UMUT   ÜLKESİ

ABONE OL
18:07 - 01/10/2020 18:07
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

UMUT   ÜLKESİ

Ortadoğu’da savaş tüm hızı ile devam ediyor. Tarihi eserler yok edilirken, insanlar evsiz barksız yollara düştü. Batı Avrupa yeryüzünde hakemliği yalnız ABD’ye bırakmak istemiyor. 

Dünya düzeninde sorumluluk alırken, Avrupa Birliği’ne dini ve politik nedenlerle üyeliğe erken kabul edilen Doğu-Avrupa ülkeleri zorluk çıkarıyor. Pozitif gelişmelerinden faydalanmak, ama sorunlarda dayanışma ve uyum göstermiyorlar.

Sığınmacı politikasında geçmişindeki kara lekeyi silebilmek için bir fırsat bulan Almanya AB’de yalnız bırakıldı. Mülteci politikası İngiltere’nin birlikten ayrılmasına sebep oldu. Üye ülkelerde genel seçimlerde sağcı partiler kazanır, diye Almanya korkudan titriyor, zira sağ partiler üyelikten çıkmayı parti programlarına alıyor.

Mültecileri kabul etmeyen ülkelerin İslâm dinine karşı olmaları, çağın utancı olarak tarihe geçecek. Aynı zamanda Müslüman sığınmacıların ölümü göze alarak, Müslüman ülkelere değil de Hristiyanların yaşadığı kıtaya hücum etmeleri de düşündürücü ve analize edilecek önemli bir konu olarak tarih sayfalarında yerini alacak.

Biz başarırız, sözleriyle kolları sıvayan Federal Almanya Başbakanı Bayan Dr. Angela Merkel, ülkeyi Dünya’da umut ülkesi haline getirdi. Nüfusu giderek azalan yaşlı kıta göçmenlerle hayatına devam ettirebilecek. 

Göçmenler elli altmış yıl önce kalıcı olduğu halde tutucu, geleneksel partiler, bir türlü ülkenin göçmen kabul etmesini kabul etmeyerek, insanlara sadece işgücü, konuk işçi muamelesi yaptı. Bu politikada zararı uyumda en fazla Türkler gördü.
Hamburg büyük şehir Belediye Başkanı Olaf Scholz yazdığı Umut Ülkesi kitabında, Eylül 2017’de yapılacak Federal Genel Seçim’den önce reçete niteliğinde öneriler sunuyor.

Merkez idare sosyal devlet prensibinde vatandaşın hastalık, bakım, işsizlik ve emekli sistemine güveni devam etmeli. Devlet işverenleri daha iyi desteklemeli, böylece uzun süreli işsizlik önlenmeli. Gençler işe girip sigortalara ödeme yapamazlarsa yarın destek alamazlar, bugün yaşlılara bakım ve emekli imkânı sağlanamaz.

En az maaş sınırı öyle ayarlanmalı, ki 45 yıl çalışan bir işçi emekli olunca aldığı maaşla geçinebilmeli. Bilhassa yalnız yaşayan yaşlılar fakirlik içinde yaşıyor, evinin kirasını dahi ödeyemiyor. Ömür boyu biriktirdiği, tüm varlığını bitirdikten sonra ancak sosyal yardım alabiliyor.

Evli çiftler bilhassa kadınlar çocuk sahibi olma ile çalışma arasında bir tercih yapma zorunluğunda kalmamalı. Çocuk sahibi olma, meslekte ilerleme şansına bir engel taşımamalı.
Bu da çocuk yuva, kreşlerin ücretsiz olması ve ailelerin sıra beklemeden yer bulabilmesiyle mümkün olur. Okullar bütün gün öğretim yapmalı. En aşağı ve orta sınıfı rahatlatacak bir ortam yaratma zaruri olmuştur.

Tahsil herkes için olmalı. Yüksek okul ücretleri fazla olunca işçi sınıfı çocuğunu okutamıyor. Bütün çocuklar liseyi bitirebilmeli. Yani on ikinci sınıf sonunda öğrenci meslek okuluna veya üniversiteye gitmeye karar verirken ailenin ekonomik durumu rol oynamamalı. Şans eşitliği mutlaka sağlanmalıdır. Hamburg’da geliştirilen gençlik meslek acentaları diğer eyaletlere örnek olabilir. Gençler meslek ihtiyacına göre bu kuruluş tarafından yönlendiriliyor, beceri ve yeteneklerine göre meslek seçmede destek olunuyor. Endüstri ülkesi olarak Almanya, öğrencileri yetiştirirken küresel gelişmelere bakmak, ayak uydurmak zorundadır.

Maaşının yarısını kira olarak veren, geri kalanla geçinemeyen vatandaş var. İki Almanya’nın birleşmesinden sonra sosyal ev inşaası ihmal edilmiştir. Bilhassa büyük şehirlerde kiralık daire bulmak çok zorlaşmıştır. Son yapılan bir ankette Türk ve Arap isimleri olanların çok daha zor ev bulduğu resmen açıklandı. Türkler hayatları boyunca bu sorunu zaten biliyorlardı. Bile bile hala Türkiye’den yazlık alıyorlar. 

Yıllar önce bir elçimiz Türk işçilerine, on ay boş duran yazlıklarınızı satın, birleştirin ev alın, çocuklarınızı okutun, demişti. İşveren dernekleri bu konuyu tekrar gündeme getirmeli ve kiracı değil, ev sahibi olma geçte olsa teşvik edilmelidir.

Almanya modern yapılanma gücünü Doğu’da yeni eyaletlere verdi. Batı’da eskiyen otoyolları, sokaklar, liman ve havalimanları restore edilmeli ve inşaat genişletilmeli. Bağlantılar internet çağına uygun olmalı, küresel dünyada örnek teşkil etmeye devam etmeli.
Seçimden önce en çok konuşulan konulardan birisi de vergi kanunu. Federal bütçede fazla kalan birikimin geri vatandaşa verilmesi dahi konu oldu. Yurtdışına kaçırılan vergiler önlendi, çok güzel toplandı. Sorun olarak miras vergisi kaldı. 

Mirasçıların daha fazla vergi ödemesi, eşit haklar olarak görülüyor. Tartışmalara katılmak gerek, Türkiye’de miras konusunda yurtdışı Türkleri hep kaybetti. Ailenin borcunu ödeyen onlar oldu, ama paylaşımda elleri boşta kaldı.
Almanya’da işveren ve evi olan sınıf için bu konu, ilerde üçüncü dördüncü nesil önüne çıkabilir. Bu nedenle şimdiden arşivlerini iyi hazırlamalı. Emekle kazanılmış mirasın vergisi ödenmiştir. Ebeveyn kendi çektikleri zorlukları çocuk ve torunları çekmesin diye biriktirmişse ikinci bir defa vergi ödemesi doğru mu? Sorunun cevabını ekonomi uzmanlarına bırakıyorum.

Almanya’da politika yalnız seçimde değil, katılımda önemlidir. Partilere üye olan Türk kökenli yeni Almanlar üç maymunu misalini oynayarak sofa üstünde oturup, televizyon karşısında
Türkiye’yi idare etmeye kalkmadan bilgi edinmeli.

Hiç değilse Türk kökenli Alman politikacılarına destek olmalıdır. Henüz Alman vatandaşı olmayanları teşvik etmelidir.
İlk nesil çok emek vermiştir, onlar adsız kahramanlardır. Yüzme bilmeyen insanları denize atar gibi Avrupa’ya gönderildi ve bence başardılar. Her ne kadar Alman basın ve medyası konu bulmada zorlanınca başaramayan Türkleri göstermeye çalışsa da başarıya koşan gençlerimizin sayısında artış var. Avrupa’da beş milyon Türk yeni üye olan bazı küçük ülkelerin nüfusundan fazla sayıdadır. Bu nedenle Umut Ülkesi’nde ve Umut Kıtası’nda varlığımızı, hakkımızı korumak katılımla olur. 

Almanya geleceğine yönelik çalışan dernek ve kuruluşlara üye olup destekleme Avrupa’da geleceğimiz olacaktır.
Bir gün Türkiye’nin hak edeceği, Avrupa’da yerini almasını da Avrupa’daki Türkler’in sağlayacağına inanıyorum.
Olaf Scholz, kitabında lâiklikten bahsederken Fransa ile Türkiye’yi örnek göstermiş. Yüz yıllık bir deneyim Avrupa’ya da örnek olacaktır. Bugünkü ilişkilerin sorumlularından en önemlisi lokomotif Almanya’nın Hıristiyan Partisi’nin (CDU/CSU) yanlış Türkiye politikasıdır.

Olaf Scholz Türkiye dostudur. 1958 yılında Osnabrück’te doğdu. Hukuk tahsilinden sonra avukat olarak çalıştı. 2011 yılından beri Büyük Şehir Hamburg Belediye Başkanı, Sosyal Demokrat Partisi’nin (SPD) yönetiminde yardımcı başkanlığını 2009 yılından beri yürütüyor. 2007 – 2009 yıllar arasında Federal İş ve Çalışma Bakanlığı yaptı.

Berlin-Spandau ilçesinde, SPD Berlin Eyalet Meclisi’nde parti bölüm başkanı Raed Saleh ve Federal Almanya Milletvekili Swen Schulz’un düzenli organize ettiği 15. Dinler arası Diyalog toplantısında başvuru kitabı tanıtımında gördüğüm gibi, bu kitap ilk ama son kitabı olmayacaktır. Göçmen Çalışma Kollarında tartışılacak bu kitabı okumanızı, bilhassa politika ve sosyal geleceğiyle ilgilenen gençlere tavsiye ediyorum.
Ben bu satırları yazarken eşcinsel evliliklerin kanun karşısında eşit muamele görmesi, seçim kampanyasına yeni ilave edildi. Miras, emeklilik ve evlat edinme konularında bu azınlık grubu için çok önemli, tartışmaları takip edeceğiz.
Umut Ülkesi’nde yaşarken çocuk ve torunlara mutlu ve huzurlu gelecek diliyorum.

Hoşça kalın!

İlter Gözkaya-Holzhey                

Kaynak ve tavsiye kitap:
Olaf Scholz, Hoffnungsland, eine neue deutsche Wirklichkeit,
Hoffmann und Campe Verlagö Hamburg, 2017
ISBN 978-3-455-00113-6

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.