KAZA MI, CİNAYET Mİ?

ABONE OL
18:58 - 01/10/2020 18:58
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

3 Şubat günü haber kanallarından birini izlerken Ankara’da patlama olduğu alt yazısı geçti. Az sonra ölü ve yaralıların olduğu haberi verildi. Derken patlamanın bir kaza sonucu olduğu bilgisi paylaşıldı. Ankara’da kâğıt üzerinde yetkili kim varsa hepsi kaza yerindeydi ve kazayla ilgili bilerek ya da bilmeyerek konuşuyorlardı. Bu kadar çok kameranın olduğu yerde konuşmamak olmazdı! Özellikle siyasal geleceğini(?) sağlama almak isteyenler için bu bir fırsattı.

Kamuoyunu bilgilendirmek için açıklama yapan kişilerin, ekran başındakilerden daha az bilgiye sahip olduklarını görmek, ülkemizdeki cehaletin ne düzeyde olduğunu anlamak açısından önemli. Ölü sayısı konusunda bile her dakika çelişkili açıklamalar yapıldı yetkililerce. Morga taşınan ölüleri, hastaneye götürülen yararlıları saymaktan aciz kişilerin, devletin sorumlu makamlarını işgal etmeleri anlaşılamaz bir durum.

Birinci patlamanın külleri soğumadan aynı gün içinde ikincisinin haberi geldi Ankara İvedik’ten. İki patlamanın nedeni de aynıydı. Oksijen tüplerinin patlamasından meydana geldikleri açıklandı. On yedi yurttaşımız yaşamını yitirdi bu iki kazada( Yurttaşlarımıza Tanrı’dan rahmet, yakınlarına sabır diliyorum.). Onlarca yurttaşımız da yaralı. (Yazının yazıldığı sırada bir yurttaşımız hâlâ enkaz altındaydı.)

Kazada enkaz altında kalan çalışanları kurtarmak ise tam bir çaresizlik örneği. Başkentte meydana gelen bir kazanın enkazından bile yirmi dört saat içinde insanlarımızı çıkaramıyorsak vay olsun halimize. Kurtarma konusundaki yetersizliğimiz tam gaz sürüyor. Deprem ve sel felaketleriyle maden kazalarında da durum aynı değil mi? Yurttaşımız kaderine terk edilmiyor mu? Sonra da hükümet yetkilileri çıkıp “her şey takdir-i ilahi” demiyorlar mı?

Çağdaş yöneticiler ve toplumlar, olaylardan ders çıkarır. Yurttaşının can güvenliğini sağlamak için elinden geleni yapar. Bu konudaki denetimler zamanında yapılır. İş ve can güvenliği olmayan işyerlerinin çalışmasına izin verilmez. Denetim konusu ülkemizde sadece kâğıt üzerinde yapılan bir şey. Denetleyen dosyaya bakar; “Bunlar, bunlar var mı, var. O zaman işlem tamamdır.” Uygulamada ise her şey fos çıkar. Bazı iş yerlerinde yangın merdiveni bulundurma zorunluluğu var. Bir bakarsınız, merdivenin üstü var, altı yok. Hem de en işlek caddelerde. Buna en iyi örnekse bir Karadenizli yurttaşın yaptığı tahtadan yangın merdiveni. Bu ya bir ironi ya da vurdumduymazlık…

Önlem yok, kurtarma çalışmaları yetersiz. Zaten denetim konusunda kurumlar sorumluluğu birbirlerine atıyorlar. Popülizmin kıskacındaki siyasal iradenin sorumluluk üstlenmek gibi bir tavrı da yok. “Adamın işini görelim, memnun edelim de nasıl olursa olsun.” mantığı bilimsel kuralları, yasal zorunlulukları alt üst ediyor. İnsanımız Allah’a emanet. Zaten işyerlerimizin duvarlarında da aynı şey yazmıyor mu?

Yönetim ve denetim hatalarının yanı sıra eğitimsiz çalışanların durumu ise başka bir acıklı durum. “Hangi iş olursa yaparım.” diyen çaresiz, işsiz, bir dilim ekmeğe muhtaç insanımızın bu hali içler acısı.

Kazanın ateşi soğuduktan sonra RTE ekranlara çıkıp bir takım dinsel yuvarlak sözler ederek her türlü önlemin alındığını, ama yine de kazaların önlenemediğini anlatacak. Hatta bu tür işlerin doğasında kazanın var olduğunu belirtecek. Sonra da ailelere “Dinimize göre kazada ölenler şehittir.” diyerek ve kendilerine her türlü yardımın yapılacağı sözünü vererek konuyu kapatacak.

Kazalarla ilgi soruşturmalar, teknik incelemeler yapılacak, müfettişler görevlendirilecek. Sonuç mu? Sorumluluğu olan tüm yetkililer sorumsuz olacak. Ya bir tüp ya da elektrik kontağı suçlu ilan edilecek.

Kimse de başbakana iş kazalarında neden Avrupa birincisi, dünya üçüncüsü olduğumuzu sormayacak. Tüm Türkiye Mısır’ın kurtarıcılığına soyunan RTE’yi alkışlayacak. Hem de elleri patlayıncaya kadar. Oksijen tüplerinin patlaması önemli mi? Artık, bu tür kazalar sıradanlaştı.

Yıllardır süren ihmaller nedeniyle yurttaşlarımızın göz göre ölüme sürüklenmeleri kaza mı, cinayet mi? Ne demek gerektiğine kamuoyunun karar vermesi gerek.

Kendi insanına değer vermeyen yöneticiler, dünyaya insanlık dersi vermeye kalkışıyorlar. Ne garip değil mi?

Adil Hacıömeroğlu

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.