CUMHURİYET SİYASET VE SANAT…

ABONE OL
18:58 - 01/10/2020 18:58
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Atatürk cumhuriyetin ilan edileceğini ilk kez 22 Eylül 1923’te Türkiye’de ikdam Gazetesi’ne, Avrupa’da da bir Avusturya Gazetesi’ne açıkladı. Elbette ülkede cumhuriyete muhalif olan isimler vardı.”Nereden çıktı durup dururken şimdi bu?” diyenler de oldu. Ama anlatıldı ve sonunda muhalif olanlarda ikna edildi, Çünkü cumhuriyet Türkiye’nin ilk ve en büyük ‘açılımı’ ydı. Şimdi cumhuriyetin tüm bu kazanımlarından rahatsızlık duyanların hakim oldukları bir düzende, geçmişte hala sıcaklığını yitirmemiş ve ”Artık cumhuriyet anlamını yitirdi”diyen ve Atatürk’ün emanet ettiği çağdaş devrimlere inat. Cumhurbaşkanı bile olup, ülkeyi bu değerlerin ötesine sürüklemeye çalışan bir anlayışın tıkadığı bir Türkiye görmekte, insanı derinden yaralıyor bana göre. Dün olduğu gibi bugün ve yarın da, Atatürk devrimlerinden ve çağdaş değişim anlayışından, hep rahatsız olacaklardır bunu biliyorum. Tıpkı çağdaş insanlık özgürlük anıtına bile ”UCUBE” diyecek kadar tüyler ürpertici sözleri eden bir Başbakanımız var. Dün söylediklerinde bugün bir özeleştiri yaparak değiştiklerini anlatan bir farklılık var mı dersiniz? Parlamenter sisteme alışık bir ülkede, siz şimdide ”bu ülke yarın başkanlık sistemine de alışmalı” derseniz işte burada yanlış yapmış olursunuz. Cumhuriyet başkanlık sistemine ne kadar dayanır acaba?

SİYASETİN SANATA HAKİM OLMASI…
Siz şimdi sanattan, özde dolaysız bir demokrasiden, sanatçıdan, Atatürk ve devrimlerinden, laik düşünce anlayışından çağdaşlıktan neden nefret edersiniz deseniz belki de kendinizi farklı yerlerde bulursunuz. Anayasanın 26’ncı maddesi ”herkesin düşünce anlayışını, sözlü yada yazılı olarak hür biçimde yansıtması, demokrasinin bir gereğidir” der. Başbakan 2007 seçimlerini kazandığı sırada, parti balkonundan tıpkı komin ülkelerinde polit büro yöneticileri gibi yaparak halka yaptığı konuşmada, birlikten kardeşlik ten söz ediyordu. Peki, şimdi ne oldu da düşünceye kilit vuruldu, insanların düşüncelerini yazmaktan konuşmaktan bile korktuğu bir ülke haline geldik. Nasıl olurda bir ülke de, kendini yönetenlerden korkan bir toplum kitlesi halinde yaşayan bir ülke olduk. Bir ülke düşünün ki, kırsal toplum kitlesinin eğitimselliğinin ötesinde oluşan düşünce anlayışına kilit vurarak, duygusal getiriyi alıp, bunu da inançların içinde kullanarak elde edilen başarıyı, halkın kararı diye bunun arkasında kalmaya çalışmak, demokrasinin hangi biçiminde vardır dersiniz? Ama siz buna sonradan ”İleri demokrasi ”adını koyarak gerçekleri kapatmaya çalışmanın da becerisini biliyorsunuz.

ATATÜRK’ÜN CUMHURİYET ANLAYIŞI…
Cumhuriyet rejim demek, demokrasi sistemi ile devlet şekli demektir. Şimdi bu demokrasinin değişiminden başlayacaksınız, inanç İslam demokrasisini getireceksiniz, faşist bir rejim tıkanıklığına ülkenin saptanıp kalması sonucunda doğacak sıkıntıların, bu gün özgürlük ve çağdaş bir demokrasi isteyen özellikle Ortadoğu ülkelerinde, Lübnan, Tunus, Mısır gibi ülkelerde yaşananlara baktığımızda, Türkiye dilerim bu resmi yaşamaz. Kendini Ortadoğu`da kahraman gibi göstermeye çalışmak, ülkeyi Ortadoğu`nun kabile demokrasisine sürüklemek, son derece tehlikelerle dolu uzun bir yoldur, dilerim bu hayalde olanlar, kendi siyasal geleceklerindeki rüyadan vaz geçip, ülkeyi bir tehlikenin içinde bırakmazlar. Çağdaş bir cumhuriyet kurmak, milletin insanca yaşamasını bilmesi. İnsanca yaşamanın neye bağlı olduğunu öğrenmesi demektir. Peki, Türkiye şimdi bu değişimin neresinde? Belki de yarın cumhuriyet kutlamaları da kaldırılır bilinmez. Şimdi 19 Mayıs törenlerinin lüzumsuzluğunu konuşmaya başlayan bir zihniyetin, hızla tüm çağdaş değerlere hakim olduğu bir sistemin içinde bunu da görmek mümkün mü dersiniz?1935 yılında küçük bir kasaba da cumhuriyetin 12 yıl kutlamaları sırasında küçük bir kız öğrencinin ”Atatürk sen bizim kalbimizsin”diye yazarak yürümesi, işte böylesine duyarlı çağdaş bir Türk halkının bunlara izin vermeyeceğini de bilmek, biraz olsun sevindirici bana göre. Atatürk’ün hala yüreklerdeki bu sevgi sıcaklığının var olması anlamlı derim.

SİYASETE TIKANAN TÜRKİYE…
Aklını yitirmiş politikacıların ülkesi demek istemiyorum, ama gelinen noktaya baktığımda korkularım beni sonunda yanıltmayacağını söylüyor. Atatürk’ten, aydınlıktan, sanat ve sanatçı dan dan, özde dolaysız demokrasi den, çağdaşlıktan laik düşünce anlayışından, Atatürk devrimlerin den cumhuriyet ten hoşnut olmamak, ülkeyi İnanç siyasetine teslim kılmak, neredeyse kendisine Sultan, Kral, yada Mesih hatta Atatürk benzetmelerinin hazzıyla, korku toplumu haline getirdiği bir ülke profilini gösteri halinde yansıtmanın verdiği güçle, eleştiriye bile tahammülsüzlük göstermek. İşte asıl tehlikeler bunlardır.”HİTLER” rejimin hala Almanya’da silinmeyen yönleri bana göre. Ben hala cumhuriyet ülkesinde nasıl bir demokrasinin güveni içinde olduğumu bile bilmiyorum. Düşüncelerimi yazarken korkarak yazıyorum, acaba benimde başıma bir gün neler gelecek diye, oysa Başbakan herkes demokratik bir ülkede yaşayacak, düşüncelerini hür biçimde korkmadan anlatacak yazacak diyor, ama sonrasında düşünce adamlarının bilim insanlarının başına gelen sonda ortada. Türkiye şimdi çok zor bir dönemden geçiyor, belki de siyasi tarihinde en zor bir seçim yaşayacak, AKP yeniden çoğunluk kazanırsa ne olacak? Bağımsız yargıya olan güven daha mı azalacak, korku toplumu sendromu daha da artacak mı? AKP, Türkiye’yi nereye sürükleyecek, yoksulluk asıl gerçek yüzüyle ortaya çıkacak mı? Batı’dan koparılan Türkiye, şimdi Ortadoğu`da tüm tarihi kazanımlarıyla kaybolup gidecek mi? kendi siyasal gelecekleri uğruna, sultanlık, başkanlık, yada Arap dünyasının şirin gösterileri resmine bakarak, koca bir ülkeyi olmayacak bir maceraya mı sürükleyecek?

CHP-MHP ve diğer partilerin, kendi içlerinde çekişmelerinden yine bu parti kazançlı çıkacak. Muhalefetin olmadığı bir siyasal tablo yine devam edecek. Masal adı olan demokratik açılım da yine olduğu gibi kalacak, her şey Ortadoğu da lider olmak, Türkiye Arap dünyasının lideri, yani Cemal Abdulnasır olabilmek mi acaba asıl amaç.
Ama cumhuriyetin aydınlığın bilimin önüne ”İslami cumhuriyet ”anlayışını hakim kılmak, şimdi böyle bir süreçte Atatürk ve devrimlerine cumhuriyete sahip çıkmanın önemini unutmamalıyız.
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE.

Prof. Dr. Levent Seçer

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.