DOĞU ANADOLU GEZİSİ (Vll): ELAZIĞ/ HARPUT

ABONE OL
20:01 - 11/01/2023 20:01
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Elazığ (Harput)’da yeni bir rehber katıldı ekibe. Cem Kaya. Cem Kaya Malatya Üniversitesi Öğretim Görevlisi. Asıl mesleği Arkeolog. O yöreyi çok iyi tanıyan bir akademisyen. Malatya’ya kadar bizimle olacakmış. Rehberliği severek yaptığı her halinden belli. Arkadaşlarla kısa sürede kaynaştı. Malatya’da bir gün öncesinden işi bittiği halde, ertesi gün otele kadar gelerek bizleri uğurlama nezaketini gösterdi. Kendisine şükranlarımızı sunuyoruz.

Elazığ’da bir de misafirimiz katıldı gruba. Niğmet Balcı. Onu Berlin’den tanıyoruz. Doğu Anadolu turu yapacağımızı öğrenince eskimez dostlarını görmek ve onlarla hasret gidermek için çalıştığı işyerinden kısa süreliğine izin alarak aramıza katıldı. Hakikatli kızdır Niğmet. Gazetecidir. Berlin’de olduğu süre içinde Mocca Dergisi ekibinde çalıştı. Çok güzel çalışmalar yaptık onunla. Niğmet kızımız, Allah seni güzel insanlarla tanıştırsın ve ayağına taş değdirmesin…

Cem Kaya kendisini tanıtarak başladı işe. Önce Tunceli’ye gitmemiz gerekiyormuş. Harput dönüşte ziyaret edilecekmiş. Programa sadık kaldık. Tunceli dönüşü Harput’taydık.

Harput’a girer girmez aracımızı park ettik. İhtiyaç molasından sonra rehberimizin etrafında toplandık. Tunceli’ye gidip gelmek bizleri yormasına rağmen anlatılanları can kulağıyla dinledik: “Harput (Elâzığ), Doğu Anadolu Bölgesi’nde yer alan bir ilimizdir. Deniz seviyesinden yüksekliği 1067 metredir.  Harput; “T Kale” demektir. Tarihi Harput şehrinin, yerleşime elverişli olmaması ve tabiat şartlarının zorluğu nedeniyle, 1834 yılında, Reşid Mehmet Paşa tarafından bugünkü yerine taşınmıştır. İsmi de Ma’muretül-Aziz olarak değiştirilmiştir.

Elazığ’ın tarihi yeni olmakla beraber bölgenin tarihi oldukça eskidir. Bu nedenle Elâzığ tarihini onun menşei sayabileceğimiz Harput’un tarihi ile ele almamız gerekiyor.

Şehrin çekirdeğini Harput oluşturur. Etrafı derin uçurumlarla çevrili bir Kalesi vardır. Harput Kalesi. Kalenin ilk defa milattan önce 2.000 yılında yapıldığı tahmin edilmektedir.  Sonraki dönemlerde kalenin eteklerinde de yerleşme olmuştur. Sonra da yeni oluşan şehrin etrafı tekrar surlarla çevrilmiştir. Ancak parlak bir tarihi geçmişe sahip olan Harput, bugün neredeyse terk edilmiş bir harabe görünümündedir.

Yörenin tarihi, yapılan arkeolojik kazılarla M.Ö 10.000’lere (Paleolitik -Yontma Taş Devri) tarihlenmektedir. Harput, tarihi süreç içinde Bizanslılar ile Sasaniler arasında pinpon topu gibi gidip gidip gelmiştir. Hazreti Ömer döneminde (634-644), Harput ve yöresine Arap akınları başlamıştır. Harput ve çevresi 26 Ağustos 1071 Malazgirt Zaferi’nden sonra Türkler için vatan toprağı haline gelmiştir.

Harput Koleji

19.yüzyılın ikinci yarısında ve 20.yüzyılın başlarında Ermeniler arasında Protestanlığı yaymak amacıyla Amerikan Misyonerleri buraya yerleşmişler ve 1876’da bir kolej açmışlar. Bu kolej, Elâzığ halkı arasında Harput Amerikan Koleji/ Fırat Koleji olarak bilinir.

American Board of Commissioners for Foreign Missions (ABCFM) misyonerlik teşkilatı, 1810’da Amerika’nın Boston eyaletinde kurulmuştur. Bu teşkilat Osmanlı topraklarında 1820’den itibaren faaliyetlerine başlamıştır. Robert Koleji”ni (1863) kuran da aynı misyonerlik teşkilatıdır. Temel eğitim kurumları (eğitim hizmeti) haricinde, kilise (dini hizmet), yetimhane (sosyal hizmet), hastane (sağlık hizmeti) ve matbaa (basın hizmeti) açarak farklı alanlarda faaliyetlerini etkin bir şekilde sürdürmüşlerdir. Halka her alanda nüfuz edebilmişlerdir.

Başlangıçta sadece erkek öğrencilere eğitim veren Ermeni Kolej (1878), daha sonra ayrı bir binada, kız öğrencilere de eğitim vermeye başlamıştır (1881). Osmanlı hükümetinin isteğiyle, Ermeni Koleji ismi 1888’de Fırat Koleji olarak değiştirilmiştir. Kolejin açılması için 180.000 dolardan fazla para harcanmıştır. Bunun 40.000 Doları yerli Ermenilerden toplanmıştır. Kolej 1915 yılına kadar yaklaşık 600 öğrenci mezun etmiştir.

O dönemde Harput’ta Amerikan konsolosluğu da bulunmaktadır. Konsolosluk ve misyonerler aracılığı ile birçok Ermeni vatandaşımız Amerika’ya gönderilmiştir. O dönemlerde Amerikan Koleji’nin haricinde Harput’ta   bir de Fransız Koleji vardır. Bu yapılar günümüze kadar ulaşamamıştır.

  1. Cuinet, XIX. Yüzyılın sonlarına doğru Harput’ta 12.600 Müslüman, 4850 Gregoryen, 1845 Protestan, 252 Katolik ve 453 Ortodoks’un yaşadığını yazar.

Şemseddin Sami ise 2670 ev, 843 dükkân, on cami, on medrese, sekiz kütüphane sekiz kilise on iki han ve doksan hamamın olduğunu kaydeder.

Bugün, kalesi, camileri, türbeleri, tarihi evleri, çeşmeleri, hamamları, diğer tarihi kalıntıları ve piknik alanlarıyla, yerli ve yabancı turistlerin ve hatta yöre halkının en çok ziyaret ettikleri mekân haline gelmiştir Harput.”

Bir taraftan yorgunluk öbür taraftan soğuk. Harput’un hikayesini içimize sindirmemize mani oldu.

Amerika 1776 yılında kurulmuş. Kuruluşundan 100 sene sonra Osmanlı topraklarında kolejler açmaya başlamış. İlk koleji İstanbul’da açmış. Roldschild ailesi finanse etmiş bu koleji. İkinci kolej 1876 da İskenderun’da açılmış. Üçüncü kolej de Harput’ta. Amacı, parçalamak istediği ülkelerdeki etnik yapıyı dini yapıyı, sinir uçlarına dokunarak parçalamak olmuş. Anlaşılan o ki, emeklemeye başlar başlamaz, hedefine kendisinden 477 yıl önce kurulan Osmanlı İmparatorluğunu koymuş. Amerika bugün aynı alışkanlığını devam ettirmektedir. Parçalıyor ve yutuyor. Bazen kılçıkların boğazına takıldığı da oluyor. Her milletin bir eceli olduğunu söyler Yüce Mevla’mız. Amerika’nın devlet oluşunun üzerinden 246 yıl geçmiş. Zirveye doğru yaklaşmış. Büyüklerimiz “zulümle âbâd olanın akıbeti berbat olur demişler.” Bu söz boşuna söylenmiş olamaz…

Akıllarını vahyin emirine teslim etmeyenler, hakikati göremezler, hak ve batılı ayıramazlar. Unutmayalım ki, imtihan olduğumuz bu dünyada, insanlara tek bir soru sorulmaktadır.   Hak’tan yana mısınız, batıldan yana mı?  İnsanlar hür iradeleriyle bu soruya verdikleri cevaba göre hareket ederek, imtihanı ya kazanacaklar ya da kaybedeceklerdir.  “Hak gelince batıl zail olacaktır.”

Kurşunlu Camii

“Harput’ta birçok eser inatla hâlâ varlığını sürdürmektedir. Bunlardan biri ve en önemlisi Harput Kurşunlu Camii’dir. Osmanlı devri camilerinin en güzel örneklerinden biridir. Ulu Cami’ye ait olan ve burada muhafaza edilen ahşap minber 4. Murat tarafından hediye edilmiştir. Ağaç oyma sanatının örneklerinden biridir.

Abanoz ağacından kündekâri tekniği kullanılarak yapılan minber, görülmeye değer eşsiz bir sanat eseridir. Kündekâri; küçük ölçüde ahşap geometrik parçaların birbirine geçmesi ile elde edilen, oymalı, çatmalı, tutkalsız ve çivi kullanmaksızın yapılan ahşap işlerinde kullanılan bir bezeme ve yapım tekniğidir.

Caminin harim kapısı yonca yaprağı şeklindedir. Son cemaat mahalli üç kubbelidir. Kubbelerin üzeri kurşunla kaplıdır. Caminin minaresi eğri bir şekilde durmaktadır. Kimilerine göre kalın gövdeli ve gittikçe daralarak inşa edilen bu minare bilinçli olarak eğri inşa edilmiştir, kimilerine göre ise bir deprem sonrasında minare eğri bir şekle dönüşmüştür.”

Üzülerek söylemem gerekiyor; maalesef caminin iç duvarlarındaki restorasyon o tarihi esere hakarettir. Bilmiyorsan yapmayacaksın. Sorumlu kişiler de yaptırmayacaklar. Ecdat emek vermiş, yapmış, yaptırmış. Torunları da ecdadının bıraktığı mirası hovardaca harcamamalıdır.

Minberin süpürgelik kısmındaki yazıdan, ustasının Kazvinli İsmail oğlu Ebu Sa’id, hattatının da Sa’d Ali olduğu anlaşılıyor. Hicri 582 (M. 1186) yılında yapılmış. Aslında minber, Harput Ulu Camii’ne aitmiş. Güvenlik nedeniyle sonradan Kurşunlu Camii’ne taşınmış. Ulu Camii, Harput’un en önemli ve eski camisiymiş. Bugün, Kurşunlu Camii’nde bulunan minberi, Türk ahşap sanatının şaheserlerinden biriymiş. Minberin iki yanı birbirinden ayrı motiflerle süslenmiş. Kufi yazıları da oldukça dikkat çekicidir. Artukoğulları dönemine ait olan bu cami 1156-1157 yıllarında Fahrettin Karaaslan tarafından yaptırılmış.

Çınar Ağacı

Caminin ilgi çeken diğer özelliği de avlusundaki çınar ağacı. Ağaç, camiyle aynı yaştaymış. Çınar 1.60 çapında gövdeye sahipmiş. Anıt ağaç olarak tescillenip, koruma altına alınmış. Cami avlularına çınar ağacı dikilmesi Osmanlı geleneği imiş. Çınar ağaçları paratoner işlevi görürmüş. Nemi seven kökleri sayesinde, cami duvarlarını nemden korur, yaprakları havadaki tozları tutar, zamanla geniş bir alana yayılan dal ve yaprakları cami cemaati için gölgelik oluştururmuş.

Rüştü Kam

 

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.