CHP’NİN TARİHSEL SORUMLULUKLARI

ABONE OL
18:59 - 01/10/2020 18:59
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

CHP işgal yıllarının umutsuzluğu ve yüzyıllardır süren Ortaçağ karanlığının külleri arasından doğan bir siyasal oluşumdur. Yoksulluğun, cehaletin, umutsuzluğun diz boyu olduğu bir dönemin olumsuz koşullarını değiştiren, Türkiye’yi çağdaş ülkeler arasına sokan büyük bir siyasal dönüşümün, devrimin, halk hareketinin önderidir.

CHP, ülkemizin emperyalist bir işgalden kurtarılması sürecinde yurdun her yerinde ortaya çıkan direniş örgütlerinin Kurtuluş’tan sonraki siyasal birliğini temsil eder. Esaretten, ulusal bağımsızlığa giden süreçte yeşeren ulu bir çınar. Partinin, ulusal bağımsızlığımızın önderi Mustafa Kemal Atatürk tarafından kurulması, işin siyasal sorumluluğunu anlamlı kılar. Ulusu, emperyalist boyunduruktan kurtararak devleti kurmak, siyasal sorumluluğun tarihsel yükümlülüğünü artırmaktadır. Kurtuluş Savaşı sonunda kazandığımız tam bağımsızlık, ulus egemenliğinin göstergesidir. CHP’nin ulusal egemenliği savunup koruması başlıca ödevidir. Çünkü kurucu bir partinin tarihsel sorumluluğu bunu gerektirir. Ulus devlet modeli de CHP’nin ve kurucusu Atatürk’ün düşüncesidir. Ulus devlet anlayışından vazgeçmek, geriye dönüşü olanaksız facialara yol açar. Ulusal devletin ortadan kaldırılması, şimdiden tahmin edemeyeceğimiz birçok bölünmenin fitilini ateşler. Bölünmeler ve bölünmelere yapılacak dış müdahaleler, onulmaz düşmanlıkları ortaya çıkarır. Bu durum yalnızca kendi insanımızı değil, içinde yaşadığımız tüm coğrafyayı rahatsız eder, bunalıma sürükler. Bu nedenle CHP, ulusal egemenliğimizi ve bütünlüğümüzü savunup korurken sadece bizim değil, komşularımızın da güvenliğini, barış içinde yaşamasını güvence altına almakta.

Küresel sermayenin ulus devletleri ortadan kaldırmak için gösterdiği olağanüstü çabaya karşı ülkemizde ve bölgemizde direnecek siyasal güç CHP olmalıdır. Bunu tersi, Türkiye’nin küresel güçlere teslimiyeti anlamındadır ki, bu felakettir.

CHP, sadece emperyalist işgale karşı bir direnişin mi simgesidir? Tabi ki hayır! O, aynı zamanda Ortaçağ taassubuna karşı bir halk hareketinin örgütleyicisidir. Bu yönü ona devrimci bir kimlik kazandırmakta. Bu devrimci anlayışın en büyük eseri de laik cumhuriyettir. Kuruluş dönemini izleyen yıllar, baş döndürücü bir devrim sürecini kapsar. Bu devrimler, ulusun modernleşmesinin itici gücüdür. Feodal gelenekler ve düzene karşı modern, çağdaş bir toplum görüşünü yaşama geçiren CHP’nin bu devrimci geleneğinden çark etmesi yenileşme değil; Ortaçağ anlayışına teslimiyet olur. Bu devrimci kimlik, neoliberal ve ılımlı İslamcı anlayışların yerleşmesi, uygulanması önündeki en büyük engeldir.

CHP’nin amblemi altı okta ifadesini bulan Atatürkçülükten vazgeçmek, CHP’yi liberal bir parti yapar ki buna ülkemizin gereksinimi yoktur. Çünkü mevcut iktidar partisi bu çizgidedir. Aslı dururken suretin bir değeri olmaz.

Eleştiriler, altı oka yöneltilirken en çok hedefe oturtulan ise devletçilik ve laikliktir. Bu iki ilkenin demode olduğu, çağın gerisinde kaldığı savı her geçen gün daha da yükselen seslerle ifade edilmekte. Gerçek böyle midir? Önce devletçiliği ele alalım. 24 Ocak kararları ve onun siyasal simgesi 12 Eylül darbesiyle yerleşen liberal anlayış; sınırsız, kuralsız bir özelleştirmeyle toplumdaki sosyal adaleti ortadan kaldırdığı gibi hızlı bir yoksulaşmanın da nedeni oldu. ”Devlet şunu satar mı, bunu üretir mi?” gibi sorularla halkın büyük emek ve alın teriyle kurup büyüttüğü şirketler özelleştirme adına ortadan kaldırıldı. Üreticiyi destekleyen kuruluşların yok edilmesiyle de ülkemiz üreten değil, tüketen bir toplum durumuna getirildi. Liberalleşme, ülke ekonomimize öyle bir darbe vurdu ki bugün tarımsal ürünlerimizin bile birçoğunu ithal etmek zorunda kalıyoruz. Özellikle bölücü terörün destek bulduğu illerimizde özelleştirmenin oluşturduğu işsizlik ve yoksulluk dikkat çekicidir. Ülkemizdeki yoksulluğun, sosyal adaletsizliğin, üretim yoksunluğunun önlenebilmesi için devletçilikten vazgeçmek değil; aksine üretimin yaygınlaştırılması, artırılması, geliştirilmesi ve planlanması için devlet desteğine gereksinim vardır. Bu nedenle CHP, Batı’dan esen sert liberal rüzgârlara karşı sağlam durmalıdır.

En çok eleştirilen ise laiklik anlayışıdır. İrticacı kesim laikliğe ve dolayısıyla da cumhuriyete, Atatürk’e karşı olan kinlerini ”laiklik” yerine ”laikçilik” diyerek ifade etmekteler. Son zamanlarda bu söyleme liberaller de katıldılar. Ulus devletin de modernleşmenin de asıl dayanağı laikliktir. Bunun ortadan kaldırılması, küresel güçlerin hedefine ulaşmalarını kolaylaştıracaktır. Ayrıca tüm Müslüman ülkeler için önemli bir model olan Türkiye’nin bu özelliğinin yok edilmesi de küresel egemenler için önemli bir amaç. Bugün kamplaşarak bölünmekte olan toplumumuzu bir arada tutan en önemli cumhuriyet ilkesi, bu saldırılardan kurtarılmalı. Bu nedenledir ki laiklik, CHP’nin vazgeçilmezi olmalı.

Atatürk dönemindeki siyasal durumu, bugünün değerleriyle karşılaştırarak ”dâhice(!)” çıkarımlarda bulunan liberal ve irticacı seslerin gürültüsüyle görüş, çizgi değiştirmek CHP’ye yakışmaz. Öncelikle cumhuriyetin kuruluş yılları ve devrimlerin gerçekleştirildiği koşullar iyi bilinmeli. Var olmayan bir şey için birilerini ve kurumları suçlamak art niyetli bir kurnazlıktır. Atatürk dönemi, o zamanki Avrupa ile karşılaştırılmalı, bugünkü ile değil. O zamanki koşullar göz önüne alındığında Türkiye’nin çok kısa bir sürede nerden nereye geldiği anlaşılır. Demokratik uygulamalar konusunda nedeyse Avrupa ülkelerinin tamamından ileride olduğu görülür. İnsanları, kurumları, sistemleri, düşünceleri ve uygulamaları değerlendirirken vicdanlı, tarafsız, akılcı yöntemlere gereksinim vardır. Küçük siyasal çıkarlar için onurlu bir geçmişi, tarihi reddetmek yanlıştır. Bu nedenle bize dayatılmakta olan ılımlı İslamcı ”laiklik(?) anlayışı tuzağına düşmemek gerek.

Bir şeyi yapmanın zor, yıkmanın ise kolay olduğunu hatırdan çıkarmamalı.

CHP’de yenilik gerekli midir? Tabi ki evet! Ama bu temel ilkelerin değiştirilmesiyle tarihsel misyonu inkâr ederek olmamalı. Değişim ve yenileşme yine altı okun içindedir. Çünkü bu oklardan birisi de devrimciliktir. Devrimcilik sürekli devinimdir. CHP’de değişmesi gereken halktan kopuk, kişisel çıkarları, ulusun çıkarlarından üstün tutan anlayıştır. Zaten böyle bir anlayış, CHP ve altı okla bağdaşmaz. Küresel güçler, CHP’ye değişerek liberal olmayı dayatıyor. Bu olumlu yönde bir değişim değil, tersine geriye gidiş olur.

CHP’yi CHP yapan altı okudur, kurucusu Atatürk’tür, ”az zamanda” gerçekleştirdiği büyük cumhuriyet devrimleridir. Bunlar, CHP’nin vazgeçemeyeceği tarihsel sorumluluklarıdır. Rengini, kimliği yitirmiş bir CHP, Atatürk’ün CHP’si olmaz.

Adil Hacıömeroğlu

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.