Madımak`ı Yakan Ateş Sönmedi, Sönmeyecek!

Madımak`ı Yakan Ateş Sönmedi, Sönmeyecek!

ABONE OL
23:47 - 23/06/2025 23:47
Madımak`ı Yakan Ateş Sönmedi, Sönmeyecek!
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

2 Temmuz 1993’te Sivas’ta, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin kara lekelerinden biri işlendi. Pir Sultan Abdal Şenlikleri için Sivas’a gelen sanatçılar, aydınlar, yazarlar ve halk ozanları, kaldıkları Madımak Oteli’nde diri diri yakıldılar. Resmi rakamlara göre 33 aydın, 2 otel çalışanı ve bir saldırgan olmak üzere 36 insan hayatını kaybetti. O gün orada sadece canlar değil, insanlık da yandı. Vicdan yandı. Kardeşlik, barış ve birlikte yaşama umudu da o alevlerin içinde kavruldu.

Bu olay, herhangi bir öfke patlaması değildi. Bu, planlı, örgütlü bir linçti. Günler öncesinden hazırlanan bir saldırıydı. Devletin gözü önünde, güvenlik güçlerinin pasifliğiyle, hatta zaman zaman kışkırtmasıyla gerçekleşti. Camilerde verilen nefret yüklü vaazlar, gazetelerde çıkan provokatif yazılar, meydanlara taşan karanlık bir cehaletin gürültüsüne dönüştü.

Ve o gün Madımak Oteli’nde 33 can, yalnız bırakıldıkları bir devletin gölgesinde, “yakın” diye bağıran bir güruhun ortasında, diri diri yakıldı.

İsim isim hatırlıyoruz.

Yananlar arasında barışa, insanlığa, sanata ve düşünceye ömrünü adamış insanlar vardı. Hepsi Türkiye’nin onuruydu, hepsi bizim kardeşimizdi:

Metin Altıok – Şair. Sözün, inceliğin, acının ve zarafetin şairiydi. Alevi bir aydındı. Yakılarak öldürüldü.
Behçet Aysan – Hekim ve şairdi. İnsanlara şifa dağıtan bir hekim, ruhlara dokunan bir şairdi.
Asım Bezirci – Aydın, eleştirmen, düşünür. Aklın ve mantığın rehberiydi.
Hasret Gültekin – Henüz 22 yaşında, sazı ve sözüyle barışı savunan genç bir sanatçıydı.
Nesimi Çimen – Ozan. Türk halk müziğinin yaşayan hafızasıydı.
Muhlis Akarsu – Ozan. Sesiyle, sazıyla bin yıllık kültürümüzü yaşatıyordu.
Menekşe Kaya – Daha 17 yaşındaydı. Gelecek umuduydu.
Handan Metin – Öğrenciydi. Hayalleriyle birlikte küle döndü.
Serdar Doğan, Huriye Buluş, Gülsüm Karababa, Koray Kaya, İnci Türk, Özlem Şahin, Yasemin Sivrikaya, Yeşim Özkan, Uğur Kaynar, Ahmet Özyurt, Ethem Yücel, Edibe Sulari, Sehergül Ateş, Cengiz Soysal, Burhanettin Akbaş, Serkan Doğan, Belkıs Çakır, Arif Sağlam, Sait Metin, Mehmet Atay, Hakkı Akdeniz, Murat Gökhan, Kenan Kaya, Asaf Koçak, Gülistan Karababa gibi birbirinden değerli insanlar orada can verdi.

Onlar sadece isim değil; bu ülkenin vicdanında hâlâ haykıran birer çığlıktır.

Ve otel çalışanları: Ahmet Öztürk ve Melih Erdoğan. Onlar da görev yaptıkları işyerinde alevlerin arasında kaldılar.

Ve saldırganlardan biri: Muhammed Ali Aydın, kendi kör nefretinin kurbanı oldu.

Bu insanlar sırf Alevi oldukları, farklı düşündükleri, şiir yazdıkları, müzik yaptıkları için hedef alındılar. O gün orada, bir inanç değil, bir nefret ideolojisi hâkimdi. Kalabalığın attığı sloganlar “şeriat”ı çağırıyor, laikliğe ve özgürlüğe lanet okuyordu. Ama daha da kötüsü, devlet izliyordu. Polis kalabalığı izliyordu. İtfaiye seyrediyordu.

Yangın büyüdü. İnsanlık küle döndü.

Katliamdan sonra ne oldu? Ne adalet geldi, ne yüzleşme. Mahkemeler yıllarca sürdü. Sanıkların birçoğu yakalanmadı. Bazıları yurt dışına kaçtı. Bazıları ise siyasi destekle korundu. 2012’de dava zamanaşımıyla kapatıldı. Dönemin Başbakanı ne dedi? “Milletin vicdanında aklandı.” Hayır! Bu milletin vicdanında hâlâ o yangının dumanı tütüyor. Aklanmadı! Unutulmadı!

Madımak Oteli yıllarca lokanta olarak işletildi. Katliamda can verenlerin yakınları, oranın bir “utanç müzesi” olmasını istedi. Ama devlet direndi. Sanki utanmak yasaktı, sanki yüzleşmek tehlikeliydi.

Bugün Madımak hâlâ yanıyor. O ateş, sadece 1993’te Sivas’ta değil; hâlâ adaletin sağlanmadığı her yerde, farklı olana tahammül edilmeyen her şehirde, kimliğinden ötürü hor görülen her yurtta yanıyor. Bu ülke o yangını hâlâ taşıyor.

Ama biz de taşıyoruz onların sesini, şiirini, sazını.

Her 2 Temmuz’da yalnızca anmıyoruz; soruyoruz: Adalet nerede?

Unutmuyoruz: Onlar bizden alınan canlar.
Unutmuyoruz: Bu yangın bizim içimizi de yakıyor.
Unutmuyoruz: Sessiz kalmak, suç ortaklığıdır.
Unutmuyoruz: Madımak’ta bir halkın hafızası yakıldı.

Unutmayacağız. Unutturmayacağız.

Bu ülke, Madımak’ın dumanı içinde boğulurken,
biz küllerden yeni bir adalet, yeni bir vicdan, yeni bir kardeşlik inşa etmek zorundayız.
Çünkü Madımak sadece geçmiş değil; bugündür, gelecektir.
Ve ancak yüzleşirsek bu utancı aşabiliriz.

Madımak yanıyor. Hâlâ.
Ama o ateşi söndürecek olan, bizim susmayan sesimizdir.
O karanlığı yırtacak olan, gerçeği inatla hatırlayan hafızamızdır.
Ve bir gün, o küllerin arasından hakikat yükselecek,
adalet, en çok da orada yeşerecek.
Çünkü biz susmadık, susmayacağız.
Yakanlar unutsun diye değil, yanmasın bir daha diye anlatacağız.
Ta ki bu ülke gerçekten yüzleşene,
ve Madımak bir utançtan çok, bir uyanışın sembolü olana dek.

Inal

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.


HIZLI YORUM YAP