YURT DIŞINDA KAYIP NESİL

ABONE OL
19:02 - 01/10/2020 19:02
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Türkçe Derslerinin ve Türk Çocuklarının Karanlık Geleceği
Bizim Hoca bir gün çatıdan düşer. Komşularından koşan gelir. Her kafadan bir ses.
“Hoca, niye dikkat etmedin yahu?”
“Olan olmuş, geçmiş olsun?”
“O kadar olacak Hoca, abartma…”
Hoca dayanamaz “Aranızda çatıdan düşen biri var mı?” diye sorar.
“Yok!” der, komşuları “Ne yapacaksın ki?”
Hoca “Hiiç, siz bana öyle birini bulun. Benim derdimden en iyi o anlar.” der.

Anlattıklarımı ve anlatacaklarımı da sanıyorum ancak yurt dışında öğretmenlik yapan kişiler anlayacaktır. Anlatacaklarımın abartı olduğunu düşünenler olabilir. Keşke öyle olsa.
Sözlerime başlamadan önce geleceğin umudu(!) 6. sınıf öğrencilerinden bir Türk çocuğu ile aramızda geçen küçük söyleşiyi aktarmak istiyorum.
– A…… derslere neden gelmiyorsun?
– Herr Me:lan (Aradaki iki nokta hecenin uzun-ince söylenişini gösterir) biz do:ç (Deutsch yani Alman) olduk. Babam beni türkiş (Türkçe) unteriş (ders)’ten abmelden (çıkış) yaptı. Ben vayta ( daha fazla) gelmeycem.
– …
…..

Yazımda özellikle söyleyiş şekliyle yazmaya çalıştım bu olayı yaşayıp da kahrolmayacak bir Türk, özellikle o ulusun değer yargılarıyla bezenmiş bir kişi, bir öğretmen düşünemiyorum.
Yurt dışı işleriyle ilgilenen ey zevat-ı muhterem! Sizler masa başında mangal küllerini üflerken farkına varamadığınız hayatın gerçek yüzü işte budur. Bunları nereye ve ne zamana kadar görmezlikten geleceksiniz bilemiyorum.
Sizin alfabenize, dilinizde gerek duymadığınız harfleri ve işaretleri (q, x, q, &) sokmaya çalışanlar bu çocukların adını kendi harflerine uydurarak yazıyor ve kendi seslerine göre söyletiyor, biliyor musunuz? Madem bu kadar gerçekçiler neden kendi alfabelerine gerekli harfleri eklemiyorlar da abuk subuk söylemler üreterek isimlerimizin kişiliğini yok ediyorlar. Adınızda “ş, ç, ğ ı” harflerinden biri varsa yandınız. Bunlar kesinlikle benzerlerine dönüşecektir. Bir zamanlar başta Yugoslavya, Bulgaristan ve Yunanistan olmak üzere bazı ülkelerde soydaşlarımıza yapılan siyasî ve etnik baskılar şimdi bilimsel yöntemlerle ve gözünüzün içine baka baka medeniyet ve Avrupalılık ambalajı içinde süslü bir şekilde burada yapılıyor ve dahi kimsenin gıkı çıkmıyor. İşte size kişileri kimliksizleştirmeye doğru sürükleyen bir süreç. Üstelik öylesi bir hava yaratılıyor ki herkes durumdan memnun. Benim gibi 3-5 çağ dışı kalmış(!) “globalleşememiş” lüzumsuzların dışında herkes için her şey güllük gülistanlık. Eğer bilmiyorsanız işitin: Sizin çocuklarınız adını Almanca söylemine ve harflerine uydurarak söylemekten zevk alıyor. Üstelik bu söylem sanki bir ayrıcalık gibi onurlandırıyor onları. Hatta sizin düzeltmenizi bile tersleyebiliyorlar. Çok acı ama “Birçok Türk öğretmenin bile kendi adını Almanca telaffuz ettiğine şahitliğim vardır.” desem, sanırım dahasına gerek kalmayacaktır. Ne demişler “İmam bilmem ne yaparsa cemaat de bilmem ne yaparmış.” Bu istisnai diyemeyeceğim durumdan dolayı yine de duyarlı öğretmen dostlarımı ayırt etmenin gerekliliğini vurgulamak ister onların affına sığınırım.
İş bununla da bitmiyor. Sizlere diğer dillerde de ders yapılmasını bastıran bu medenî(!), demokratik(!) insanlar çaktırmadan buradaki Türkçe (ana dili) derslerini bitirmeye, önünü kesmeye doğru hedef belirliyorlar. Sinsice uygulanan plan gereği yaklaşık 5 yıldır not verme durumu kaldırılmıştır. Bu durumda çocuklara bir tür angarya olarak gösterilen bu derslere ne gerek vardır ki? Üstelik Türkçe dersleri Almanca öğrenmeyi de engelliyormuş. Bunu da öğrendik. Kim mi diyor? Alman öğretmenler. Haaa onlar, yani Almanlar diyorsa doğrudur. Ama bir Türk öğretmenin sözlerini kim ciddiye alır ki? Burada da sayın velileredir sitemim. Yarınlarda sakın kimseleri suçlamayın ve “Ben nerede yanlış yaptım?” diye dövünmeyin. Bu çocukların yok olma fermanını ilk imzalayanların başında sizler varsınız. Saçınızı süpürge etme edebiyatıyla hâlâ kendinizi kandırmaya çalışabilirsiniz ama gerçekleri saklayamaz, bizlere yutturamazsınız. Kafanızı kuma gömmekle olayları görmezden gelemezsiniz. Kazandığınız paralar -ki artık bugünkü şartlarda o da mümkün değil- aldığınız falanca yerdeki evler, arsalar, arabalar eğer size çocuklarınızın geçmişini ve geleceğini garantileyecekse ve buna hâlâ içten inanabiliyorsanız sizinle konuşmanın yersizliğini kabul ediyor, bu nedenle hiç çenemi bile yormaya değmez diyorum. Çünkü hani deveye hendek atlatmak hikâyesi vardır ya! İşte onu iyi bilirim. Bildiğimdendir ki sizinle konuşmanın faydası olmadığını içime sinmese de kavrayabilirim. Siz ki bir Alman hocanın yanında el pençe divan sergiler, Türk öğretmene selam vermeye bile tenezzül etmezsiniz. Ama o öğretmenler ki sizin olduğu halde sizden daha çok sahiplendiği çocuklarınız için ne yapabilirim kaygısıyla kahrolmaktadır. Buna da galiba gereksiz yere kraldan çok kralcı olmak deniyor.
İş işten geçmek üzere demiyorum. GEÇMİŞTİR. Atı alan bırakın Üsküdar’ı Türklüğü bile aşmış, Avrupalılaşmış(!), tek dişi kalmış o medeniyet çarkındaki dişlilere teslim olmuştur. Bunun aksi için ancak, inanıyorsanız mucizelere sığınmanız gerekir. Aslında bu da mümkündür. Bu ulus ki yok oldu, bitti denildiği anda millî iradeyle destanlar yaratmış bir tarihe sahiptir. Eğer tarih de tekerrürden ibaretse neden olmasın? Bu iş için tek şart şudur: Millî şuur ve iradenin özümsenerek gereğinin yapılması.
Siz her şeyi, çok iyi bilen kodamanlar, adının önü kalabalık akademisyenler, dilciler sizler bunları da biliyorsunuzdur eminim. Merak etmeyin bunlar düzelecek, bu sorunlar bir daha yaşanmayacaktır. Nasıl ve ne zaman mı? Dilini tamamen yitiren bu ve gelecek kuşağın kaybolup gitmesiyle. Böylece ortada uğraşılacak, dert edinilecek sorun kalmayacak, dolayısıyla sizler de rahat edeceksiniz. Lütfen rahatınızı bozmayın. Mangal üflemeye devam. Küller savruldukça sizin makamınız daha da yücelecektir eminim. Oturduğu yerden, onun bunun dediklerini kaynak göstererek masa başında akademik kariyerini sürdürme ve adının önündeki kalabalığın görünümünü bir adım yukarı çekmeye çalışan sayın değerli oturak akademisyenleri, kaldırın bir yerlerinizi. Gün iş yapma günüdür. Vakit gelip geçmektedir. Su uyurken düşmanın neler yapmaya çalıştığını görün, uyanın gaflet uykusundan. Armudun iyisini yiyenler bile sadece kış boyu -ki o da doğanın yasası gereği- uyur, uyanınca da tüm gayretiyle yaşama yeniden dört elle sarılırken, bir ömür boyu olaylara at gözlüğüyle bakan, adeta seyirci kalan siz akıllı uslu(!) kişilerin bu aymazlığı neden?
Öğrencilere yönelik bir uygulamanın acı sonucunu vermek istiyorum. Bir ev ödevi, 5. – 10. sınıflara yönelik. Konu: Bir hafta süre içerisinde öğrencinin evde kullandığı bütün sözcükleri (Türkçe) alt alta sıralaması. Sonuç: 50 ile 100 sözcük arası. Üstelik çoğu sözcükler biraz derin incelense aynı kökten. Şunun bilinmesini istiyorum ve işte buraya yazıyorum, şahidimdir bu satırlar: Çok değil 2, bilemediniz 3 kuşak sonra Almanya’daki Türk gençliğinden söz edemeyeceksiniz. Çünkü böyle birileri kalmayacaktır. Belki kimlik olarak mümkündür. Ellerinde ikinci vatandaşlık göstergesi olarak tapu gibi pembe vb. kimlik kartları da olabilir. Buna rağmen kesinlikle dedesiyle Türkçe konuşup anlaşamayan bir Türk(!) olacaktır. Tabii buna da ne derece Türk genci denilir bilemiyorum? Hani ne derler “Dibin ahlat ağacı, doruğunu kim aşladı?” Alman deseniz, değil. Türk deseniz, hadi bakalım içinize sindirerek diyebiliyorsanız deyin. İşte acı gerçek ortada. Kısacası bu şartlar altında veli ve eğitimcilerin bu durumlarını da göz önüne alırsak, haksız oldukları halde haklı duruma gelen ve kaybolmaya yüz tutan bu nesle, acımanın ötesinde yapabilecek hiçbir şeyinizin olmadığına ve söyleyecek söz bulamayacağınıza eminim.
Allah hiçbir Türk öğretmene, 8. sınıfa geldiği ve kesinlikle aklı başında olduğu halde hâlâ Türk alfabesindeki harfleri sayıp dillendiremeyen öğrenci yüzü göstermesin. Nerdesiniz eyyy çatıdan düşenler? Sesime ses verin! Bugün yine kahrettiğim günlerden birini yaşıyorum. Her seferinde “Alıştım artık, umursamayacağım.” diyorum ama yine kahroluyorum.
Söyleyeceklerim bitti sanmayın. Söylenenler sadece devede kulaktır. Bunca dökülüp dertlenmenin neye yararı olur bilmiyorum, ama olsun devenin diğer kulağını da haftaya aktarmaya çalışacağım. Söyleyemediklerimi de birileri söyler umarım.
Saygılarımla

Tahsin MELAN

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.