TEDAVİ EDEN YAS

ABONE OL
18:53 - 01/10/2020 18:53
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

 Sevdiği yakınını, akrabasını veya dostunu kaybeden bir insan istisnaî psikolojik durumdadır. Ölümün ayırdığı o insanı tamamen kaybetmenin verdiği acıyı, ıstırabı hepimiz bir defa bile olsa yaşamışızdır.

Ölenin yaşına göre sağlığında yapılan hatalardan dolayı zaman zaman suçluluk duygusu yaşanır.
Yas tutma sürecinde umutsuzluğa düşüren, acı, korku, pişmanlık, kızgınlık ve çaresizlik gibi duygular gelip geçer.
Ağıt toplumunda acılar sesli olarak dile getirilir. Duyguları göstermeyi zayıflık olarak algılayan toplumlarda üzüntü, ağıt gösterilmez. Bu durumlarda konuşarak acıyı paylaşmak faydalı olabilir. Birlikte yaşanan güzel anıları düşünmek rahatlatır.
Ölene saygı, sevgisine layık bir cenaze merasimi acıları dindirmez, ama hafifletebilir.
Anadolu’da bazı köylerde türkü söyleyerek çile çeken ölü yakınlarını ağlatan kadınlar vardır.
Yiğitlerim şehit hep teker teker
Atından düşünce can Ali Ekber
Annesi bacısı gör neler çeker
Anaya bacıya yanar ağlarım
Sizi seven âşık yolundan dönmez
Birlik dirlik bilir yolundan dönmez
Gönülde yaşayan ebedi ölmez
Sevgisi yakar beni yanar ağlarım
Emine Atalay
Atından düşünce yerine Naziler öldürünce sözünü koyarak okudum.
Kalabalık dağılınca insan bir boşluk hisseder. Sanki dünya dönmüyor, durmuş gibi oluyor. Hele bu bir evlât acısı ise bu çileye, bu hasrete dayanmanın zorluğu karşısında anlatacak söz bulunamaz.
Sensiz nasıl nefes alırım, geleceği nasıl sensiz düşünebilirim, diye kendimize sorarız. Dünyanın sonu gelmiş gibidir. Artık tekrar bir sevinç duygusu olamaz, yaşayamayız düşünceleriyle kıvranırız. Bu duygular yoğun olursa geride kalan seveni intihara sürüklenebilir. Yakınları yas içinde iken, diğer komşu ve akrabalar nasıl teselli edeceklerini bilemezler. Zira ölüm kelimesi dahi soğuktur.
Okuduğunuz bu gazetede en fazla yorum ölüm haberlerine yazılıyor. Bu satırları yazarken söz ustalarının yorumlarından seçmeler yapmadığıma, not almadığıma pişman oluyorum. Bazı okurlarımız şiirler yazdılar, hele genç birisi beklenmedik bir şekilde ve zamanda vefat ettiyse.
Sözüm ona iyi yetişmiş bir toplumda, kendine gel, kendini bırakma hayat devam ediyor, denilir.
Aslında üzüntünün tam anlamında yaşanması gerekir. Yas tutan insanın dikkatini başka yöne çevirmek için uğraşmamalı. Üzüntüsünü yaşamasına, acısını çekmesine izin verilmelidir. Bilinçaltına itilen acı ilerde depresyona sebep olur.
Kardeşim yirmi yaşında ölünce annem yaşamı anlamsız buldu, felç geçirerek kısa bir süre sonra o da vefat etti. İşte sorun burada geride kalanların sağlığını koruma çok zor, sözle olacak bir çare değil maalesef.
Vefat edene yakınlık derecesine göre yasa götüren yol uzun olur, oldukça zaman alır. Ama yas tutma süresi tedavi niteliğindedir.
İlk günler, sonra haftalar, aylar ve yıllar boyunca ölenin bıraktıkları hatıralar yas tutana yoldaş olur. Yavaş yavaş anılar uzaklaşır, bir bulutun arkasından bakar gibi bulanık görülmeye başlar. Anılar bir sünger gibi iç dünyaya çekilip, yerleşir.
Nazilerin işlediği cinayet serisinde durum çok farklı oldu. İlk kurban olan Süleyman Taşköprü’nün 2001 yılında babası olay yerine geldiğinde oğlu yaralıydı. Babasının kollarında can verdikten hemen sonra baba ifadesi alınması için emniyet bürosuna götürülür. İkinci olayda İnternet-Cafe sahibi öldürüldüğünde cenaze henüz yerde yatarken babası dokuz saat sorguda tutuldu. Yani bu bir kereye mahsus bir durum değildi. Tüm on kurbanın yakınları suçlamaların altında yas tutup, acı ve ıstıraplarını yaşayamadılar. Kendisini sorumlu sayan toplumda öncü kişilikler ve politikacılar öfkeli olduklarını, utandıklarını söylüyorlar. Geçmişte yapılan hatalar artık düzeltilemez. Ölenlerin yakınları, dostları şimdi geçte olsa yas tutmaya başlayacaklar.
Cinayetler basit vakalar olarak görülmemeli. Bundan sonra daha doğru araştırma uygulanırsa, katiller daha çabuk yakalanabilir. Hatta sistemli ve plânlı polis çalışması, dikkatli vatandaşlar cinayet olmadan engelleyebilirler.
Hunharca katleden doğu Almanların eline silahı verenler önyargılardır. Medya, basın ve Dr. Thilo Sarrazin gibi azınlıkları başka yapıp düşmanlık tohumu ekenlerdir. Zira o katiller veya suskun destekleyenler Türkleri tanımıyor, ne komşusu Türk, ne çocuğu Türk çocukları ile aynı okula gidiyor, ne de Türk iş arkadaşı var, onlar sadece basın ve medyanın çizdiği tehlikeli önyargıların etkisinde kalan sinsi insanlık düşmanlarıdır.
Aile facialarında bile cinnet getiren biri eşini, çocuğunu öldürünce basın ve medyada alman ise bir eş, bir baba oluyor. Ama bu bir göçmen ise sadece kökeni vurgulanıyor.
Berlin, RBB televizyonunda bu durumun değişmesinde haberleri hazırlayanlar arasında Dr. Cem Dalaman’ın bulunmasından kaynaklanıyor.
Döner cinayetleri (“Döner Morde”) kavramının 2011 yılının en kötü kelimesi sayılması için dil komisyonuna yazarak öncü olan çok sayıda taraftar bulan avukat Dr. Mehmet Daimagüler’e ve onu destekleyenlere duyarlı Türk ve alman halkı adına teşekkür ediyorum.
ha-ber.com yazarlarımızdan Adil Yiğit Hamburg’dan Mehmet Altan Geçti yazısında çok önemli noktalara değinmiş. Demek ki Almanya’daki duruma teşhis koyan yazarlar Türkiye’de de var.
Lütfen kaçırdıysanız tekrar okuyunuz.
Yazılarımda sık sık dile getiriyorum. Almanya’da, tüm Avrupa’da politikaya girdiğimiz gibi medya ve basına ikinci, üçüncü nesli yönlendirmeliyiz.
Mehmet Altan, alman gazetelerinde gazetecilik yapabilir miyim diye çabanız olmalıdır, demiş,
Dışişleri Bakanı Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu’nun Der Spiegel haftalık gazetesinde söyleşisi ise şöyle noktalanıyor:
“Gerçekten Türk halkı bu toplumda birbirini öldüren barbar bir halktır diyerek, esnafları işlerinin arkasında uyuşturuculuk gibi kanunsuz işle suçlayıp genelleme yapılırsa, bu terörden daha tehlikelidir. Teröre karşı mücadele edebilirsiniz, ama önyargıyı yok etmek imkânsızdır.”
Evet, sevgili okurlarım, Atomu Parçalamak yazımda önyargılar olmadan mücadele etmek gerektiğini yazmıştım. Tekrar etmekte fayda vardır, diyorum.
Sabırla kalın!
 
İlter Gözkaya – Holzhey 
Emekli Öğretmen 
 
 
Kaynaklar:
Ahmet Davutoğlu, Gefährliches Vorurteil (Interview)
Der Spiegel, 50/2011, sayfa 76
Ezeli Doğanay, Kadın Halk Ozanları Antolojisi, sayfa 120
Hitit Verlag, ISBN 978-3-924423-57-5

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.