BİR HAZİN HÜRRİYET

ABONE OL
18:58 - 01/10/2020 18:58
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

  

Satarsın gözlerinin dikkatini, ellerinin nurunu
bir lokma bile tatmadan yoğurursun
bütün nimetlerin hamurunu.
Büyük hürriyetinle çalışırsın el kapısında,
ananı ağlatanı kârun [zengin] etmek hürriyetiyle,
hürsün!
Nazım Hikmet Ran
Yıl 1973, bu adla Hanefi Yeter resim tablosu yapıyor, Mehmet Aksoy fotoğrafları Nazım Hikmet’in 75. yaş günü için çekiyor, derliyor. Tahsin İncirci Çocuk Parası Destanı gibi türküler besteliyor. Yüksel Pazarkaya çevirileri ilk almanca-Türkçe kitaba yazıyor. Üç akademisyen, iki öğrenci ve bir işçi, yani toplam altı kişi Berlin’de ilk işçi derneği olan, Türkiye Akademisyenler ve Sanatçılar Derneği’ni doğuyor.
Kısa zamanda 15 üye ile Tahsin İncirci yönetiminde Batı Avrupa’da ve Türkiye’de ilk İşçi Korosu kuruluyor.
Dört yıl sonra yine ilk olan 35 üye ile folklor ekibi gösterilerini tüm Batı Avrupa şehirlerinde sunuyorlar. Türk kültürünü, müziğini ve danslarını tanıtıyorlar.
Almanya’da 50. yılı logo yarışması haberine yorum yazan okurlar Halife, Esma, Türk Kunta Kinte’lerine şiiri ile yoruma katılan Mustafa Duyar, sizler gibi ben de şaşırıyorum “kutlama” haberlerine. Ve ilk defa Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı, diye bir devlet dairesi olduğunu öğrendim. Yetmiş yıllarında akademisyenler öncülüğünde işçiler turizm ve kültür bakanının yokluğunu hissettirmemeye çalışıyorlardı.
Yukarıda bahsettiğim derneğin kuruluş yılında her sabah iç açıcı portakal rengi giysileri ile sokakları temizleyen genç Türk erkek işçilere selâm verdikten sonra okuluma giriyordum. Okulda karşılaştığım kişiler, her bina bölümünde elleri genç yaşta yıpranmış temizlik yapan 20 – 30 yaşlarında genç Türk kadın işçileri idi. Nöbetçi öğretmen olarak okula ilk gelen bendim. Sokakları ve tuvaletleri temizleyen işçileri gördükçe, at üzerinde Viyana kapılarına dayanan atalarımızı düşünüp, ne durumlara düştük diyordum ve çok üzülüyordum, yorumcuların yazdığı gibi. Aynı zamanda Berlin-Kreuzberg’de yaşlı bir kadın Viyana kapılarından atılan Türkler bugün barış yolu ile Batı Avrupa’yı zapt ettiler, diye kızıyor, gazetede yazıyordu. Dernek Başkanı Mehmet Aksoy 1977 yılında, ilk almanca Türkçe Nazım Hikmet kitabının önsözünde şöyle sesleniyordu:
… Bu çalışmayla amaçladığımız önemli bir nokta daha var: Batı Berlin’de bugün artık bir Türk işçileri gerçeği vardır. Bunu, zaman za­man artan, azalan, belli çevrelerce körüklenen bir yabancı düşmanlığı izlemektedir. Ekonomik kriz olur, işsizlik olur, bunların suçu, yükü belli çevrelerce yabancı işçilerin omuzlarına yıkılmaya çalışılır. Al­man işçisi bir kısım radyo, televizyon programlarıyla, gazete ve der­gilerle bu yönde şartlandırılmaya çalışılır. Bunun sonucu o, yer yer, yabancı işçi arkadaşıyla konuşmaz bile. Özellikle işsizlik krizinden sonra sokaklarda artan yazılar görüyoruz, U-Bahn’larda ‘Türkler Defolun’ sözlerini duyuyoruz. Buna paralel olarak, gerici ve milli­yetçi Türk çevreleri de, Alman düşmanlığını körüklüyorlar. Çeşitli ülkelerden işçilerin bir arada yaşadığı Batı Berlin gibi bir şehirde bu koşullarda, bu tür bir çalışmanın önemi kendiliğinden ortaya çıkar.
Yapıtlarında dil, din, milliyet farkı gözetmeksizin tüm ülkelerin insanlarını yansıtan, onlara hitap eden bir büyük yabancı sanatçıya ilişkin bu girişimin, yerli yabancı tüm Batı Belin’lilere bir araya gelme, konuşma, tartışma ve bir kısım önyargıları atma gibi sıcak ve dostane bir olanak sağlayacağı umudundayız…
Berlin Güzel Sanatlar Akademisi’ni 1977 yılında bitirdikten sonra Mehmet Aksoy, 1990 yılına kadar Berlin’de yaşıyor. Yirmi senede Batı Avrupa ile Türkiye arasında gidip geliyor. Öğrendiklerini yurduna taşımak amacını güdüyor. Yurdunu seven, insanı sever, insanı seven sanatı sever, sözü onun hayat felsefesi olur. Bir resim, bir heykelin yalnız güzel olması yetmez. İnceleyene, bakana bir şeyler anlatması da gerekir. Nazım Hikmet dünya şairi olmasını, sınırları aşmayı elbette çok güzel yazması ile başardı. Ama her şeyden önce acı ıstırap çeken, zulüm gören, sömürülen, baskı altında olan sınıf ve insanlara seslenerek dünya halkına ulaştı.
Bugün en çok kullanılan empati, küreselleşme söz ve eylemi yazmaya o büyük şair başlamıştı. Onu anlasaydık, bugün yaşanan açlık, savaş, çevre ve doğa kirlenmesi böyle kötü durumda olmayacaktı belki. Berlinli sanatçımız Mehmet Aksoy, şimdi Suriye sınırlarında kalan Yayladağ, Kesap kasabasında 1939 yılında doğdu. İlk ve orta öğretimini Yayladağ, Hatay, Tarsus ve Antakya’da yaptı. İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi heykel bölümünü bitirdi. Devlet bursu ile 1970 yılında önce Londra’ya gitti. Kısa bir müddet sonra Berlin’e geldi.
İlk dernek özelliğini taşıyan başkanlığını yaptığı o dernek, araştırmalarıma göre şimdi kayıtta yok. Neden sonraki nesillere devredilmediğini bilmiyorum.
Hem Almanya’da hem Türkiye’de çok sayıda ödüller kazandı.
Bonn, Potsdam, Platz der Einheit ve Berlin Lutherplatz’da heykellerini görmeyenler tekrar dikkatle görüp, incelesin. Kars’ta yaptığı İnsanlık Anıtı ile gündeme gelen heykeltıraş böyle bir olayı daha önce Ankara’da yaşamıştı.
Periler Ülkesi heykeli kaldırıldı. Mahkeme 1994 yılından 2002 yılına kadar devam etti. Türkiye hukuk devleti olduğunu gösterdi. Heykel tekrar yerine kondu.
Kars’taki heykeli yıkılırsa yerine konması çok zor, hatta imkânsız. Zira heykel çok büyük. Bu nedenle yıkılmadan önlem alınmasını candan diliyorum. Berlin’lilerin sanatçılarına sahip çıkacağına bütün kalbimle inanıyorum. Türk basınında sadece kavga, gürültü duydum, ancak alman basınında bitmeyen senfoniyi anladım. Otuz metre yüksekliğinde olan bu heykel geniş alana yayılmış bir proje. İki insan gibi görünen figürler ortasından ayrılmış bir tek insanı teşkil ediyor. Arasındaki aralık duvarı temsil ediyor. Ermenistan’dan görülecek şekilde halkları birleştirecek barışın sembolüdür. Heykele yapılan masrafı düşünenler, orada çalışan işçilere ekmek parası olduğunu düşünmüyorlar.
BİR HAZİN HÜRRİYET
İnsana verilen değer, işçilere verilen değerle ölçülür.
Sevgili okurlarım, Türk işçilerinin Almanya’ya göçlerinin 50. yılını anarken neler yapılması gerektiği çok açık. İş ve sanat yılı yapılmalıydı. Sergiler, işçi koroları bugün çok gelişti, tiyatro, müze ve heykel açılışları yapılmalıydı. Genco Erkal Almanya’ya davet edilmeliydi. Mehmet Aksoy Berlin’de bir heykel daha dikmeliydi. Geç kalındı, 2010 yılında organize olduktan sonra her iki devletten destek istenmeliydi. Türkiye’den Almanya’ya gelen bazı politikacılar Türk toplumuna mesajlarını hep cami ziyaretlerinde iletiyorlar. İman ve ibadet Yaradan ile kul arasındadır. Orada imamlar mesajlarını halkın yarısına, yani erkeklere zaten yapıyorlar. Cami ziyaretleri bazı alman politikacılarda da moda oldu. Dua kutsaldır, cami ziyareti özel hayatın bir parçasıdır, gösterilmemelidir. Politikacıların sesleri bir kültür evi, bir sergi, heykel veya bir okul açılışında duyulmalıdır. Oralarda halkın tamamına, yalnız erkeklere değil, kadınlara ve çocuklara da ulaşırlar. NTV-Televizyon kanalında Mehmet Bey’in dediği gibi, Almanya’da sanata saygı var.
 
BİR HAZİN HÜRRİYET
 
Kars’ta heykelin yıkılma kararı verildiği gün, Mehmet Bey’e Potsdam’dan telefon ettiler. Sanat Dairesi buz ve kardan heykelini korumak için iki kış ayında kaplayabilir miyiz, diye sordu, heykeltıraştan izin istedi.
 
Mehmet Aksoy’un o heykeli uzaydan getirmediğini Kars’ta devlet daireleri anlarlarda, emekler boşa gitmez. Hele hele Türkiye karşıtları kara listeye bir argüman daha koyamazlar.
Hoşça kalın, sanatsız kalmayın!
  
İlter Gözkaya – Holzhey 
Emekli Öğretmen 
Kaynaklar:
Die betrübte Freiheit 1975, Kunstamt Berlin-Kreuzberg
Türkischer Akademiker- und Künstlerverein.
Nazım Hikmet, Elefanten Press Berlin, 2. Auflage 1882
{1. Auflage 1977}
ISBN 3-88520-009-0
Web: www.mehmetaksoy.com

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.