MUTSUZLUĞA ALIŞTIRILMIŞ TOPLUM

ABONE OL
19:05 - 01/10/2020 19:05
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Mutsuzluktan söz etmek, tüm duyguların yüreğe yansımadığı umutsuzluğu anlatmak zor bana göre. Şimdi bu gerçeği yaşayan ülke Türkiye. Dolaysız demokrasiyi özde yaşayamayan bir toplum ve mutsuz yarınını bile düşünme şansı olmayan korkan bir toplum olmanın ötesinde,geleceğini bile şimdiden kestiremeyen özde demokrasiyi bir türlü yaşayamayan ülkenin insanları. Atatürk’ün çağdaş değişim anlayışına yapılan haksızlığa,tepki gösterememe gerçeği.

Karl Marx ‘Din afyonuyla uyutulmuş bir toplum yaratabilirsiniz’ dediğinde, peki şimdi Türkiye bu gerçeğin tam ortasında değil mi?.Hala dolaysız ve özde bir demokrasinin yansıtılmadığı bir Türkiye!.Kendi imtiyazlılıklarının korunması adına ortaya konulan bir siyaset anlayışı,Atatürk değerlerinden çağdaşlıktan bilimden uzakta tutulmaya çalışılan bir modelin hayata geçirilmesi,yada bunun adına ”Ilımlı İslam modeli” diyorlar dahası da inadına getirilmeye çalışılan bu sisteme ”Ilımlı İslam Cumhuriyeti”desek daha doğru olacak, bu sistemi yaratmak isteyenler adına.
Din afyonuyla uyutulmuş bir toplum yaratmak, yönetmeye çalıştığınız toplumu Çağdaş değişimden uzakta tutmanın başarısızlığını örtmek adına. CIA’ nın yaptığı gibi,başka noktaya çekmek işte asıl tehlike buradadır.Değişimden ve her fikirden insanları buluşturan bir yapılanmadan söz edenler,şimdi başarısızlıklarının ve en kötüsü de ülkenin sürüklendiği noktadan nasıl kurtulabileceğinin reçetesini bile yazacak durumda değiller.
Siyaset yapmak bilgi ister, donanım ister, beceri ister.Dünya tarihine yön veren bir büyük ülkeyi yönetebilmek kolay olmasa gerek,buna talipseniz Atatürk değerlerinden laik demokratik sistem anlayışından Çağdaşlıktan başka bir değişim içinde olmayacaksınız,siz bütün bu değerlerin dışında ”Cumhuriyet artık anlamını önemini bitirdi,ümmetçilik anlayışına ihtiyaç var”diyeceksiniz işte bu olmadı,hala bir özeleştiride bulunmadınız.
Ciddi anlamda tüm dünyada yaşanan bir felaket kriz ve bunu gömemezlikten gelmek,”Bu kriz bize dokunmaz biz önlemlerimizi aldık”diyecek kadar sorumsuzca açıklamalar asıl krizin yaşanmasının seslerinden korkmak değilmidir acaba?.30 milyona yaklaşan bir sayı var açlık ve yoksulluk sınırında olan,ama bu kimin umurunda,varsa yoksa inanç getirisindeki kazanımlar, ve sahip olunan imtiyazlılıkların siyasal kimliklerin tekrar korunması,30 milyona yaklaşan açlık ve yoksulluk sınırında kalan toplumu,özellikle seçim sürecinde kışın kömür vererek,erzak torbalarıyla,yada ellerine tutuşturulan sembolik paralarla nereye kadar doyurabileceksiniz?şimdi bunu bir keresinde yaptınız ama ya sonrası ne olacak gittikçe çığ gibi büyüyen yoksulluğu nasıl aşabileceksiniz?420 milyar dolar,iç ve dış borç varken.

ABD’deki Michigan Üniversitesi ilginç bir araştırma yapmış… Sosyal eşitlik,huzur ortamı, mutsuzluk ve demokrasi gibi kriterler açısından Türkiye’yi 97 ülkenin değerlendirildiği araştırmada dünyanın en mutsuz insanlarının yaşadığı ülkeler arasında,70 sırada göstermiş.Dünyanın en mutlu insanlarının yaşadığı ülke Danimarka ,en mutsuzları da Zimbab ve 70 sırada bulunan Türkiye. Nasıl mutlu olalım ki? Biraz olsun çizmeye çalıştığım karamsar tablo ortada,Yaşanan olaylara bakın!…Ekonomik zorluklar, boğazımızı sıkarken,sayıları her geçen gün artan issizler ordusu,meslek sahibi,Üniversiteli,ve ardında bekleyen emeklilerin çilesi,sorunlarla boğuşan bir mutsuz toplum,ama bunlar kimin umurunda.İmtiyazlı olanların yakınlarının sıkıntı yaşamadığı,gencecik yaşlarına rağmen inanılmaz servet sahibi oldukları,sorgulanamadığı sürece mutlu olmak mı!.
Yapıcı birleştirici olması gereken Başbakan’ın sertlik yanlısı tutumu ipleri iyice geriyor,”14,LUİ” kanun benim diyerek sergilediği tutum gerçekten ürkütücü,bir Başbakana yakışmayan ve dünyada benzeri görülmemiş bir davranış biçimi.”Herkes bu ülkede haddini bilecek”diye talihsiz açıklamalar yapan.Başbakan’ın bu tutumu ipleri iyice geriyor,İktidarın bir çok değerlerden almaya çalıştığı rövanşist duyguları ülkeyi allak bullak ediyor.
” Ergenekon soruşturması” kapsamında emekli general ve amirlerle gazetecilerin,işadamlarının gözaltına alınması yargılanması ülkede tansiyonu daha da yükseltti.Bunların suçları belirtilmeden yargılanmaları devam ediyor,ve devam eden yargılama sürecinden konuşmak istemiyorum,ama toplumun tek güvendiği kurum olarak ayakta kalan TSK ve ” Darbeci paşalar gözaltında ” diye yazıldığı zaman acaba TSK burada ne kadar yıpratılmak istendi?.Hala devam eden yargı sürecinde bunu burada yargılamak değil düşüncem, ama toplumun bundan çok rahatsız olduğu ortada sanırım.
Türkiye’de Hukuk sisteminin ne kadar sağlıklı işlediği gerçeğine de bakmak gerek.1961 Anayasası hakimlerin görevlerinde bağımsız olduklarını, vicdani kanaatlerine göre karar verebileceklerini açık biçimde anlatıyor,ama daha sonra bu vicdani sorumluluk ne kadar kalıcı olarak uygulanıyor acaba? halkın yargıya güveni neden azaldı bunun sorumluları yine siyasi iktidar değil mi? Yinede yargının ve tarafsızlığını koruyan bir hukuk sisteminin kaldığını görmekte güzel aslında yeter ki hükümet yargıda farklı sistem yaratıcılığından vazgeçsin,ve çıkıp beni yargılayın diyecek kadar onurlu bir siyasi sorumluluk içinde olsun bu cesareti gösterebilsin.Yargının her şeye rağmen siyasal baskıdan kurtulması gerek.
Karmaşık toplumsal yapılanmadan bir türlü kurtulamayan ülke.Sistemin bütün katmanlarında,kilit noktalardaki kişilerin sözleri geçiyor. Karmaşık toplum” Tek Adam Tek Parti” toplumu değildir! Bu eski uygarlıklara aittir! Orada kral ölse bile sistem yerine başkasını getirir ve yürür giderdi…karmaşık toplumsal olguda ise kendini değil,çok başarılı bir orkestra gibi,yöneltmek zorunluluğu vardır.Kilit noktalarda olacak insanların niteliği ön plana çıkmaktadır,” Kral ”,sistemin her yerine,
”tebaasından” atarsa, toplum geriler…Modern sistemin bütün katmanları,nitelikli,süreci küresel olarak yönetebilecek insanlara ihtiyaç duyar.Ama ne yazık ki içinde yaşadığımız sistem anlayışı.Modern bir sistemin çağdaş anlamda yerleşmesini istemiyor,buda gelecekteki acı tabloyu apaçık ortaya koyuyor ve bundan da Türk toplumu zarar görüyor.
Konu sadece siyaset- asker ilişkisi de değil. Dünya almış başını gidiyor,böyle bir durumda siyasal ve toplumsal yapıyı korumaya çalışmak çöküşün kendisidir aslında. Çöküşte çok göreceli bir konu olarak ortada kalıyor. (TUİK) işsizlik sayısını her yıl açıklıyor,olumsuzluklar diğer yıllardan farklı değil, sayı daha da artıyor.Alman UDO STEİNBACH ” Türk toplumu uyuşturulmaya alışık bir toplum” derken doğru söylemiş,toplum uyuşturulmaya böyle alıştırılıyor.Türkiye’de her gün 2 bin 940 kişi bu uyuşuklar ordusuna katılıyor doğarak,her gün bir ilçe Nüfusu kadar artıyor ülkenin sayısı,ama yine yarınlarından umutsuz olarak yaşadıkları bir ülkede,keşke doğmasak mı diyecekler kim bilir. Belki de her gün dünyada ölen 300 bin insanın arasında olmak isterlerdi.

Her yıl 440 bin kişi işsizler ordusuna katılıyor.Küresel kriz’in ne kadar önemli sıkıntılar getireceğinin hala farkında değiliz.Sabah programlarında yansıtılan mistisizm bacım edebiyatı yapanların,acılı ağlayan insanları ekrana getirerek göstermenin,anlamsız mistik TV dizilerinin verdiği uyuşukluk, sanat eseri olmayan programların inadına gösterilmesi,ülkede yaşananların bir göstergesi değil mi? ”Diziler halkın afyonu” olmuyor mu burada! bunu 1843 yılında genç bir hegelçi olan Karl Marx ortaya atmıştı.Din halkın afyonu olduğu gibi,Dizilerde bu tür programlarda içi boş diziler halkın afyonudur aslında,ve halkın uyuşuk kalması da birilerinin işine geliyor. Toplum aç ,yoksul ,çaresiz ,ama bu kimsenin umurunda değil, yapılan yerel seçimlerde yaşananlar, ortaya çıkan tablo ortada,siyasi iktidar siyasal kimliğini korumak adına bir çalışma içinde,acı gerçekler toplumdan gizleniyor şimdilik,ama yarın ipler koptuğu zaman bunun bedelini yine halk ödeyecek onların umurunda değil, AKP, hiçbir şeyin farkında değil ve ” entelektüel” kapasitesizliği altında Türkiye eziliyor…. Yada bilinçli bir durum yaratılıyor.Mutsuz ülkenin insanları bu sistemin içinde daha kim bilir neler yaşayıp görecekler,yazık oluyor bu ülkeye,ve işte böylesine çağrışımlar içinde kalan bir Türkiye.Mutsuz ülkenin insanları,yaşadığı her şeyden korkar hale gelen bir toplum,düşünemeyen,düşündüğünü anlatamayan paylaşamayan,konuşamayan bir toplum gerçeği.Ama konuşan tek bir sistemin başı.Başbakan ve AKP gerçeği.ben hala AKP diyorum asla da ”Ak parti demeyeceğim”bunun için bana haddini bil diye başbakan kızsa da, asla bu kararımdan vazgeçmeyeceğim.Bir ülkede demokrasiye sığınarak düşündüğünü söyleyebilen insana,hala ”Haddinizi bileceksiniz” diyebilen bir zihniyet varsa,o ülkede dolaysız,özde bir demokrasi anlayışını yaşıyor olan bir toplum göremezsiniz!.Şimdi her şeye rağmen adını ”Demokratik Açılım”koyarsak, bunun açılımlarının Cumhuriyet Türkiye’sine getireceği yansımalarını hep birlikte bekleyip göreceğiz.Dilerim bundan böyle siyasi iktidar,toplumu daha fazla germez ve Türkiye’nin kazanımları doğrultusunda Atatürk devrimlerine kalıcılık adına kararlar alır,kendi model anlayışından vazgeçer.Türkiye’nin kavgaya değil barışa ve sağduyulu bir toplum kaynaşmasına ihtiyacı var.Yoksa yarın adının ”MİTOZASYON” olan sonu yaşaması kaçınılmaz olur.Bunun ülkeye adının demokratiksel de olsa getireceği yada götüreceği değerleri burada çizmek istemiyorum,zamanı geldiğinde sizlerle paylaşacağım.Yeter ki Türkiye’nin burada tüm Cumhuriyetin kazanımları değerleri tarihsel dokusu bozulmasın.Çıkıp kendi toplumunuza bu gerçekleri anlatma cesareti gösterin.Atatürk’ün dediği gibi”Bilerek veya bilmeyerek yabancı kaynakların ilhamına kapılanlar,bu güçlerin fikirlerine,sözlerine, toplumsal bütünlüğümüzü zaafa düşürecek faaliyetlerde bulunmalarına ortak oluyorlarsa.Vatandaşlar,bu gibileri tanımalı ve onların sözlerine inanmamalılar”.

En önemli açıklaması da ”Şunun bunun teveccühünden kuvvet almaya tenezzül ederseniz, halinizi bilmem,fakat geleceğiniz çürük olur”. Şimdi Türkiye bu gerçeği yaşıyor,ve siyasal sistemi elinde bulunduranların,açılım adını koydukları senaryonun yazılımının neresindeler bunu sonrasını bekliyor.

Prof. Dr. Levent Seçer

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.