Köy Enstitüleri, bir dönemin simgeleriydi. Toprakla, emekle, üretimle, halkla iç içe geçmiş bir eğitim anlayışını hayata geçiren bu kurumlar, sadece öğretmenler yetiştirmekle kalmadı; köylünün hayatına dokundu, onları eğitti, bilinçlendirdi ve toplumsal bir dönüşümün temellerini attı. Ancak ne yazık ki, 1950’li yıllarda kapatılan Köy Enstitüleri ile birlikte, eğitimde bir devrim, köylerin kalkınmasındaki en önemli adım ve halkın kendi değerleriyle yetişmiş öğretmenlerin mücadelesi kayboldu. Bu kurumlar, köylerin gerçek ihtiyaçlarına cevap veriyordu; çünkü köyler kendi topraklarıyla, hayvanlarıyla, üretimleriyle bağlantı içerisindeydiler. Eğitim, köylünün yaşam biçimini anlamak ve ona uygun çözüm yolları sunmak üzerine inşa edilmişti. Ancak bu değerli miras, siyasetin, çıkarların ve kapitalizmin etkisiyle yok oldu.
Köy Enstitüleri’nin kapanmasının ardından köy okulları da büyük bir darbe aldı. O dönemde köy okulları, halkın gerçek eğitim ihtiyacını karşılayan, köylüye sadece okuma yazma öğretmekle kalmayıp, aynı zamanda tarım, hayvancılık ve el sanatları gibi hayati konularda da bilgi sağlayan merkezlerdi. Bu okullar, bir köyün geleceğini şekillendiren, genç nesillerin toprağa ve emeğe saygı duyarak yetişmelerini sağlayan önemli kurumlardı. Ama ne yazık ki, bu okullar da Köy Enstitüleri’nin kapatılmasıyla birlikte, yalnızca eğitim değil, aynı zamanda köylerin geleneksel yaşam biçimleri de kaybolmaya başladı.
Bugün, köy okulları ve Köy Enstitüleri’nin yokluğu, köylünün hayatını sadece eğitim açısından değil, toplumsal ve ekonomik açıdan da zora soktu. Köydeki tarım ve hayvancılıkla iç içe olan eğitim anlayışı, artık hızla yok oluyor. İnsanlar, köydeki üretimden uzaklaşıyor, büyük şehirlere göç ediyor. Her şey hızla tüketilen, hızla tükettiren bir toplumda dönüşüyor. Köyde yetişen çocuklar, büyük şehirlerdeki fabrikalarda, ofislerde çalışmaya başlıyor. Ancak bu geçişin bedeli, sadece köyün kültürünü ve değerlerini kaybetmek değil, aynı zamanda insanların kendi kimliklerinden, emekten ve toprağa olan bağlılıklarından uzaklaşmaları oldu.
Köy Enstitüleri’nin kapatılmasının ardından, üretim yapmayı değil, köşe dönmeyi öğrenen bir toplum doğdu. Her şey, hızla para kazanma ve kolayca zengin olma arzusuyla şekillendi. Oysa, eski köy okullarında çocuklar, gerçek yaşamın eğitimini alırlardı. Tarım, hayvancılık, el sanatları ve her şeyden önce insanın emeğiyle geçindiği, doğal hayatla uyumlu bir eğitim anlayışı vardı. Bu eğitim, sadece bireyleri değil, tüm toplumu etkileyecek şekilde şekillendiriliyordu. Bugün ise köy okullarının bu tarihi misyonu, kapitalizmin ve endüstriyel sistemin baskılarıyla yok olmuş durumda. Eğitim, artık bir ürün, bir araç haline gelmişken, eski eğitim anlayışının verdiği köylüye özgü değerler kaybolmuş durumda.
Bir zamanlar köylerdeki pazarlar, köylülerin ürünlerini yerel halkla paylaştığı yerlerdi. Ancak bugün, 50 TL’ye hıyar almak, 1000 TL’ye et almak, 550 TL’ye peynir almak sıradan bir durum haline geldi. O zamanlar, köylü toprağından ve emeğinden kazandığıyla geçiniyor, büyük bir zorlukla da olsa hayatta kalmayı başarıyordu. Şimdi ise, köyler, köşe dönme ve hızlı para kazanma arzusu uğruna başka bir yöne evrildi. Bu dönüşüm, hem bireysel hem de toplumsal bir soruna dönüştü. Kapitalizmin etkisiyle, hızlı tüketim ve hızlı üretim arayışları, köylerin ruhunu öldürdü.
Bugün, köy okulları ve köy enstitülerinin yokluğu, sadece eğitim değil, aynı zamanda toplumsal bir boşluk yaratmıştır. Bu köy okulları, eğitimde halkçı bir modelin temellerini atarken, aynı zamanda köylüleri üretime teşvik ediyor, bilinçlendiriyor ve toplumsal dayanışma duygusunu aşılıyordu. O günlerden sonra, köylerin en önemli dayanak noktası olan bu okulların kapanmasıyla birlikte, toplum hızla değişti. Bugün, ne iktidar ne de muhalefet, köy enstitülerinin mirasından bahsediyor. Oysa bu enstitüler, sadece bir eğitim modelinden çok, halkın gücünü ve emeğini ortaya koyan, köylerin kalkınmasında kilit rol oynayan yerlerdi.
Köy enstitülerinin kapanmasıyla, hızla gelişen kapitalist toplum, köylüyü yalnızca tüketici haline getirdi. Toprakla, hayvanla, tarımla iç içe olan köylüler, şehirlere göç etti ve büyük şehirlerdeki fabrikalarda köleleşti. Oysa eski zamanlarda, köy okullarında yetişen çocuklar, sadece bilgiyi değil, doğayı, emeği ve toplumu da anlamışlardı. Bugün bu mirası kaybetmişken, geçmişteki eğitim anlayışına dönmek için hala geç kalmış değiliz. Köy enstitülerinin hatırlanması ve yeniden hayata geçirilmesi, toplumun ruhunu onarmak, köylünün emeğini ve değerini yeniden diriltmek adına atılacak önemli bir adım olabilir.
Bugün meydanlara inen, geçim derdi çeken halkın, gençliğin işsizlikle boğuşanların, enflasyonun pençesinde sıkışanların tek çaresi Köy Enstitüleri’dir. Köy Konseyleri kurulmalı, köylüye üretim teşvik edilmeli ve kooperatifleşerek köylüyü bilinçlendiren eğitimler, Köy Enstitüleri’nde olduğu gibi yeniden hayata geçirilmelidir. Bu adımlar, sadece köylerin kalkınmasını değil, toplumun genel yapısını da iyileştirecek, halkın gücünü yeniden doğaya ve toprağa bağlayacaktır. Bu mirası yaşatmak, toplumun geleceği için atılacak en önemli adımdır.
GÜNCEL
Az önceGÜNCEL
Az önceGÜNCEL
1 saat önceABD
1 saat önceGÜNCEL
2 saat önceALMANYA
2 saat önceALMANYA
2 saat önce
“Bugün meydanlara inen, geçim derdi çeken halkın, gençliğin işsizlikle boğuşanların, enflasyonun pençesinde sıkışanların tek çaresi Köy Enstitüleri’dir. Köy Konseyleri kurulmalı, köylüye üretim teşvik edilmeli ve kooperatifleşerek köylüyü bilinçlendiren eğitimler, Köy Enstitüleri’nde olduğu gibi yeniden hayata geçirilmelidir. Bu adımlar, sadece köylerin kalkınmasını değil, toplumun genel yapısını da iyileştirecek, halkın gücünü yeniden doğaya ve toprağa bağlayacaktır. Bu mirası yaşatmak, toplumun geleceği için atılacak en önemli adımdır.” Okan bey Turkiye’deki kaliteli solcular hala Koy Enstituleri ruyasiyla yasiyorlar. Siz dusunubilen bir insansiniz. Size soylemek istedigin sey: Dunyayi durduramayiz, ama neden yeni bir sistem kurmayi hic kimse dusunemiyor ve tasarliyamiyor?