Şiddet, bir canlının güç kullanarak diğer bir varlığa istek dışı uyguladığı eylemdir.
Bir erkek eşini vurarak, yaralayarak eziyet ederse morarma veya başka şekilde vücutta görülecek iz bırakır.
Gözle görülmeyen baskıyı ölçmek imkânsızdır, ancak tarif etmeye çalışılır.
İşkence gören bir insanın ruhsal kalıntıları tespit edilemez. Bu nedenler fiziksel yaralar iyi olabilir. Ama ruhsal tedavi oldukça uzun sürer.
Ruhsal eziyet çocukluk çağında uygulanmışsa ileriki yıllarda depresyon olarak ortaya çıkabilir.
Mavi Didim Gazetesi Köşe Yazarı Ferhan Ercan’ın Dinsel Şiddet
kitabını henüz okumadım. Ama basından algıladığımıza göre bu konuyla ciddi bir şekilde ilgilenmek gerekir.
Ramazan ayı diye bir toplantıda içecek ikram etmeme eylemi şiddet olarak algılanabilir. Oruç tutmayanı zorlamak hem fiziksel, hem dinsel şiddettir.
Bir eğlence akşamında alkol ikram etmemekte aynı şeydir. İsteyen içsin, isteyen içmesin. Bütün restoranların Ramazan ayında kapatılması uyum zorlamasıdır.
Sahurda davul zurna ile oruç tutmayanları da uyandırmak sosyal şiddettir.
Burada etik davranışlarla karıştırmamak doğrudur. Babam, bilhassa Ramazan ayında eve açıkta bir yiyecek getirmezdi. O zaman her şey gazete kâğıtlarına sarılır, alamayan, satın alma gücü olmayanlara gösteriş yapılmamaya özen gösterilirdi,
gittiğin yerde insanların gözü kör ise, sende bir gözünü kapat, deyimi ile anlatılabilir. Yani herkesin oruç tuttuğu bir ortamda alenen yemek, içmek saygısızlıktır.
Oruç tutmayanlara yemeyi, içmeyi yasak etme dinsel şiddet olarak adlandırılabilir.
Çalışma gücü ve isteği olan bir işçiyi işsiz bırakmak eziyetlerin en korkuncusudur. Bu eziyete dayanamayan görülen şiddete başvuruyor. Gazetelerin üçüncü sayfasında aile içi şiddet çocuğunu, eşini öldürmeye kadar gidiyor.
Piyasa gücü ile devletlerin gelişmekte olan ülkelere uyguladığı küresel şiddet görülmeden giriyor, bulaşıcı hastalık gibi yavaş yavaş dünyaya dağılıyor.
Özel televizyonların yayınladığı reklâmlar izleyiciye zoraki bastırmadır. İzlemeye tövbe etmeye geliyor. Televizyon ve internette tekrar tekrar zorlayan, meydan okuyan reklâmlar medyada görülen asabi şiddettir. Aile plânlaması çocuk sayısı olanaklara uygun olmalıdır. Devlet aileye baskı uygulamamalıdır.
Alman toplumunda iyi tahsil yaptığı, mesleği olduğu halde göçmene iş vermemek ilk bakışta sessizce giren, kangren olan bir baskıdır.
İş vermemeyi örtmek için yanıltıcı tartışmalar ileri sürülür, konu saptırılır. Göçmenlerin uyum sağlayamadığı, iyi Almanca bilmediği yaygarası ile esas hedef, amaç karartılır. Uyum sağlayamaz çığırtkanlığı yapılır.
Bir öğretmenin bir öğrenciyi dini, kültürü, kökeni başka olduğundan dolayı ayırması, onu öteki yapması tahribatı en tehlikeli şiddettir. Öğretmenin gözüne girmek isteyen diğer çocukların daha fazla haksızlık göstereceği aşikârdır.
Görülmez şiddet, insanları yalnızlaştırarak uygulanır. Bazı iktidar güçler yasaklarla korku verir. Sivil kuruluşların, sendika ve dernek çalışmaları devamlı sınırlandırılır.
Piyasa, paranın getirdiği sessiz ayırım, görülen şiddet olana kadar zaman geçer. Yüksek tahsil yapma para ile sınırlandırılır. Yani ancak parası, maddi gücü olan üniversiteye gidebilir.
Sağlık sektöründe görülen şiddet, parası olan tedavi olabilir, olmayan ölüme terkedilir.
Bunun tersine de rastlıyoruz. Komşumun kanser, kötü huy hücresi düşmeyen bir organı kalmamıştı. Öleceğini bile bile kalbine ameliyat ederek sunî pompa takıldı. Amaç doktor veya hastanelerin sigortadan para almasıydı herhalde. Bu gözle görülmeyen şiddet işkencenin ta kendisidir.
Televizyon ve internette tekrar tekrar zorlayan, meydan okuyan reklâmlar medyada görülen asabi şiddettir.
Sessiz, görülmeyen topluma yavaş yavaş bulaşıcı hastalık gibi yayılan şiddeti anlamadan kadına, çocuğa karşı yapılan korkutucu şiddete karşı koymak zordur. Bu nedenle çıbanın başı belirirken önlem almalıdır.
Korku ve baskı ile yalnızlaşmaya başlarken karşı koymak en doğrusudur. Yanlış davranış, haksız paylaşıma karşı anında, yerinde karşı koymak birlikten kuvvet doğar, sözünü hep canlı tutmak elzemdir.
Yine dönüp dolaşıp erken eğitime dönüyoruz. Ailede okulda neden, niçin sorularını sorarak düşünmeyi öğretmek. Bilgisi olmayan neyi düşüneceğini de bilemez. Bir fikirde doğru olduğuna kanaat getirdiği halde korkusundan karşı koyamayan bir insanın çoğunluğa uyması daha kolaydır, bu nedenle tercih çoğunluktan yana olur.
Faşist düşüncenin nasıl uygulanacağı konusunda Dalga kitabında Morton Rhue çok güzel anlatmıştı.
Sınıfında diktatörlüğü anlatmak için uygulama projesi yapan orta dereceli bir okulda bir öğretmen geri dönemedi. Başka olan çoğunluğa katılmayanlar ölüme, cinayete kadar gidildi. En fazla etkilenen çocuklar evde sosyal yetişmeyen, hayır diyemeyen veya ailede hiç ilgi görmeyen öğrencilerdi.
Bu deneme kitabı sinemaya uyarlandı. Sınıfta uymayan terk bir kız öğrenci vardı. Ailesi ileri görüşlü çocuklarını demokratik uyarlama ile yetiştirmişti.
Bu kız çocuğu tek başına mücadele etti. Öğretmeni polis arabası ile götürülürken en son izleyen öğrenciydi. Daha eylemin başında projede ileri gitmemeleri için öğretmenini ve sınıf arkadaşlarını uyarmıştı.
Yerinde zamanında başkaldıran insan, hayır diyebilendir. Başkaldırıyorum, demek ki varım. Albert Camus
Şiddet sinsi sinsi topluma sızmadan eyleme dönüşmeden, çözüm için bir araya gelmek, zamanında diyalog kurmak zor olanı aşmaktır.
Hoşça kalın!
İlter Gözkaya – Holzhey
Emekli Öğretmen