GEÇMİŞİ ANIMSAMAK

ABONE OL
18:13 - 01/10/2020 18:13
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

GEÇMİŞİ ANIMSAMAK


Açgözlü insanlar doyumsuzdur, sahip olduğu varlığın sınırı yoktur.                                   

Epikur (341-270 M.Ö.)

Türkiye yolunda bazı Romanya ve Bulgaristan köylerinden geçerken köyümü, çocukluğuma anımsarım. Bu köylerde her evin bahçe kapısı dışında duvara dayalı bir oturma bankı vardır.

Geçerken gördüğüm kadarıyla iletişim bankı diyorum. Vakti olan veya bir şey iletmek isteyen komşular oturuyor.
Büyük şehirlerde komşu komşuyu tanımıyor. Aynı apartmanda kapısını boynunda taşıdığı anahtarla açan çocukları görmüyor.
Ben şanslıyım, tatile giderken anahtarımı güvendiğim komşum postaya da bakıyor. Pazar günleri ızgara yapan bir grubumuz var, ama her şeye rağmen çocukluğumu hatırlatan anılar zihnimde bir sinema filmi gibi geçiyor.
Köyde imkânlarımız azdı, zaman zaman mutlu anlar vardı. Ama her şeyden önce huzurluyduk. Bulgur kaynatma, yufka açma, ev temizliği, harman kaldırma ve çamaşır yıkama imece usulü ile yapılırdı.

Okulda yapılan piyes, müsamere akşamları, gezici film gösterileri, radyoda dinlenen müzik ve devamı yarın tiyatro eserleri güncel hayata renk katan değişikliklerdi.

Babam köyde hem eski, hem yeni Türkçe bilen tek okuryazar Muhtar İhtiyar Meclisi üyesi olduğundan, ölen ve doğanları köy kütüğüne yazardı. Bizim Mustafacık köyünde her çocuğun doğum tarihi doğrudur, okula zamanında başlar. Babam önce kendi kızlarını okula gönderip örnek olurdu. Bu nedenle köyümüzde bugün 75 yaşı altında bütün kadınlar da okula gitmiştir. Benim yaşımda tüm akraba kızları yüksek tahsil yapmıştır.

Kapılarımıza anahtar, sonradan kuyularından tuzlu su çıktığı için şehre taşınınca, işçiler Almanya’dan televizyon gibi teknoloji aygıtları getirince, icat edildi.

Kuyulardan helke ile su çekerdik, her evin önünde sebze meyve ürettiği bahçesi vardı.
Mahalle çocukları kız erkek okuldan sonra sokakta oynardı. Para bilmezdik, köye gelen gezgin çerçiciler değişerek mal verirdi. Bulgur, un karşılığında oyuncak alınırdı.

Kadın erkek tarlaya gidilirdi. Kadınlar geç gider eşlerine azık götürür, biraz tarlada birlikte çalışır, çocuklar için eve erken dönerlerdi.

Karanlık olunca Ankara-Adana asfaltından geçen arabaları ışıklarından sayardık.
Anneler pompalı gaz ocağında yemek pişirirlerdi. Köyde küçük yara, hastalık ve çıkık kırıklardan anlayan nine ve dedeler vardı. Çok acil durumlarda doktora, şehre gidilirdi.

Okuldan sonra ev ödevlerini gruplar halinde yapardık. 


Beşinci sınıf bitirme sınavlarında bir müfettiş bu kız ve okumalıdır diyerek babama ve öğretmenime etki yaptı ve beni öğretmen okuluna sınava gönderdi. Bana ilk defa yeni bir elbise dikildi, yoksa ablalarımın küçülen elbise ve ayakkabılarını giyerdim.
Küçük gaz lâmbası ışığında akşam yemeği yenirdi. Bostan beklerdim, kavun karpuz önce bizim tarlada olgunlaşırdı. Eşek üstünde heybede bize iki karpuz, iki kavun kalırdı. Eve gelene kadar komşulara dağıtırdık.
Köyün hocası dedem akşam ezanı okuyunca tarla yoluna gelir, değişirdik görevleri. Hırsızlık olmazdı, bostanı hayvanlara karşı koymak için ben gündüz dedem gece beklerdik.

Cumhuriyet reform yıllarını yaşayan nesil, artık yaprak dökümünde. Anılar beyinde, kalbinde gitmesin düşüncesiyle yazılıyor. Dergi ve gazetelerde anılar dile getiriliyor.

Ramazan ayı nefsi terbiye etme olmalı. Yalnız aç susuz kalarak tahammül etmek değil, edindiklerimize şükretmek olmalı.
Türkiye’de izlenimlerim ise doyumsuzluk para, para her türlü insanî duygu ve değerleri geri itiyor. Alışveriş yerlerinde Ramazan reklâm amaçlı kullanılıyor. Yüz liranın üstünde alışveriş yaptığınız için kasada indirimli ürün hediye ediliyor. Eve gelip kasa fişine bakınca ya aynı fiyat oluyor veya daha pahalı oluyor. 

Komşum Adnan Yanık dün Facebook’ta şöyle bir not koydu. Tek T-şört 3 lira, 3 T-şört 10,40 lira. Yani dikkatli hesap yapmazsa eve gelince şaşırıyor insan. Beklenen turiste eskiden konuk denirdi, şimdi müşteri deniyor.
Neler ve kimler insanı reklâm esiri yapıyor? Bu konuyu bilimsel anlatan bir kitap okuyorum. 

İyi okumalar, hoşça kalın!

İlter Gözkaya-Holzhey                           

Not:
Mutlaka okunmalı, Türkçesi var mı bilmiyorum:
Robert ve Edward Skidelsky, Wie viel ist genug?
Antje Kunstmann Verlag, München 2013
ISBN: 978-3-88897-822-7

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.