SEÇİMLER RÜŞVETLE Mİ KAZANILIR?

ABONE OL
18:59 - 01/10/2020 18:59
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Öteden beri genel ve yerel seçimleri kaybeden partiler, seçimlerde adaletsizlik yapıldığını söyler. Hep kazananın, hileyle kazandığı iddia edilir. Bugüne kadar tanık olduğum her seçim sonrası aynı itirazları farklı perdelerden hep işittim.

Peki, gerçekten durum böyle midir? Her seçimde iktidar partisinin baskısı ve devlet olanaklarını kullanması söz konusudur. Feodalizmin varlığını koruduğu küçük alanlarda egemen derebeylerin baskılarını da görmek olanaklıdır. Bugüne kadar yapılan her seçim öncesinde halka dağıtılan yiyecek, giyecek, yakacak … hatta para gibi nesnelerin yanı sıra vaat edilen hizmetler seçmene rüşvettir. Buraya, çok partili yaşama geçişimizden bu yana seçmene verilen ve vaat edilen rüşvetleri sayıp sığdırmamız olanaksızdır. Ancak seçimlerin bu rüşvetlerle kazanıldığını ya da yitirildiğini söylemek de halka haksızlıktır. Bu seçim rüşvetleri, seçmen sayısının az olduğu alanlarda kısmen etkilidir. Özellikle yerel seçimlerde küçük yerleşim yerleri, daha çok hizmet alırım düşüncesiyle iktidar partilerine yönelir. Buna, safça bir uyanıklık diyebiliriz.

Son birkaç seçimdir AKP’nin halka erzak dağıtarak seçimlerden galip çıktığı iddia edilmekte. Doğrudur, AKP halka erzak dağıtıyor. Peki, bu seçimleri kazanmanın asıl nedeni midir? Bence hayır! Her seçim öncesinde çeşitli kesimlerden yurttaşlarla siyaset konuşurum. Kime, neden oy vereceğini sorarım karşımdakine. O da kendince gerekçelerle ve bakış açısıyla sorumu yanıtlar. Bu nedenledir ki seçim tahminlerim hep doğru çıkar. AKP’ye oy vereceğini söyleyen yurttaşların birçoğuna “Neden?” sorusunu yönelttiğimde: “Başka parti mi var, kime oy vereyim ki?” yanıtını alırım. AKP hükümetinin adaletsizliklerini, yolsuzluklarını, dış politikadaki yanlışlık ve teslimiyetlerini anlattığımda ise karşımdakinin de beni desteklediğini görürüm. Burada muhalefet partilerinin düşünmesi gerekir. Halka güven verememelerinin nedenlerini cesaretle ve akılcı olarak ele almalarında yarar var. Sorunu yalnızca liderlerde aramak çözümü zorlaştırır. Parti denildiğinde liderden en küçük birimdeki yöneticiye, üyeye kadar uzanan ve bütünlük gösteren bir örgütlenmedir.. Bu zincirin halkaları birbiriyle uyumsuzsa güvensizlik ortaya çıkar.

Gerçekten birine erzak vererek oyu satın alınabilir mi? ALINAMAZ. Neden mi? Bunu söyleyenlerin çevrelerinde yoksul ve ihtiyaç sahibi birisi varsa bunu denesinler. Seçimlere epey zaman var. Bu kişiye şimdiden erzak yardımına başlasınlar ve seçim günü hayal kırıklığına uğradıklarını görecekler. Bunu neden mi söylüyorum? Benzer örnekleri görüp yaşadığım için.

Halkımız seçimi sever. Oyunu çok önemser ve bunun kendisine verilmiş bir yönetme, ülkenin geleceğine karar verme fırsatı olduğunu düşünür. Politikacıları iyi dinler, propaganda çalışmalarını kaçırmaz. Siyasetçinin diliyle yüreği arasındaki kopukluğu kolay fark eder. Politikacıda öncelikle aradığı içtenliktir. Kendisine değer verilmesini ister. Yukarıdan bakan siyasetçinin halk karşısında şansı yoktur.

Eğer muhalefet partileri gelecek seçimde iktidar olmak istiyorlarsa öncelikle seçmenle ilgili söylemlerini değiştirmeli. “Seçmen makarnaya, bulgura, kömüre oy veriyor.” diyerek iktidar olunmaz. Bu tür söylemler seçmene, halka hakaret değil midir? Hakaret ettiğiniz, bu tür söylemlerle iradesini aşağıladığınız kişi, size oy verir mi?

Bir diğer konu da HSYK seçimleri. Seçimleri iktidar yanlısı liste açık ara kazanınca “hükümet baskısından” söz edilmeye başlandı. Ancak kimse işin gerçek yanını dile getirmek istemiyor. Savcı ve yargıçlar üniversite mezunudurlar. Bu nedenle de az çok neyin, ne olduğunu kavrayacak, anlayacak düzeydedirler. Peki, işin gerçeği nedir?

Birincisi; cemaat lideri yıllardır, “mülkiye, adliye, harbiye” yi ele geçirmekten söz ediyor ve bunun kendileri için asıl amaç olduğunu belirtiyor. Son yıllarda hukuk fakültesi mezunu cemaat mensupları savcı ve yargıçlığı yeğlerken; laik cumhuriyetçi kişiler avukatlığa yöneliyor. Cemaatçiler kendi idealleri için devlet kademelerinde görev alıyorlar ve kendilerince mevzi kazanıyorlar. HSYK seçimleri ve anayasa değişiklikleriyle ilgili televizyon tartışmalarında laik kesimin sözcüleri genellikle yaşlı kesimden, cemaatçilerse gençlerden oluşuyor. Bu durum dikkat çekicidir. Cemaatlerin, kendi yurtlarında yetiştirdikleri öğrencileri iyi okullara yerleştirme gayretleri herkesçe bilinir. Bu konu iyi bir örgütlenme gerektirir. Laik kesimin her konuda olduğu gibi bu konulardaki örgütlenmesi zayıftır.

İkinci olarak bürokratlar genellikle iktidara oynar. Burada sadece mevcut iktidarı mı kastettik? Tabi ki hayır! Muhalefette iktidar olma ışığı gören bürokrat, cesur davranarak mevcut iktidara karşı tavır alabilir. Muhalefet partilerinde iktidar ışığı göremeyen bürokrat, kendini yalnızlaşmış görür. Bu nedenle de mücadele azmi zayıflar. Bu da teslimiyete varır. İşin gerçeğini kabul etmekte yarar var. Devlet çalışanları, muhalefet partilerinin iktidara geleceğine inanmıyorlar. O zaman yapılacak şey muhalefetin kısır çekişmeleri bırakarak iktidar olma mücadelesini vermesidir.

Seçimler karşısındaki tavrımız, yaşamın diğer alanlarında da aynıdır. Tuttuğumuz takım yenildiğinde suç hakemindir. Hakem taraf tutmasaydı biz kazanırdık, deriz. Kurallar apaçık belli olmasına karşın, rakibine bilerek tekme atarak oyundan atılan oyuncumuza değil de kuralları uygulayan hakeme kızarız.

Başarısızlığının nedenlerini hep kendi dışındaki etkenlere bağlayan kişi ve kurumlar hiçbir zaman başarılı olamaz. Özeleştiri, kişilerin ve kurumların doğruyu arayıp bulmaları için en güzel yoldur. Önce aynadaki görüntümüzü iyi görmeli. “İğneyi kendine, çuvaldızı ele batır.” sözünü sık sık anımsamakta yarar var.

Adil Hacıömeroğlu

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.