Geleneksel Sporların Can Çekişen Ruhu

Geleneksel Sporların Can Çekişen Ruhu

ABONE OL
00:35 - 01/07/2025 00:35
Geleneksel Sporların Can Çekişen Ruhu
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Bir zamanlar Anadolu’nun çimenlerinde, çayırlarında, köy düğünlerinde, yaylalarda ya da panayırlarda; belki de bir harman yerinde başlayan, kökleri tarihe, kültüre, inanca ve halkın ortak yaşamına dayanan geleneksel sporlarımız artık yalnızca birer sahne dekoru, birer gösteri ögesi haline geldi. At yarışından güreşe, okçuluktan cirite kadar uzanan bu kültürel değerler zinciri, ömrünü tamamlayalı çok oldu. Bugün hâlâ geleneksel spor yapıldığı iddia ediliyor ama yapılan şeyin geçmişle, spor ahlakıyla ya da halkla bir bağının kalmadığını üzülerek izliyoruz.

Yaklaşık 30 yıl önce, geleneksel sporlar halkın belleğinde hâlâ bir karşılık buluyordu. Köylerde gençler güreşe tutuşur, yaşlılar seyirlik değil “ibretlik” izlerdi. Sporcu olmak sadece fiziki güç değil, ahlaki duruş, edepli davranış, yüreklilik, tevazu ve toplumla barışık olmayı gerektirirdi. Bugünse sahada gördüğümüz manzaralar, ne o eski mertliğe, ne halkla olan sıcak bağa, ne de tarihi dokuya uygun. Zira artık geleneksel sporcular, bu işin ruhunu değil; ödülünü, şöhretini ve çoğu zaman siyasi reklamını ön planda tutuyor.

“Geleneksel” Etiketli Gösteri

Bugün Türkiye’nin dört bir yanında geleneksel spor adı altında düzenlenen müsabakalar, organizasyonlar ya da festivaller aslında sadece kâğıt üzerinde gelenekseldir. Gerçekte ise yapay, kimliksiz ve zorlama bir kurgu içinde sunulurlar. Devlet desteği ya da belediye bütçesiyle organize edilen bu etkinlikler, halkın değil, protokolün ilgisini çeker hâle gelmiştir. Sporcunun alnındaki terden çok, yakasındaki rozet önemlidir artık.

Bu sahneler “vıcık vıcık” ilişkilerle doludur. Birbirine ödül kazandıran, birbirinin organizasyonunda jüri olan, her defasında aynı isimlerin döndüğü dar bir çevre içinde dönen bu yapılar, bırakın geleneksel değerleri yaşatmayı, adeta yozlaştırmaktadır. Güreş çayırları siyasetçilerin nutuk kürsüsüne, okçuluk sahaları sponsorların reklam panosuna dönüşmüştür.

Yağlı Güreşin Düşüşü

Bir zamanlar er meydanı denilince akla gelen ilk şey; dürüstlük, yiğitlik, tevazu ve mertlikti. Yağlı güreş sadece bir spor değil, bir kültürdü. Pehlivanlar yalnızca rakibiyle değil, nefsiyledir güreşirdi. O çimenlerin üzerinde yürümek bile saygı gerektirirdi. Ancak bugün yağlı güreşler ne yazık ki bu anlamını yitirmiş durumda. Kırkpınar da dahil olmak üzere birçok büyük organizasyon artık sporun değil, siyasetin ve paranın gölgesinde yapılır hale geldi.

Pehlivanlar bir zamanlar halkın içinden çıkan kahramanlardı. Bugün ise o kahramanlar yerini menajerlerle gezen, sponsor kovalamaktan başka derdi kalmayan, er meydanını sosyal medya sahnesi zanneden kişilere bıraktı. Saha kenarlarında takım elbiseli yöneticilerin, güreş ağalarının, belediye başkanlarının gölgesinde yapılan bu güreşlerde “kim daha iyi güreşti?” değil, “kimin arkası daha sağlam?” sorusu önem kazanmış durumda.

Yağlı güreşte defalarca birinci olan, başpehlivan ilan edilen birçok isim, bu unvanların maneviyatını taşıyamadı. Kırkpınar altın kemeri, artık spor ahlakının değil, ilişkiler ağının simgesi haline geldi. Bazıları siyasete yakınlaştıkça büyüdü, bazıları medya ve sponsorluk ilişkileriyle ön plana çıktı ama hiçbiri “eski ustaların” vakarını taşımadı. Güreşi temsil etmek yerine, kendini pazarlayan birer tanıtım aracına dönüştüler.

Bugün yağlı güreş, tarihi kökleri yaşatmaktan çok, vıcık vıcık ilişkilere ve çıkar bağlantılarına boğulmuş, kimliğini yitirmiş bir gösteriye dönüşmüş durumda. Er meydanı artık halkın değil, protokolün önünde sergilenen yapay bir sahne. Bu da hem güreşin onurunu zedeliyor hem de gençlerin gözünde tüm anlamını yitiriyor.

Kutsiyeti Taşıyamayan Başarılar

Son 20 yılda geleneksel sporlarda defalarca birinci olmuş, çeşitli unvanları toplamış, büyük kalabalıklar önünde alkışlanmış isimler oldu. Ancak bu başarıları taşıyacak vakar, alçakgönüllülük ve ahlaki ağırlık çoğunda bulunamadı. Sporun verdiği manevi yükü, örnek olma sorumluluğunu üstlenemediler. Kimileri medya figürü olmaya çalıştı, kimileri siyasi kampanyalara yedeklenmekte beis görmedi. Unvanlar çoğaldıkça kalite değil, kirlilik arttı.

Bir zamanlar halkın gözünde “başpehlivan” demek yalnızca bilek gücü değil, kişilik bütünlüğü anlamına gelirdi. Bugün o unvan, çoğu zaman kimlerin hangi masalarda yer aldığına göre belirleniyor. Bu yozlaşma sadece bireyleri değil, bütün branşların itibarını çökertiyor.

Sporun Ruhu Yitirildi

Geleneksel sporlar, halkın hayatıyla iç içeydi. Oyunla tören arasında bir yerdeydi. Güreşçiler yalnızca kuvvetini değil, edebini de gösterirdi. Cirite çıkanlar rakibine saygı duyar, attığı her adımda geçmişin sesini taşırdı. Bugünse o sporcular artık “amatör ruh” bile taşımıyor. Çoğu sadece çıkar ve kazanç odaklı bir gösterinin parçası haline geldi.

Ödül büyükse herkes güreşçi; kürsüde fotoğraf verilecekse herkes ata biner olmuş. Yarışmacıların birbirine duyduğu saygı yerini kıskançlığa, dedikoduya ve kurnazlığa bırakmış durumda. Geleneksel sporların temelindeki ahlak, tevazu ve dayanışma kültürü tamamen silinmiş.

Siyasallaşan Alanlar

Son yıllarda geleneksel spor organizasyonlarının siyasi gösterilere dönüşmesi, bu alanlardaki samimiyeti ortadan kaldırdı. Birçok belediye başkanı, milletvekili ya da bakan, geleneksel spor organizasyonlarını halkla yakınlaşmak, propaganda yapmak için kullanıyor. Ortada spor yok, gelenek yok, sadece sahne var. Sporcular ise bu gösteride birer “aksesuar”.

Bu gösteriler, aynı zamanda belediyelerin musluklarını boşa akıttığı, halkın parasını heba ettiği siyasi masraflara dönüşmüş durumda. Milyonlar harcanarak kurulan sahneler, dağıtılan ödüller, şatafatlı açılışlar ve protokol şölenleri; ne spora ne de halka bir katkı sağlıyor. Asıl ihtiyaç olan altyapı, gençlik eğitimi ya da mahalle spor alanları yerine, tabelalık etkinliklere servet gömülüyor. Bu da halkın vergilerinin popülizme kurban edilmesinden başka bir şey değil.

Kim kazanır, kim elenir artık kimsenin umurunda değil. Seyircinin baktığı, hangi protokol konuştu, hangi ekran canlı yayınladı, hangi sponsor daha çok göründü… Bu yapaylık, halkın ilgisini giderek azaltıyor. Çünkü halk gösteriyi değil, sahiciliği sever.

Geçmişin Mirasına İhanet

Geleneksel sporu yaşatmak, sadece organizasyon yapmakla olmaz. O sporu taşıyan dili, ahlakı, kültürü ve halkla bağını da bugüne taşımanız gerekir. Ama şu an yaşadığımız tablo, bu mirasa açık bir ihanettir. Her yıl düzenlenen yüzlerce etkinlik, geçmişle bağ kuramayan yapay ve kişiliksiz organizasyonlara dönüşmüş durumda.

Çayırda dönen dedikodular, masa başı torpiller, ödül peşinde koşan sporcular, halkın gözünde bu işin değerini yitirmiştir. Genç kuşaklar artık bu sporlardan uzak duruyor. Çünkü çimenlerde oynanan bu oyun, eskisi gibi inandırıcı değil.

Ne Yapmalı?

Elbette geçmişi birebir kopyalayamayız. Ama onun ruhunu yaşatabiliriz. Bunun için çıkar çevrelerinin etkisinden kurtulmak, organizasyonları halkın özüne döndürmek, sporcuları da ahlak ve kültür eksenine çekmek gerekir. Çayırlar, reklam değil mertlik kokmalı. Sporcunun alnındaki ter, parayla değil, halkın duasıyla değer bulmalı.

Aksi halde bu sahte “geleneksellik”, çok değil birkaç yıl içinde arşiv görüntüsünden ibaret kalacak. Gerçek güreşi, gerçek sporu, gerçek halkı özleyenlerin artık susmaması gerekiyor.

Inal

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.
Tüm Yorumlar (1)
  • Yunus Uslu

    Evet,Okan bey cok yerinde konustunuz. Maalesef, yarim egitilmis politikacilarimiz ( Butun partiler dahil) yarim pismis fikirleriyle halki birbirine dusurmekten baska bir sey beceremiyorlar. Spordan geleneksel orf ve adetlerimize kadar ve en onemlisi Turk Kulturunun en onemli unsure olan halk egitiminden artik kimse konusmuyor veya hatirlamiyor. Bu kadar dunya miilletlerinde elciliklerimiz, konsolosluklarimiz var. Neden dunyada gorduklerini Turk yetkililere anlatmazlar, anliyamiyorum. Kultur demek bilinenleri nesilden nesile aktarmak yani yasatmak demek.

    Yanıtla
    +0
    -0


HIZLI YORUM YAP