DİLİN KEMİĞİ YOK…

ABONE OL
23:00 - 26/02/2023 23:00
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Eski bir deyimdir. Dilin kemiği yok derler. Bu deyimi gelişigüzel konuşan, sözünün nereye gittiğini bilmeyenler için söylerler.

Gün, dilimizi tutma; sözlerimizin nereye gideceğini ve kimleri yaralayabileceğimizi düşünmemizi gerektiren günlerden biri…

Gün, deprem bölgesinden gelen ve ikinci dünya savaşının bombalanmış şehirlerini andıran, yıkıntılar arasında kalmış insanların acısını, sokakta yalınayak ne olduğunu anlamaya çalışan çocukların soğuktan titrediklerini unutturma günü…

Gün, pek çok yakınını yitirmiş; yaşamak için anlamı kalmamış, kurtulduğuna bile sevinemeyen insanımızı normal yaşama döndürme; acılarını hafifletecek tedbirleri alma günü…

Gün, evlatsız ve ailesiz kalmış olanları sarıp kucaklama; anasız-babasız kalmış çocuklara kol kanat gerip, onlara aile olma zamanı…

***

Gün, dilimizle birbirimizi yaralama, acılar üzerinden politika yapma, insanları oy hesapları ile birbirinden ayrı tutma, sevgisiz ve ilgisiz bırakma günü değil.

Gün, deprem bölgelerine yapılan gezilerde çekilen fotoğraflarda siyasi frikik verilecek günler değil.

Yardımların içten, ziyaretlerin oy avcılığı için değil; insan olduğumuzun göstergesi olarak yapıldığı günler olmalı.

Elbette eksikler, yanlışlar, densiz ifadeler, yanlış paylaşımlar olacaktır.  Bunları görmezden değil, yapanları uyararak düzeltme talebinde bulunarak, bizi birleştiren sevgi harcını kullanarak yapmak, yarınlar için yapmalıyız.

Türk halkı her zaman bu gibi olaylarda birbirini kucaklamayı, yardımlaşmayı, lokmasını bölüşmeyi bilmiş, dayanışma özelliğini sergilemekten kaçınmamıştır.

Bugün hiç ummadığımız yerden gelen baskın yıkımlar, yarın farklı bölgelerde de gerçekleşebilir.  Bu nedenle hazırlıklı olmak, gerekli tedbirleri almak ve yaşamımızı düzenlemek, depreme dayanıklı ve altında kalmayacağımız yapılar inşa etmek zorundayız.

***

Türk insanının zaman içinde alıştığı kurumlar vardır. Hatta öylesine ki bu kurumlar yüz yıllık alışkanlıklar haline gelmiştir ve ilkokullarda temsil edilmişler, üyeleri gönüllü olarak çalışmışlardır.

Kızılay, Yeşilay, Çocuk Esirgeme, İzcilik, Sivil Savunma gibi… Hepsi görevlerini bilirler, öğretirler ve zamanı geldiğinde uygularlar.  Herkes seve, seve yardım eder.

Eğer böylesine köklü kurumları yenilik yapma sevdası ile yok eder, onları başkalaştırırsanız bünyenin ret etmesi kaçınılmazdır.

Depremde, Yangında, Sel felaketinde Kızılay hemen en yakın yerdeki yerel depolarından çadırını, aş ocağını sevk eder. Doktoru, hemşiresi, gönüllü imkanları ile felaket bölgesinde her hangi bir emir beklemeden yerini alır ve müdahale ederdi.

Çocuk esirgeme kurumu çocukları korumaya alır, İzcilik, Sivil savunma birimleri çadırların kurulmasına yaralıların kurtarılmasına yardım ederlerdi. Bölgedeki askeri birlikler hem güvenlik hem de enkaz kaldırma veya yangın söndürme, yaralıların tahliyesi gibi işleri üstlenirlerdi.  Siz kurumları ne kadar yenileseniz, profesyonelleştirdik, eğittik derseniz deyin, bu kurumları halka kabul ettiremediğiniz sürece başarılı olamazsınız.

Görülüyor ki, Türk halkının alıştığı düzenin dışındaki kurumlar incelenmek zorundadır.

Herkesin işi çok ve zor.

Türkiye’nin neresinde yeni bir depremin olacağını bilemiyoruz. Sadece bilim adamlarının ön görüleri ve uyarıları var.

O zaman hemen harekete geçmek ve önlemleri almaya başlamak zorundayız.

Siyaset yaparak vaki kaybetmemeliyiz.

Vatandaş samimi ve gerçek hizmet bekliyor.

Kemiği olmayan dillerin konuşma ve hakaretlerini değil.

Taner TÜMERDİRİM

[email protected]

 

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.