EN “BÜYÜK” ZARAR

ABONE OL
23:26 - 11/03/2023 23:26
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Bir insana en “Büyük Zarar”ı yine kendisi verebilir.

Duyguları ile, yaşam deneyimleri, bilgi ve yetenekleri ile, yetiştiği çevre ve aile özelliklerin… göre düşünmemiz gerektiğinde her yönüyle insan bir bütündür, bir bileşkedir.

Tüm bedensel ve zihinsel, ruhsal özelliklerine dayanarak insan hem kendisinin bir ürünüdür, hem de iç içe geçmiş dünyalar topluluğu gibidir.

Başarıları, özlemleri, hayalleri, hırsları, kin ve öfkeleri, tüm karakter özellikleri ile de birleştirerek kendisini de devamlı, hiç durmadan işler, değiştirir ve yönlendirir.

Çevrenin, içinde bulunduğu toplumun ve kitlenin de etkileri ile yaşamında, düşünce ve duygularında her an az ya da çok değişiklikler olur.

İlk “sanı” insanın kendisini her zaman ve hiç durmadan “geliştireceği”, ilerleyeceği üzerinedir.

Ama bu yalnızca bir istem, bir beklentidir, hep de böyle olmayabilir.

Genel olarak bakıldığında sanki insanın en büyük düşmanı “kendisi”dir.

İnsan kendine hakim olamazsa, yaşamın zorlukları karşısında kendini eğitip, yetiştiremezse, insan ilişkilerinde hep sorunlar yaşar.

Kendi kişilik özelliklerini, zaaflarını, hırslarını, süper egosunu kontrol altına alamayan insan yine “kendinden dolayı” kendine zarar verebilir.

Öz denetimindeki yetersizlikler sonucunda dürüst olmayan tutum ve davranışlara, ilişkilere girebilir.

Elindeki değerleri, varlıkları, dostlarını yitirebilir.

“Tamam, olsun” diyebiliriz, belki…

Sadece kendine zarar verse sorun değil…

En yakınlarına da zarar verebilir, ilişkilerini zora sokar.

Edindiği alışkanlıklar, çevreden edindiği kültürü, durmak bilmeyen hırslar, hep kazanma duygusu… …

Kendi sağlığına, kendi mutluluğuna bile zarar verebilen de yine kendisi olabilir.

Sabitleşmiş fikirler, kenar mahalle kültürü, ego çıkışları, hırslar… insanın kendisine en çok zarar verdiren etkenlerdir.

En büyük zararı bu nedenlerden dolayı insan “kendisine” verir.

Bildiği, gördüğü ve çok iyi anladığı bazı “doğru” ve “yararlı” uygulamalara inatla karşı gelir.

Yanlış ve zararlı “alışkanlıklar” edinir.

Huylarının kötü ve zarar verenlerini bir türlü düzeltmez.

“Öfke” ile yapacağı konuşmalar ve davranışlar, alacağı kararlar bazen telafisi çok zor olan kötü sonuçlara götürebilir.

Kişinin “iyiliğe” yönelmesi durumunda “nefis” (nefs) kendini geri çeker.

Bir süre daha bekler, zayıf kalınca da geri çekilir.

İyiliğe yönelen, aklını doğru kullanabilen kişide nefsin yaptırım gücü iyice zayıflar ve tesirsiz kalır.

Akıl sağlığı ve sağ duyulu davranabilmek çok önemlidir.

Akıl sağlığı beden sağlığını ve de ruh sağlığını yönlendirir.

AKIL ile, sorgulama yoluyla çözebileceği durumlarda bile nefsine esir olarak davrandığında ise yine kötü sonuçlarla karşılaşabilir.

“BEN, BEN” diyerek de “kendini tatmin” etme yoluna girdiği durumlarda çok büyük bir hırs içinde olmuştur artık, bir “savaş kazanacakmış” gibi karşısındakine saldırılarda bulunur ve öylesine bir saldırıda bulunmuş olur ki onun da öfkelenmesine ve de “sınırlarını aşmasına” sebep olur.

Yaşamının ilk dönemlerinden başlayan bir “çıkar” edinme duygusu taşıyorsa ve her bir durumda kendisine çıkar sağlama eğiliminde olup da ilkelerinden vazgeçebiliyor ise sonuç olarak bazı kazanımlar edinmiş olsa bile öz benliği, kişiliği büyük bir zarar görmüş olur.

Bulunduğu çevrede eski saygınlığını, sevilirliğini yitirme durumunda kalır.

Toplumda en çok karşılaşılan durumlardan birisi de siyasetçilerin bazen belli çıkarlar için hiç beklenmeyen oyunların içine girebilmesidir.

Çok yakın tarihimizdeki örnekleri bilenler çoktur.

Çok büyük ümitlerle partisinin en güvenilir ve en övünülen bir bireyi iken, kendisine çok ümitler bağlanılmış iken “birden” kopup giden, başka mecralara yönelen ve hatta kendisine yeni bir parti kuran siyasetçiler var olmuştur.

Ve onlar nasıl oluyorsa, yeniden ve en baştan ortaya çıkıp, örgütlenebilmişler, çevrelerine yeni insanlar edinebilmişler ve ülkenin geleceği için sözler söyleyebilmişler, ümitler verebilmişlerdir.

İnsanın en güzel yapabileceği aslında “kendine hakim” olabilmesidir.

Kendine hakim olmak demek bir anlamda da sakin ve akıl yoluyla davranmak demektir.

Kendine ” söz geçirebilen” kişi insan ilişkilerinde çok daha az sorun yaşar.

İlkeleri olan, kişiliği oturuşmuş, güvenilir ve dürüst bireyler, daldan dala atlamayan siyasetçiler bir ülkenin geleceği için sağlıklı ve huzurlu bir toplum için ne denli önemlidir değil mi…

Yaşam bir bakıma bir savaştır, doğru…

İnsan birçok şey ile savaşmak zorundadır, bu da doğru…

Her bir durumda yaşamdaki o savaşı kazanabilmesi için ise “önce” kendisini çok iyi “tanıması” gerekir, kendini o savaşta en iyi sonucu alabileceği bir biçimde eğitmesi, ilkeli ve kişilikli olabilmesi, kendine söz geçirmesi gerekir.

Doğru yolu bulabilmek, doğru çözümlere ulaşabilmek için “sakince” ve “akıl” yoluyla düşünmelidir, davranabilmelidir.

Zaten bunları anlayıp, yaşamına geçirdiğinde birçok sorunu halledilmiş olacaktır.

Küçük çıkarlar için, ucuz şöhretler için oraya buraya yönelmek, daldan dala atlamak ve de toplumda güvenilirliğini, saygınlığını yitirmek pek mi iyidir…

Huzur dolu bir toplumda, adil ve haktan, hukuktan yana bir devlette, sağlıklı bir ülkede yaşayabilmek, çağdaş uygarlık düzeyine erişebilmek için asla umutlarımızı yitirmemek üzere…

Mutlu ve huzurlu bir yaşamın içinde olmak, insanlarla düzgün ve güzel ilişkilerde bulunmak dileklerimle…

Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 12.03.2023

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.