LİBYA, BÖLÜNMEYE DOĞRU MU?

ABONE OL
18:58 - 01/10/2020 18:58
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Tunus ve Mısır’da yönetimlere karşı başlayan isyan dalgasının en çok etkilediği ülkelerden biri Libya, diğeri de Bahreyn. Bu iki ülkede günlerdir kanlı iç çatışmalar sürüyor.

Libya’daki katı aşiret yapısı, çatışmaların intikam ateşiyle daha da şiddetlenmesine neden oluyor. Aşiretlerin, Kaddafi yanlıları ve karşıtları olarak saf tutmaları bir bölünmenin işaret fişeği sanki. Yönetim karşıtı aşiretlerin daha çok Bingazi çevresinde yoğunlaşmaları bölünmenin coğrafi sınırlarının oluşmasını da kolaylaştırıyor.

Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki çağdışı yönetimlerin savunulacak yanları yok. Yıllardır katı despotizmle ülkelerini yöneten diktatörlerin, günümüzün çağdaş dünyasında yerleri olamaz. Olağanüstü petrol gelirine karşın yoksullaşan halk ve gittikçe zenginleşen diktatör aileleri var. Hakça bölüşmenin olmadığı yerlerde isyan ateşlerinin yanması doğaldır. Modernleşemeyen, üretim ekonomilerini oluşturamayan bu ülkelerde, ortaçağ kalıntısı sosyal düzenin sapasağlam ayakta durmasına da şaşırmamak gerek. Çağdaş bir toplumsal düzenin kurulamaması, demokratik yönetimlerin oluşturulması önünde en büyük engel. Bu nedenle tüm coğrafyadaki muhalif kıpırdanmaların, güçlü bir demokrasi isteği taşıdığı söylenemez. Bu sosyal düzen bağlamında bir diktatör devrilirken bir başka diktatörün gelmesinin yolu açılır.

Modernleşemeyen ülkelerde derin toplumsal bölünmeler kaçınılmazdır. Aşiret, din, mezhep, etnik köken farklılıkları bölünmenin ana gövdesini oluşturmakta. Uluslaşamayan, ulus devletlerini kuramayan halkların bir arada yaşamaları da zorlaşmakta. Yine sağlam devlet kurumlarının oluşamaması, bir yönetim geleneğinin yaratılmasının önündeki en büyük engel. Bu ülkelerde laik, çağdaş bir eğitim sisteminin olmaması, toplumsal gelişmenin dinamizmini yok ediyor. Geleneklerin, çağdaş yasaların önünde olması ve toplumsal yaşamın tüm alanlarını kontrol etmesi sosyal gelişmeleri engellemekte. Geleneklerin (ki çoğu ilkel bir ortaçağ anlayışından kaynaklanmakta) bu kadar etkin olduğu ülkelerde feodal derebeylerin iktidarda olması da kaçınılmaz.

Bu ülkelerde geleneksel feodal yapıların tasfiye edilememesinde emperyalist ülkelerin önemli bir payı var. Çünkü buraları kontrol etmek, zenginlik kaynaklarını rahatça sömürmek, halkı derin uykulardan uyandırmamak küresel güçlerin işlerine gelmiştir. Bu nedenle de bu çağdışı yönetimleri silahlandırarak güçlendiren de batılı büyük güçler olmuştur. Toplumsal uyanışın olabileceğinden korkan küresel güçler, demokrasi şekerine sarılmış bölünme, parçalanma zehrini bölge halklarına yutturmakta.

Tunus’tan başlayarak bugüne kadar birçok bölge ülkesinde ayaklanmalar, iç çatışmalar oldu. Bunların hiçbirinde antiemperyalist bir nitelik gördük mü? Yüz yıla yakındır bu ülkelerin kanını şerbet gibi emen küresel güçler aleyhinde bir tane söz duyan var mı? Bu coğrafyanın acımasız diktatörlerini el bebek gül bebek tutan, destekleyen, ülkeleri sömürmek için işbirlikçi olarak sahiplenen emperyalistlerle ilgili eylemsel bir tepki ortaya konulabildi mi?

Bölgedeki din, mezhep, aşiret çatışmalarının ortadan kakması ve bölünmelerin önlenmesinin tek çaresi Türkiye modelidir. Atatürk’ün aydınlanma devrimlerini örnek alan bir Ortadoğu, büyük bir şahlanışın da coğrafyası olur. Antiemperyalist karakterli ulus devletler, Ortadoğu’nun kurtuluş reçetesidir.

Küresel güçler; eskiyen, yıpranan, son kullanma tarihi geçen işbirlikçi liderleri değiştiriyor. Yeni sorunlar, bölünmeler yaratarak bölge insanını birbirine düşürüyor, Sonra da kendi yarattıkları sorunları halletmek için taraflarla masaya oturacaklar. Ancak bu sorunları hiçbir zaman da çözülmüyor. Çözülmeyen sorunlar da giderek büyüyüp kangrene dönüyor. Bu durum da küresel güçlerin bu toprakları sömürmesini kolaylaştırıyor.

Bahreyn’deki ayaklanmanın mezhep çatışmasına dönmesi kaygı vericidir. Suudi Arabistan’ın, bu ülkeye müdahalesi ise ateşe benzin dökmektir. Bölgedeki mezhep ayrılıklarını ve çatışmalarını körükleyicidir. Bölünmeleri teşvik eder. İran merkezli bir Şii kuşağın oluşması hızlanır.

BM Güvenlik Konseyinin Libya halkının korunması için “askeri müdahale de dâhil gerekli tüm önlemlerin alınması” kararını onaylaması ise yeni sorunların çıkmasını tetikleyecek. Bu karara BRİÇ ülkeleriyle Almanya’nın destek vermemesi önemlidir. Başta Türkiye olmak üzere tüm bölge ülkeleri, Ortadoğu’daki iç sorunların, dış müdahalelerle çözülmesine karşı çıkmalıdır. BM’nin bu kararıyla bir NATO müdahalesinin yolu açıldı. NATO üyesi olan ülkemizin müdahale kararına ses çıkarmaması affedilemez. Hamasi söylemlerle, yuvarlak laflarla bu durum geçiştirilemez. Bu konuda AKP hükümetini teslimiyetçi tavır göstermesi, Ortadoğu’da sonu gelmez bir savaşın önünü açar. Bölgede yeni bir Irak’ın yaratılmamasına izin verilmemeli. Demokrasi kurulacağı söylenen Irak paramparça. Libya’ya bir dış müdahale, bu ülkeyi böler. ABD’ye ve İsrail’e en çok karşı çıkan Saddam yok edildi, sıra Kaddafi’de.

7 Ağustos 2003 tarihinde Washington Post gazetesinde yayınlanan yazısında eski ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice ne demişti, anımsamakta yarar var. “Yirmi iki ülkenin sınırları ve rejimleri değişecek.” Irak’ta rejim değişti, üçe bölündü. Sudan henüz iki parça. Bahreyn ve Libya eli kulağında. Acaba sırada kimler var?

Adil Hacıömeroğlu

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.