 civarında cemaat var önümde. Cemaatin tamamına yakını sakallı, sarıklı, cübbeli ve şalvarlıydı. Ben bu insanlara ne anlatacağım diye düşündüm. Türkiye’de bu kıyafetleri genelde tarikat mensupları giyiyordu. Bir de şalvar hariç din görevlileri. Tarikat mensuplarının da az çok ilim adamlarının, şeyhlerinin önünde dizçökmüşlüğü vardır. Ben bu insanlara ne anlatacağım diye düşünmem bundandır.

O gün 30 dakikalık konuşmamı bitirdim. Konuşmamın merkezine Türkiye Müslümanlarının hallerini koydum.  Namazı da kıldırdım, duadan sonra, hoş geldiniz hocam diye benimle tokalaşan insan sayısı bir hayli fazlaydı.

Cemaatin genel yapısını tanımam fazla uzun sürmedi. O tarihte Dergâh adıyla anılan, bir gençlik merkezi vardı ve bir de cemaatin kahir ekseriyetinin yemek yediği yer vardı, Elif Restoran. Millî Görüş Cemaati buralarda toplanır muhabbet ederdi boş vakitlerinde. Beş vakit namaz kılmak için camiye gelenler de cami kantinlerinde ve caminin içinde kalorifer peteklerine yaslanarak sohbet ederlerdi. Caminin içinde kantin ve bakkal dükkânı vardı. Alışık olmadığım bir uygulamaydı bu. Önce yadırgadım. Sonradan bir ihtiyaçtan dolayı bu uygulamanın yapıldığını anladım. Keşke bu uygulama Türkiye’deki camilerde de olsa da oradaki insanlar da namazlardan önce ve sonra orada muhabbet etseler, cami sadece namaz kılınan yer olmaktan çıksa, cemaatin sohbet edebileceği mekanlara dönüşse diye düşündüm.

Ben Berlin’de Millî Görüş cemaatini bu mekanlarda tanıdım. Cemaati kıyafetleriyle değil de sohbet ederek tanımaya başlayınca din konusunda kürsülerden kendilerine anlatılanların dışında bir bilgiye sahip olmadıklarını anladım. Kulaktan dolma bilgileri vardı. Dini konular fazla konuşulmazdı bu mekanlarda, Erbakan ve partisi konuşulurdu. Slogan cümleler. Hatta bazı hocalar kürsüye de taşırlardı Erbakan Hocanın partisini. Yöneticiler de Millî Görüş harekâtını kürsüden anlatmayan hocaya, hoca olarak itibar etmezlerdi. Ona düzenin hocası derlerdi. Atatürkçü hoca derlerdi. Ben onlara göre o hocalardandım.

Cemaat şartlanmıştı, Millî Görüş harekatının partisi iktidara gelecek ve o gün bütün meseleler hallolacaktı. Tabi ki Hocalar, cuma günlerinde dünyada ne olup bitiyor, bu konularda cemaati bilgilendirmelidirler. Cuma namazının amacı da bu değil midir. Ancak parti özelinden hareketle bu konuları kürsüye taşımak doğru değildi. Ben öyle düşünüyordum. Düşündüğümü de söylüyordum. Mevlana Camiin ’de verdiğim bir seminer de, seminer konum; “Sarığı, şalvarı, sakalı put yapanlar” dı.

Müslümanların, dini yaşamlarına yön veren bilgiler de dinden kaynaklanmıyordu. Üzerine din sosu dökülmüş bilgilerden kaynaklanıyordu. Onlara göre Almanya Gayrimüslim bir ülkedir ve burada Dar-ül harp ve Dar-ul İslâm fıkhı uygulanırdı. Böyle inanıyorlardı. Böyle düşünüyorlardı. Hocaları böyle söylemişti. O kocaman kocaman hoca dedikleri insanlar böyle anlatıyordu İslâm’ı bu insanlara. Onlara göre: “Almanya’da kazanacağını biliyorsan kumar oynayabilirsin, Alman’ın kadını kızı cariye hükmünde olduğu için onlarla nikahsız ilişki kurmak helaldir, Alman devletini ekonomik olarak zayıflatmak için, hırsızlık yapabilirsin, onları nerede bulursan öldürebilirsin…” Uzayıp giden bir liste var. Korkunç hükümlerin oluşturduğu bir liste.

O gün kürsülerden anlatılan başka hükümler de vardı elbet: “Üç talakla kadın boşanabilirdi, hem de erkek kendisi yapardı bu işi; üçten dokuza şart olsun seni boşuyorum deyince eşi boşanmış olurdu.

Hacca gidecek olan kadınlar yalnız başlarına hacca gidemezler, kocaları gelemiyorsa, kocasından boşanır ve başka bir erkekle imam nikahıyla evlenirdi. Hacdan gelince de boşanarak tekrar eski kocasıyla nikahlanırdı. Bu nikaha hülle nikahı denilirdi.”

Bütün bunlar resmi kanalları çalıştırarak yapılmadığı ve sadece imam tarafından yapıldığı için rahatlıkla uygulanabiliyordu. Bu şekildeki uygulamayı sadece Millî Görüş cemaati değil bütün dini cemaatler yapıyordu. Sadece Millî Görüş’e has bir uygulama değildi bunlar.

Millî Görüş Camilerinde, namaz kılmaya gelen, kravatlı insanlar camiye alınmıyordu, şapkasıyla gelen insanların şapkaları o kişi namazdayken ya kesiliyor ya da tuvaletteki çöp kovasına atılıyordu. Bunu yapanlar bu işi ibadet aşkıyla yapıyorlardı. Hocaları kürsüden böyle anlatıyordu.

Ben bu ve benzeri uygulamaları görünce hayretler içinde kaldım. Müslüman olduğunu söyleyen insanlarla beraberdim ama, o Müslümanlar İslâm dininin hükümleriyle amel etmiyorlardı. Onlar biz Müslümanız demişlerdi mutlaka, ama, uygulamalarının İslâm ile alakası yoktu.

Daha fazla bu rezalete tahammül edemezdim. Yanlış olarak gördüğüm uygulamaların bildiğim kadarıyla doğrusunu anlatmaya başladım kürsülerden ve bulunduğum ortamlarda. “Nail Dural bana sen Müçtehit misin?” Sorusunu soruyordu bürosunda, sikaya çekiyordu beni, aba altından sopa gösteriyordu. Kur’an’ın anlaşılamayacağını, bizim ise O’nu hiç anlayamayacağımızı söylüyordu. “Mezheplerimizin anlattıkları bizim için yeterliydi, daha fazlası gerekmezdi. Derhal kürsüye çıkıp o görüşlerimin yanlış anlaşıldığını söyleyecektim cemaate” öyle diyordu Nail Dural. İslâm Federasyonu başkanı söylüyordu bunu, hem de Berlin’in göbeğinde. Kıyamet alametlerinden olsa gerekti bu tip din adamlarının varlığı. Yakup Taşçı da aynı düşünceye sahipti. Kürsüden açık hedef gösteriyordu beni. “Berlin’de bir mezhepsiz var; üç talakla hanımlarını boşayanları evlendiriyormuş, faiz helaldir diyormuş, kadınlar tek başlarına hacca gidebilirmiş, kadınlar da cuma namazı kılabilirlermiş, abdestsiz Kur’an okunabilirmiş…”

Orta Çağ engizisyonu kurulmuştu Berlin’in merkezinde…Yöneticiler de cahil oldukları için bu insanların ağızlarına bakıyorlardı.

Sonra da görevime son verildi. Semt pazarlarında zeytin peynir satarak geçimimi sağlamaya çalıştım. Benim için yaşam kolay değildi artık. Üç tane çocuk babasıydım. Türkiye’ye dönebilir, öğretmenlik yapabilirdim, kaldığım yerden görevime devam edebilirdim. Yapmadım. Zor olanı tercih ettim. Benim bu insanlarla mücadele etmem gerekiyordu. O günden beri bütün imkansızlıklara rağmen onlarla mücadele ediyorum. Bu düşüncelerimi ifade edebildiğim bir ilmihal kitabı yazdım, bu kitabın camilerde satılmasını yasakladılar, dini cemaatlerin hepsi bu kitabı yasakladılar. Millî Görüş bu kitabın kütüphanede bile bulunmasının sakıncalı olduğunu  bütün Avrupa’ya ilan etti. Neleri yazmıştım o kitabıma birkaç örnek vereyim:

1-Dini cemaatler, Erkeklerin hanımlarını boşama yetkisi olduğunu söylüyorlardı. Ben İslâm’ın böyle bir hükmünün olmadığını söyledim: Allah Müslüman erkeklere boşama yetkisi vermemiştir. Resmi makamlar tarafından onaylanmayan boşanmalar geçersizdir. Evlilikler de öyledir, imam nikahıyla yapılan evlilikler geçersizdir. İmam nikahı diye bir nikah yoktur. Din böyle bir nikahı tanımaz.

2- Dini cemaatler, kadınların tek başlarına hacca gidemeyeceklerini söylüyorlardı. Ben İslâm’ın böyle bir hükmünün olmadığını söyledim: Yol güvenliği varsa kadın hacca tek başına gidebilir. Dinin hükmü budur. Kocasından usulen boşanıp da hacdan gelince usulen evlenmek İslâm’ın uygun görmediği bir sahtekarlıktır. Din böyle bir uygulamayı kabul etmez.

3- Dini cemaatler, erkeklerin birden fazla hanımla aynı anda nikahlanabileceklerini söylüyorlardı. Ben İslâm’ın böyle bir hükmünün olmadığını söyledim: Birden fazla kadınla aynı anda nikahlanmayı din onaylamaz. Böyle bir evlilik olacaksa o evliliğin şartları vardır. Müzmin hastalık gibi, savaş sonrasında erkeklerin sayısının azalması gibi. Bu durumlarda karar kamu otoritesinindir. Ben ikinci bir kadınla evlenmek istiyorum, zenginim gücün de yeter,  diye kimse evlenme hakkına sahip değildir.

4- Dini cemaatler, cem edilerek namaz kılınamayacağını söylüyorlardı. Ben peygamberimizin uygulamaları cem uygulamasını mümkün kıldığını söyledim: Beş vakit namazları cem ederek kılmak mümkündür. Bilhassa teşkilat kongrelerinde, yolculuklarda, namaz müsaadesi verilmeyen iş yerlerinde bu şekilde namaz kılınabilir.

5- Dini cemaatler, abdest alırken ayakları yıkamanın farz olduğunu söylüyorlardı. Ben İslâm’ın böyle bir hükmünün olmadığını söyledim: Ayakları meshetmek farzdır, yıkamak olsa olsa mübah olur, ihtiyaç duyan ayağını da yıkayabilir, ancak mutlaka ayaklar yıkanacaktır diye bir şart yoktur dedim. Bilhassa toplantılarda, iş yerlerinde ve yolculuklarda rahatlıkla bu uygulama yapılabilirdi. Böylece 10 bin 20 bin kişinin toplandığı salonlarda abdest alma sıkıntısı olmazdı. Hatta lavaboların tuvaletlerin olduğu yerlerdeki pislik, rezalet ortadan kalkardı.

6- Dini cemaatler, bankanın verdiği artı paraların faiz olduğunu söylüyorlardı. Ben İslâm’ın ribayı yasakladığını, ribanın da tefecilik olduğunu söyledim: Banka kredisiyle ev, arsa alınabilirdi. Bu şekildeki kredilerin üzerine gelen fazlalıklar faiz değildir. İşlem parasıdır, hizmet için yapılan yatırımların parasıdır ve personel parasıdır.

7- Dini cemaatler, ikamet edilen yerden 90 km uzağa gidilince seferi olunacağını ve namazların farzlarının 2 rekât kılınacağını söylüyorlardı. Ben İslâm’ın böyle bir hükmünün olmadığını söyledim: Seferilik konusu yol güvenliği ile ilgili bir konudur. Yol güvenliği varsa, namazlar kısaltılarak kılınmamalıdır. Kadınlar için seyahat yasağı getirilmemelidir. 90 km. Sınırlaması yol güvenliği ile ilgilidir.

8- Dini cemaatler, cuma namazının 16 rekât olduğunu söylüyorlardı. Ben İslâm’ın böyle bir hükmünün olmadığını söyledim: Cuma namazı 2 rekâttır, Zuhr-i ahir namazı uydurma bir namazdır. Bu namazı farz namaz gibi göstererek insanların işyerleriyle problem yaşamasına zemin hazırlanmamalıdır.

9- Dini cemaatler, müziğin haram olduğunu söylüyorlardı. Ben İslâm’ın böyle bir hükmünün olmadığını söyledim: Müzik haram değildir. Haram olan Allah’ın haram kıldıklarıdır. Allah her şeyi bir ölçü içerisinde yaratmışken, baştan sona ölçüyle icra edilen bir sanatı Allah niçin yasaklasın. Üstelik Allah’ın sevmediği ses akortsuz sestir (Eşek sesi). Nail Dural bir hafta içinde ayet ve hadislerle müziğin haram olduğu ile ilgili delilleri getirecekti, hala getirecek, ben bekliyorum.

10- Dini cemaatler, Kur’an’ın abdestsiz okunamayacağını söylüyorlardı. Ben İslâm’ın böyle bir hükmünün olmadığını söyledim: İstenilen her yer ve zamanda okumak isteyen Kur’an’ı abdestli ve abdestsiz okuyabilir. Aksi bir hüküm yoktur İslam’da. Vakıa suresinin 79. Ayetinin yanlış anlaşılmasından kaynaklanan bir uygulama vardır. Bu uygulama dini değildir keyfidir, iyi niyetle yapılan bir uygulama değildir.

11- Dini cemaatler, kadınlara Cuma namazını yasaklamışlardır. Ben İslâm’ın böyle bir hükmünün olmadığını söyledim: Ayet erkek ve kadın ayırımı yapmamaktadır. Bu uygulama kadın düşmanlığından kaynaklanan, kadınları ayrıştıran bir uygulamadır.

12- Dini cemaatler, kadınların özel halleri süresince namaz kılamayacaklarını, oruç tutamayacaklarını, Kabe’yi tavaf edemeyeceklerini söylüyorlardı: Ben İslâm’ın böyle bir hükmünün olmadığını söyledim. Allah kendisine ibadet edecek olan kimseyi huzurundan kovmayacaktır. Hangi şartta olursa olsun.  Allah, ibadet etmek isteyen ve dua eden herkesin elinden tutacaktır.

13- Dini cemaatler, namazların kazasının olacağını söylüyorlardı: Ben İslâm’ın böyle bir hükmünün olmadığını söyledim. Dolayısıyla namaz kazaya bırakılamaz, bir şekilde kılınma zorunluluğu vardır. Namazdaki kolaylıklar namazın kazaya bırakılmaması içindir.

14- Dini cemaatler, hayvan kesilirken besmele çekilmesi gerektiğini söylüyorlardı: Ben İslâm’ın böyle bir hükmünün olmadığını söyledim. Allah’tan başkası adına kesilen hayvanların eti yenilme haramdır. Kaldı ki, Allah Ehlikitabın kestiği etin yenilebileceğini Kitabında açıkça beyan etmiştir. Helal kesim diye uyduruk bir kavramın İslâm ile alakası yoktur. Dini cemaatler kendi cemaatlerinin parasının kendilerinde kalması için uydurdukları bir kavram. Çünkü her cemaat kendi kasabında satılan etin helal olduğunu söylemektedir.

15- Dini cemaatler, kadınlarla erkeklerin bir arada oturamayacaklarını, birlikte konuşamayacaklarını söylüyorlardı: Ben İslâm’ın böyle bir hükmünün olmadığını söyledim. Konuşmaktan kaynaklanan bir haramlık söz konusu olamaz. Haram kılınan yasak ilişkidir.

Sevgili Gençler, bu ve benzeri konuları söyledim, yazdım. İslâm’ın yaşanılabilir bir din olduğunu ve bu dinin hükümlerini manipüle ederek İslam’ı yaşanamaz hale getirmenin islâm’a verilen en büyük zara olduğunu söyledim, yazdım.

O günün hocalarının çoğu, İslâm Federasyonu başkanı Nail Dural başta olmak üzere söylemlerime karşı tavır aldılar. Yetki ellerinde olduğu için beni görevimden aldılar.

Oysa benin o gün söylediğim şeylerin kahir ekseriyeti bugün kendileri tarafından uygulanmaktadır.  Hatta benim faiz konusundaki açıklamamdan 2 sene sonra bütün camiler banka kredisiyle alınmaya başlandı.

Müslümanları Allah ile aldatan dini cemaatlerin yöneticileri ve onların hocaları sabıkalıdır. Millî Görüş Teşkilatları basiretsiz hocalar ve dernek yöneticileri sayesinde Anayasa Koruma Teşkilatı tarafından sakıncalı dernekler grubuna alınmıştır.

Müslümanlar Almanya’da ve Avrupa’da bu ve benzeri uygulamalarından ve söylemlerinden dolayı sabıkalıdır. Güvenilmez insanlardır. Bu güvensizliğin altında başkaca sebepler aramanın anlamı da yoktur. Önce dini cemaatler Allah’ın çizdiği çizgiye gelecekler, sonrasında içinde bulunulan toplumla mücadeleyi konuşuyor olabiliriz.  Sözde tövbe etmekle günah affolunmaz, günahlarla ilişkiler kesilirse affolunur. Tövbe günahlarla ilişkiyi kesmek demektir.

Yazımı bitirirken son kez tekrar edeyim; Sevgili Gençler, geçmişinizle yüzleşin ki, geleceğinizi inşa edebilesiniz.

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.
    Tüm Yorumlar (1)
    • Adem Adak

      Çok güzel ve önemli bir yazı..
      Insallah bu yazıyi gençlerde okurlar.. Dini Cemaatlerde bu yazıdan ders çıkarırlar inşallah

      Yanıtla
      +0
      -0