TÜRKİYE ÇAĞIN NERESİNDE?

ABONE OL
18:59 - 01/10/2020 18:59
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Başbakan’ın söylediği gibi bu gün Türkiye’de bir gelişme değişim varsa, Türkiye’nin bu değişimsellikte ”çağın gerektirdiği biçimde”mutlaka bir yerlerde olması gerekmez miydi?
Peki, bu değişimin neresinde? Laiklik olmadan demokrasi olmaz, özgür düşünce olmaz. Bu değerleri yitirmiş bir toplumda üretken insan yetişmez ve bilimsel değişim tutkusu da göremezsiniz. Çağdaş yaşam anlayışı olmaz. Aydınlara, yazarlara, şairlere, ozanlara, düşünürlere, bilim adamlarına. Atatürk devrimlerine inanan herkese, işte bu nokta da çok büyük görevler düşüyor.

ÇAĞIN GERİSİNDE KALMAK.
Bütün bu söylemlerin dışında. Türkiye ne yazık ki, hala çağdaş değişimden çok gerilerde.
Başbakan’a bakarsanız. Türkiye hızla gelişiyor, bu değişimselliğin farkına varmayanlar ülkede kalkınmayı istemeyenlerdir. Bu AKP zihniyetindeki mantıkta yatıyor bana göre. Türkiye şimdi 2010 yılından 2011 yılına çok sancılı bir şekilde girdi. Hala ülkenin değişimselliğini savunanların, toplumdan gizledikleri gerçeklerin üstünün kapatıldığı gerçeği, sancıların daha da artmasını sağlamayacak mı acaba? Bu gün kendi medyasında, daha saydamlaşmış ve değişmiş çağ atlamış geleceği aydınlık bir ülke resmi çizerek, nereye kadar toplum aldatılacak dersiniz. Emeklinin hali perişan, yoksulluk fukaralık açlık sayısı hala 35 milyon sınırında, ama bu sayı daha da aşağılarda gösteriliyor.
600 milyar dolar sınırında olan bir iç ve dış borç, kredi kartı borcu olup da sefaleti yaşayan aileler, zenginin daha zengin, fakirin daha fakir olduğu bir Türkiye ve adaletli bir gelir dağılımının yapılmadığı bir ülke. Bu gün AKP, seni istemiyorum üzerimden elini çek diye bağıran bir üniversite gençliği. Acımasızca dövülen kadın ve gençler ve kendilerini yere attılar diyen bir içişleri bakanı. Açlıktan donarak ölenlerin ülkesi bir Türkiye.
Seçim dönemlerinde bir torba kalitesiz kömür için ve bir torba şeker bulgur için Allah korkusundan ayrılmadan, neye kime neden nasıl oy verdiğini bile bilmeden seçtiği insanların, bu gün ülkeyi, nasıl bir noktaya getirdiklerine vesile olduklarından bile habersiz, bir toplum gerçeği. İnanç etkileşimiyle beyinlerinin satın alındığı bir toplum, buna ”Korku Toplumu”desek daha doğru olacak. Tüm kamu kadrolarının inanç getirisinin etkileşimindeki insanlarla doldurulması, seçim yatırımı adıyla yapılan inanılmaz savurganlık.
ATATÜRK DÜŞMANLIĞI.
Asıl sıkıntı burada başlıyor aslında, her geçen zaman içinde sisteme hakim olan siyasi iktidar, Atatürk devrimlerini cumhuriyeti çağdaşlığı neredeyse unutturmayı başaracak bu ülkede. Başbakan ve Cumhurbaşkanı’nın hala hafızalardan silinmeyen açıklamaları var, ama onlar şimdi cumhuriyetin tüm değerlerine hakimler artık. Bunları yazarken biraz da korkmuyorum dersem yalan söylemiş olurum, zira Başbakan her açılım toplantısında ”isteyen istediğini yazabilir konuşabilir demokrasi getirdik”diye konuşsa da ben buna inanmıyorum Başbakan’a ve Cumhurbaşkanı’na inanmadığım gibi. Bu benim demokratik hakkım inandığım kararlılığımdır, bunun için bana bir zarar gelecekse de, işte bunun adını bilmiyorum, demokrasi bana birini sevme ve sevmeme hakkıda veriyor, bu kim olursa olsun. Ama ne yazık ki bu gün, eleştirilmekten bile öfkelenen sinirlenen bağıran korku salan bir Başbakanımız var. Sadece kendi konuşan, her şeyde kendi karar veren bir Başbakan, bunun adı hangi demokrasidir acaba? Laiklik olmadan demokrasi olmaz, özgür düşünce olmaz. Bu değerleri kaybetmiş bir toplumda üretken insan yetişmeyeceğinden, bilimsel ve çağdaş yaşamın adından söz etmekte mümkün olmayacaktır.
İşte o zaman Bilim adamı, yazar, ozan, şair, edebiyatçı, sanatın tüm yaratıcıları, aydınlar, Atatürk devrimlerini özümsemiş her insanın mutlu olmadığı rahatsızlık duyduğu bir ülke gerçeğini kabul etmeği düşünemiyorum. İşte ülke bu sona doğru hızla yaklaşmakta bana göre. ve 2011 seçimlerinden sonra ortaya çıkacak siyasi tablo, bunu çok daha iyi açıklayacaktır.2011 seçimleri yeni bir milat olarak tarihin sayfalarında yerini alacak.
Türkiye değişimin neresinde kaldı?
Dünya bu gün gerçekten ‘Bilgi”çağına girdi mi, yoksa ”Enformasyon’a” takıldı kaldı mı? Ama bu gün yaşadığımız çağın adına ne ad verirsek verelim,Türkiye Başbakan’ın ”Hızla gelişiyoruz” söylemlerinin aksine, adı belli olmayan bir çağın içine çekilmeye çalışılıyor.Yeni yayınlanan ”OECD İmformation Technology Outlook 2010”, değerlendirme yapabilmemiz adına ortaya açık ve net resim koymuş. 2000 lerde çok zor bir dönem geçiren ve bu gün o zor yılları atlatarak çağdaş bilim ve değişim etkileşimine hakim olan, Çin ve Hindistan’ı bile Türkiye’nin yakalaması mümkün değil.
Siyasal bir tıkanıklık yaşayan ülkede, bu tıkanma daha da içinden çıkılmaz bir hale gelecektir. Özerklik ve iki dil tartışmalarının hız kazandığı bir dönem ve bunun bu noktaya gelmesine zemin hazırlayan, açılım masalında inandırıcı olamamak.
Demokratik açılım adıyla yapılmak istenenlerin, hala inandırıcılığını kendi toplumuna açıklayamamak. Kendi siyasal geleceğini düşünerek ülkeyi çarklar arasında tıkayıp bırakmak. Şimdi tüm bu soruların yanıtını, yaklaşan seçimler sonunda ortaya çıkacak tabloya baktığımda alacağız.
Şimdi demokrasinin adını arada bir ananlar, acaba özde mi dolaysız mı ya da sözde mi kalacaklar göreceğiz. Dilerim çağdaş değişim anlayışında. Türkiye Çağın neresinde kalacak, işte asıl önemli olan da bu bana göre.
Bekleyip göreceğiz.

Prof. Dr. Levent Seçer

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.