KÜLTÜR VE SANATI UNUTAN TOPLUM…

ABONE OL
18:59 - 01/10/2020 18:59
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Kültür ve sanatsal değerlerin unutulduğu bir ülke var mıdır acaba dünyada, Türkiye’den başka? Bir ülkenin uluslararası saygınlığını yaşaması adına, sanata ve sanatçısına verdiği önemin yanında, sanatı yaşatan ona hayat veren sanatçısına sahip çıkmasının nerede kaldığına baktığımda, sanat adına hala açılım demokrasisi denen modelin içinde sanatın ve sanatçının tıkanıp kaldığını görmek mümkün.2010 Dünya kültürüne başkentlik yapan İstanbul’da, bir yılda yapılanlara baktığımda kalıcı olan ne var diye sordum kendime.
Aynı anda Almanya’da Essen ve Macaristan’da Pecs kentleri de kültür başkenti olarak ödüllendirildi. Ama Türkiye bu iki ülkeden çok geride kaldı. Sadece İstanbul’da Fransız kültür merkezinin yaptığı çalışmalara alkış tutmak gerekir, onun ötesinde yapılanlara baktığımızda, sadece sonuç olarak yansıtılacak kalıcılık noktasında kalan bir çalışmanın olmadığını görmekte üzüyor insanı.

Hollanda’da halk sanat için sokağa dökülüyor. Hollanda’da hükümet sanatın yapılanması adına tasarrufa gitme kararı almasına halk tepki gösteriyor. Hükümetin aldığı ve uygulamak istediği bu kararı geri almasını istiyor. İşte bir ülkede sanat ve sanatçıya gösterilen değer bu bana göre. Bu gün Hollanda’da hükümeti kuran sağ anlayıştaki bir düşünce, ülkede sanat değerlerinin artması ve değişimsel anlayışın ve çağdaş düşüncenin söz sahibi olmasından nasıl rahatsızlık duyuyorlarsa, benim ülkemde de bu anlayışın var olması düşündürücü değil mi?

Ünlü filozof Nietzsche ”Cahil eğitimsiz kültürsüz bir toplum yaratırsanız, yarın özgür bırakılsalar bile, kendisini yönetecek kişileri seçme bilincinden uzakta kalırlar”işte şimdi Hollanda’da olduğu gibi. Türkiye’de de bu anlayışın yerleştiğini unutmamalıyız. Batı’dan hızla uzaklaşan bir Türkiye, şimdi eğitimli kültürlü sanata bağlı kalmış bir toplum olarak nerde kaldığını sorgulaması gerekir. Başbakanın açılım masalını anlatmak için topladığı sözde sanatçıların, yalakalık ve dalkavukluk sanatını çok iyi becerdiğini sanıyorum. Daha sanatın adını anlatamayanların kendilerine sanatçı adını vermeleri, sabah TV kanallarında bacım edebiyatı yapanların, içi boş anlamsız iç karartan dizileri seyretmek için, saatlerdir TV başlında vakit geçiren, yada trajik olayların hayat hikâyelerinin ekrana yansıması noktasında, bunun adına sanat diyenlerin yaşadığı bir ülke manzarası adı Türkiye. Sanırım bu tablo, ülkeyi yöneten kişilerinde işine geliyor.

İstanbul’da gerçekleşen uluslararası nitelikte bir etkinlik vardı,”Avrupa yazarlar parlamentosu toplantısı”.Batı edebiyatıyla bir türlü buluşamayan Türk edebiyatı adın bana göre anlamlı bir çalışmaydı. Nobel ödüllü yazar V.S. Naipul’da bu toplantıya davet edilmişti. Ne oldu da son anda Naipul’un gelişine izin verilmedi?. Geçmişte Naipul’un İslam konusunda yaptığı açıklamalardı, keşke gelseydi de bu açıklamalarının nedenleri sorulsaydı, ya da şimdi nasıl bir düşünce içinde olduğu ve bir başka biçimde neden İslami konuda bir açıklama yapma ihtiyacı duyduğu sorulsaydı. Türkiye’nin bu konuda duyarlı olduğunu tüm dünya biliyor, ama eleştiriyi de anlayışla karşılamak gerekmez miydi. Türkiye’nin dinle siyaset anlayışını bir arada tutmanın, sanata kültürel yansımaya ne kadar zarar verdiğini burada görmek üzüyor beni doğrusu.

Mesela Almanya’da, çağdaş eğitimin, kültür ve sanatın değişimselliğini yaşayamayan bir toplum yaratmanın şimdi kimse farkında bile değil.50 yıldır bu ülkede toplum hala içine tıkanıp kaldığı çarkın içinden çıkamıyor, kendilerini Türk toplumunu temsil ettikleri unvanlarla adlandıranlar, hala kendi imtiyazlı kimliklerinin, tekrar kazanılması adına her türlü oluşumların dışında kalmaktan geri durmuyorlar. Ama bana göre bu toplum adına bir şeyler yapmış olan gerçek kişileri de ödüllendirmekte geç kalıyoruz. Kendileri bu toplum adına çok şey yaptıklarını anlatanlar, yaptıklarını açıklayamayanlar, şimdi kendilerini onursal başkanlık sıfatıyla ödüllendirenler, asıl bu kurumları yaratanlara ödül vermenin sorumluluğunu daha ne zaman anlayacaklar? İşte Almanya’da böyle bir anlayışın zihniyetin hakim olduğu bir kurumsallık mevcut, tüm çağdaş değerlerin toplumla paylaşılmadığı bir anlayış.

Atatürk’ün her zaman söylediği ”Ulusallık ve çağdaşlık”anlayışı, işte temsil ettiğiniz toplumla bunları Batı’nın tüm çağdaş anlayışıyla paylaşmanız gerekiyor. Ama şimdi kim ne derse desin, Batı’dan hızla uzaklaşan bir Türkiye’de kim unutulan çağdaşlığı, ulusal eğitimi ve sanatı düşünecek dersiniz?
Her yıl yapılan Öğretmenler gününün bile, gittikçe ne kadar anlamsızlaştırılmaya çalışıldığı gibi, bu ülkede siz köy Enstitülerini kapatıyorsanız ve hala bununda açıklamasını gerekçeleriyle bu topluma anlatamıyorsanız, ben bu ülkede ne sanatı, ne çağdaşlığı, ne eğitimi, ne de bilimi konuşmanın artık bir yararı olmadığını söylemek isterim.
İşte bunun adı da unutulmuş kültürel ve sanatsal değerlerimiz olarak kalacaktır.

Prof. Dr. Levent Seçer

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.