ATATÜRK ‘ Ü SEVMEYENLER

ABONE OL
19:05 - 01/10/2020 19:05
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Atatürk düşmanları ya da Atatürk’ü sevmeyenler genellikle şu gruplardan oluşur. Atatürk’ün halifeliği kaldırıp, Laik Cumhuriyeti getirmesiyle birlikte dini yok ettiğine inanan yobazlar, softalar, gericiler ve sözde aydın Anti Kemalist ikinci Cumhuriyetciler. Onun tüm dünyada vazgeçilmeziğini kabul edemeyenler, Atatürk ve Türkiye’ye hakaret ederek rant, çıkar yada ödül sağlayan idrak özürlüsü aydın romancı, yazar çizer takımı. Türkiye’nin parçalanmasını planlayan (AB) ‘nin sevr hortlakları.
Atatürk’ün yarattığı milli şuur ve Türklük bilincinin sinsi amaçlarına tek engel olduğunu bilen brütüsler. Bunların hepsi akıl ve vicdanları, sinsi niyet ve çıkarlarının tutsağı olmuş toplum virüsleridir.

Dinsel düşüncenin siyasal etkinliğinin yansımalarını, amacının dışında gösterilmesini ilk kez 50 yıl sonra 1970 yılında Erbakan döneminde görmeye başladık. Laiklik ve Atatürk kartşıtı çirkinlikleri bu dönemde görmeye başladı Türkiye. Mısır’da El Ehram gazetesine verilen demeçlerde, Türkiye’de Atatürk din düşmanı gibi gösterilmiş ve tüm dünyadaki islami duyguların yayılmasında bir engeldir denilmiştir. „Bütün din adamlarını kestiği, dini adeta yok ettiği, camileri ahır yaptığını'” anlatılarak kendi vicdanlarını karartıyorlardı. Bütün bu açıklamaları çekinmeden söyeleme cesareti gösteren Erbakan,Yüce Divanda yargılanırken en büyük laik ve Atatürkçü benim diyecek kadar kişilik zaafiyeti gösteriyordu.

İran ve Arap islam ülkeleri de bizim mürteciler gibi laikliğin dinsizlik olduğu, çağdaş devrim ve yasalarla kadınlara sağlanan hakların islamla çeliştiğine inanıyorlar. Türkiye’ye geldiklerinde tıpkı bizdeki dinci liderler gibi Anıtkabir’i bile ziyaret etmek istemiyorlar. Atatür’kü sevmeyenler grubunda yer alan Türkiye’nin sicili bozuk aydınların ise geçtiğimiz 50 yıldır ülkeye yapmadıkları kötülük kalmadı. Bunlar bir zamanlar (Ecevit dahil) Atatürk’ü gardrop devrimcisi olarak niteliyor, hakiki devrimcinin Lenin’in olduğuna inanıyorlardı.

O zamanların Stalinci, Maocu yada Enver hocası eski azılı komünist diktatörlerin amigoları şimdi Atatürk’ü diktatör olarak suçlayan (Anti Kemalist) demokrasi havarisi kesildiler. Atatürk’e inanılmaz resimler vererek onu toplumun gözünde küçültmeye çalıştılar, ama unuttukları çok şey vardı aslında. Bu millet, bu halk, bu toplum, onu yüreğine yerleştirmişti bir kere. Atatürk kendi çağında Avrupa’da yaşayan tek demokrat liderdi (İngiltere Hariç). Avrupa’da demokrasinin sesi yokken
o gerçekleştirdiği demokratik haklar ve kurumlarla Avrupa’ya örnek oluyordu. O dönemlerde Fransa’da Degol,İspanya’da Franko, Yugoslavya’da Tito, İtalya’da Musolini, Almanya’da Hitler, Rusya’da Stalin diğer Avrupa ülkelerinde ise monarşik krallıklar hüküm sürüyordu. İşte o zamanların konmünizm misyonerliğini yapan aydınlar şimdi dinci mürtecilerle birlikte Atatürk kartşıtlığında birleşiyorlar. El birliğiyle onun ilkeleri devrimleri ve çağdaş kazanımlarını bir bir yok ediyorlar. İstanbul Belediye Başkanı olduğu sırada bir gazeteci, Erdoğana „Her odaya Atatürk resmi koyacakmısınız?” dediği zaman, „Fazla resme gerek yok mevcut olanlar yeter” diyen Erdoğan şimdi Başbakan ve The Guardıan gazetesine „Artık Cumhuriyet dönemi bitti” diyen Gül ise Cumhurbaşkanı yani Başkomutan. Oysa, Cumhuriyet dönemi asla bitmedi bitmeyecek bu dönemi karatmaya çalışanlarsa bu emellerine asla sahip oılamayacaklar. Türkiye Cumhuriyeti’nin tek bir Başkomutanı var.O’da MUSTAFA KEMAL ATATÜRK. O’nun ışında bir başkasına Başkomutanım diye sarılmaktansa, istemeyen çekip gitsin açıklaması yapanlara verilecek en duyarlı yanıttır. Şimdi Emperyal güçlerin, ABD’nin ve AB sözcülerinin Atatürk düşmanlığını anlıyorum. Atatürk ve Kemalizmi kendi emelleri için en ciddi engel olarak görüyorlar. Bu amaçla bazı yazarları, yorumcuları, sivil toplum örgütlerini; bilimsel gözüksün diyede akademik ünvanlı kişileri de kullanıyorlar, yöntemler etik olmasada, bir tür ahlaksız teklif gibi gözükse de bütün yollara başvuruyorlar. Gözlemlere araştırmalara dayanarak yılardır yazıyorum. Yabancılar kişisel zaafları olanları kullanırlar,onlarda para, şan, şöhret meraklısı olanlardır, bunları bir şekilde ödüllendirirler. Ayrıca bürokraside kişilik ve bilgi yoksunu kişilerde bu emperyal güçlere teslim olurlar, sonundada hala tartışılan „Mustafa Filmi” ortaya çıkar.

Dinciler, „Türklük bilincinin ümmetciliği gölgelediğine” aydın diye adlandırılan fikir fukaraları ise „Atatürk milliyetciliğinin bile ayrımcılık olduğuna” inanıyorlar. Toplum (vatandaşlık, görgü, bilgi, Türklük ve milli duygulardan yoksun insan yığınları) haline getiriliyor. Bu şekilde devletin üniter yapısı, toplumun kimyası bozuluyor simgeler yozlaşıyor.

Atatürk, akla bilime dayalı çağdaş bir eğitimle, kültür ve görgü düzeyli çağdaş bir toplum yarattı. O’nun döneminde Anadolu kadını, „ Berraklık hicap ve özveriyi”, İstanbul kadını ise „Hanımefendiliği ,zarafeti”, simgeliyordu. Atatürk’ün laik Türkiye’si uygarlığı, uluslararsı düzeyde sanat, bilim, kültür ve devlet adamlarını simgeliyordu. Atatürk düşmanlarının Türkiye’sini ise „Sanat diye sunulan banal sahne soytarılıklarını, imamlaştırılmış devleti, mollalaşmış toplumu, bebek yaşta çocuklara tacizde bulunan meczupları, yargıç, papaz katliamlarını, eşi görülmemiş yolsuzlukları, yağmacılıkları, din tüccarlığını,siyasal tacirliği, ilkelliği simgeliyor.

O’nun resimlerini alıp tozlu mahsenlerde bırakan zihniyet, inatlaşmanın getirdiği siyasal anlayışın getirisinde, okullardan büstlerini indirelim, bulvar ve caddelerdeki isimlerini değiştirelim, diye ortaya koydukları anlayışı acaba gerçekleştirdikleri zaman, hala O’nun adını kendi ülkesinde caddelere veren özde demokrasinin yaşandığı ülkelerdeki bakış, Türkiye’deki mevcut siyasi sisteme yaklaşımı nası olacak acaba? Bunu düşünmek bile istemiyorum. Wiad Street Journal gazetesi,”Türkiye Atatürk’ün kurduğu çağdaş laik sistemden, anlaşılmayan bir modele doğru sürükleniyor” diye çok önemli bir yazı yazmıştı. Buda bana göre ilerde kaçınılmaz sonu hazlrlamakta, adıda MİTOZASYON, adıyla toplumun mutsuz huzursuz ve sıkıntılarla içiçe olduğu zor yılların başlaması demekti. Fiancal Times,”Türkiye’de hükümetle laik kesim arasında her geçen gün artan çatışma,Atatürk değerlerine zarar veriyor”
demişti. Bu çatışma AB’nin Türkiye’ye uzak tavrıyla daha da büyüyeceğini yazmıştı.Ilımlı islamcılar içinde olmak istedikleri modele doğru ülkeyi sürüklemek inadından vazgeçmedikleri sürece, AB’nin (Türkiye’de) kimlik sorgulamasıyla uğraşmayı bırakıp, medeniyetler çatışması slogancılığını bir kenara atması mümkün olmayacak sanırım. Türkiye şimdi 20’nci yüzyılın büyük bölümünü laikliğin siyasal islamla, yani dinle bilimin çatışması kavgasıyla geçirdi. Bu çekişme ülkeye zarar veriyor ve bundanda Türkiye’nin uluslararası alandaki saygınlığı zarar görüyor. Ama bu kimin umurunda onlar sadece tüm laik sistemin varlığından duydukları rahatsızlığın nasıl dışında kalabiliriz bunu düşünüyorlar.

Erdoğan, 21 Ağustos 2001 tarihinde şu sözleri söylüyor: „Laiklik tabi elden gidecek. Tutturmuşlar Laiklik elden gidiyor, diye! Yahu bu millet istedikten sonra laiklik tabii elden gidecek! Sonra nedir bu laiklik allah aşkına? Bu ne menem şey? Hem laik hem müslüman olunmaz, Eğemenlik Allah’ındır, hem müslümanım hemde laikim diyen yanıma gelmesin, laiklik gidecek ümmetcilik gelecek”. İşte bu tüyler ürpeten açıklamayı yapan şimdi Atatürk ülkesinde Başbakan ve birzamanlar AB ‘ye girmeyeceğiz, AB bir Hıristiyanlar kulübüdür diyor ve şimdi umudu kurtuluşu AB’ye girmekte görüyor. Oysa bugün hala inandırıcılığını görmediğim siyasi iktidarın Atatürk değerlerine zaman zaman sığınmanın, içinde olmasınıda akıl erdiremiyorum doğrusu.

O’nu yok etmenin silmenin tüm değerlerinin unutturulmaya çalışıldığı bir sistem anlayışının içinde olmanın, yanında zorda kaldıkları zaman Atatürk diyenlere baktığımda, O’nun huzuruna çıkarken içlerindeki kin ve nefreti görür gibiyim. İşte asıl acı tablo burada ve asıl tehlike burada aslında. Mustafa Kemal gibi dahiler yüz yılda bir gelir. O dahi bir daha gelmeyecek, bunu biliyorum ama onu ikici kez öldürmeye çalışanlar, öldürdükleri kişinin önünde saygı duruşunda bulunurken yüzlerini asmasınlar nasıl olsa gelmeyecek bir daha, devrimlerine, düşüncelerine ,inançlarına, tarihi kişiliğine, fikirlerine,Türkiye sevdasına kurduğu bu büyük ülkenin var olacağına, en güzelide “NE MUTLU TÜRKÜM” diyebilmenin yüceliğne erişebilmenin cesaretini gösterebilseler.

O’nu sevmeyenler bu cesareti gösterebilirler mi acaba? Bunu yapabilmek zor olmasa gerek…

İşte, Atatürk o zaman gözlerini iki kere kırpacaktır, zira o hala Türkiye’yi düşünüyor.

Prof. Dr. Levent Seçer

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.