DEİZM KUR’AN İLE SAVUNULABİLİR Mİ? (ll)

06.02.2023 00:06

Deizm Kur’an ile savunulamaz. Ancak Kur’an’daki bazı ayetler ve kavramlar bahane edilerek deizme yol verilebilir. Kadının dövülmesi (Nisa 34), tek bir kadının kadının şahitliğinin kabul edilmemesi (Bakara 282), kadının mirastan eşit pay alamayışı (Nisa 11-12), kadının boşama hakkının olmaması (Bakara 226-241), Kur’an’ın kadının cariye olarak kullanılmasına sessiz kalışı (Nisa 3,24,25), köleliğin kaldırılmaması (Rum 28, Müslim, İman 123-124, El-Mebsut; Cilt:16, Sayfa: 208.)….gibi ayetler Kur’an’ın erkek egemen bir kitap olduğu savını güçlendirmektedir dolayısıyla tarafsızlığına gölge düşmektedir.

Hadislere bakıldığı zaman ise ortaya başka bir facia çıkmaktadır. Kur’an gibi, peygamberimiz de erkeği öncelemiş, kadını erkeğin kölesi haline getirmiştir. Dolayısıyla, Peygamberimiz de güvenilmez bir konuma düşmüştür. Sunacağım bazı örneklerle konu daha iyi anlaşılacaktır:

*“Kocasının vücudu irinle kaplı olsa da kadın tüm irini diliyle yalayarak temizlese, kocasının hakkını yine de ödemiş olmaz. “ (Bu hadis rivayeti, Taberani, Ahmed b. Hanbel, Bezzar ve daha başka kaynaklarda yer almıştır. (Misal olarak bk. İbn Hanbel, h. no: 12614)

*Eğer bir kimsenin bir kimseye secde etmesini emretseydim, erkeklerin kadınlar üzerinde olan haklarından dolayı kadınların erkeklere secde etmelerini emrederdim. (Tirmizi, Rada, 10/1159; Ebu Davud, Nikah 40/2140 Ahmed b. Hanbel, Müsned VI, 76; İbn Mace, Nikah 4/1852)

*Namazı bozan şeyler siyah/kara köpek, eşek, domuz ve kadındır. (Sahih-i Müslim, Salât 265; Tirmizî Salât 253/338 Ebu Davud, Salât, 110/720)

Hatırlanacağı üzre, Deizmin ortaya çıkış sebebi, güvensizlikti. Hristiyanlar dinlerine güvenmiyorlardı. Hristiyan din adamları kutsal kitaplarını manipüle ederek halka anlatıyordu. Günah çıkarıyorlardı, cenneti parselleyip arsa olarak satıyorlardı.

Yukarıda yazdığım ayetler ve hadisler de bugünün Müslümanlarına bilhassa gençlerine aynı gerekçeyle güven vermiyor. Müslüman genç, Alman arkadaşına dinini göğsünü gere gere anlatamıyor. “Benim dinim son dindir ve güzel bir dindir “diyemiyor. Mesela, “Benim dinim erkeğe kadını dövme yetkisi verir, kadına mirastan eksik pay verir, hem de iki kadın bir erkek yerine geçer, erkeğe eşini istediği zaman tek başına boşama yetkisi verir…“dese, Nasıl diyecek? Övünülecek şeyler değil bunlar. Alman böyle bir dine gülüp geçecek. Kendi dininden vazgeçip böyle bir dine geçmek için Almanın bir sebebi olmayacak. Bu ve benzeri ayet ve hadislerden dolayı genç dinini sahiplenemiyor, diniyle övünemiyor. Bir de Müslüman bir anne ve babadan doğmaktan ve Müslüman bir çevrede yetişmekten başka diniyle alakası olmayan gençler var. Onlar da rüzgârın önündeki yaprak gibi her tarafa savrulabiliyorlar. Onlar da dinlerine güvenmiyorlar. Onlar da dinlerine Almanın gülüp geçtiği gibi gülüp geçiyorlar. O mahalle baskısı dediğimiz gizli el de olmasa belki de dinlerinden tamamen vazgeçecekler.

Şimdi de bazı kavramları gözden geçirelim. Deistin elini güçlendiren kavramlar nelerdir onlara bakalım: Haniflik, Sâbiîlik ve İman-Amel İlişkisi Önce Sâbiîlik. Bu kavram hakkında bize kadar gelen rivayetler şöyle:

“Bir dinden çıkıp başka bir dine geçenler”,

“Ne Yahudi ne Hıristiyan olup herhangi bir dinin sahibi olmayanlar”,

“Yahudiler ile Mecusilerin arasında bir konumda durup, herhangi bir dine sahip olmayanlar”,

“Musul civarında yaşayıp, “Allah’tan başka tanrı olmadığına” inandığı halde ne bir kitabı ne bir peygamberleri ne de bir dini olanlar”,

“Meleklere tapınan, kıbleye doğru namazlarını kılan, Zebur okuyan, kitap ehli bir grup olarak bilinenler.”

” İnsanlığın ikinci babası sayılan Hz. Nuh’un dininin takipçileri olduğu bilinenler”, “Yıldızlara tapan bir grup olduğu iddia edilenler.”

“Hz. Yahya’nın takipçileri, Zebur okuyanlar.”

“Peygamberlikten önce putlara tapınan kavimleri hususunda şüpheye kapılıp da kendileri için razı olacakları bir inancı araştıran ve sonunda tevhid inancına ulaşan müşrik Araplardan olanlar.”

Bu açıklamalar, Sâbiîler hakkında bize kesin ve doğru bilgi verememektedir. Hac Suresinin 17. Âyetinde, Sâbiîler, Me­cûsîlerden ayrılmıştır. Onlar Müşrik değillerdir. Bakara ve Mâide sû­relerinde de Sâbiîler Allah'a inanan ve sâlih amel işleyen cennetlikler arasında sayıldığına gö­re bunlar meleklere, ya da yıldızlara tapan müşrik bir kavim de olamazlar. Kur’ân, Allah’tan başka bir varlığa tapan kimseleri, –taptıkları peygamber de olsa, melek de olsa, yıldızlar da olsa- müşrik saymaktadır.

Kur’an Sâbiîleri Ehl-i Kitâp ile birlikte zikrettiğine göre, onların da Ehl-i Kitâp gibi bir inanca sahip olmaları gerekir.

Yukarıda Sâbiîlerle ilgili yapılan açıklamalar tefsir kitaplarında yapılan açıklamalardır, siyer kitaplarında yapılan açıklamalardır, İslâm Ansiklopedilerinde yapılan açıklamalardır, Fıkıh kitaplarında yapılan açıklamalardır, Kur’an meallerinde parantez içine konan açıklamalardır, Mezhepler tarihi kitaplarında yapılan açıklamalardır.

Tefsir sahibi Elmalı Yazır da Sâbiîleri yıldıza tapanlar olarak açıklamıştır. Yani Müşrik olarak.

Allah şirki şiddetli bir şekilde yasaklarken, müşrik olan Sâbiîlere niçin kurtuluş vaad etsin?

Eğer böyle düşünülüyorsa, gençlerin deist olmalarında bir sakınca olmaması gerekir. Çünki Allah deizme kapıyı bizzat kendisi aralamıştır.

Sâbiîler

*“Şüphe yok ki, iman edenler, Yahudiler, Hristiyanlar ve Sâbiîler, bunlardan her kim Allah'a ve ahiret gününe gerçekten iman eder ve salih amel işlerse elbette Rabb’leri katında bunların ecirleri vardır, bunlara bir korku yoktur, onlar mahzun da olacak değillerdir. “ (Bakara 62 EHY)

*“Muhakkak ki inananlar, Yahudiler, Sâbiîler ve Hristiyanlardan kim Allah'a ve ahiret gününe iman eder ve güzel amel işlerse, onlar için bir korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır. “(Maide 69 EHY)

*“Şüphesiz o iman edenler, Yahudi olanlar, Sâbiîler (yıldıza tapanlar), Hristiyanlar, ateşe tapanlar ve (Allah'a) eş koşanlar (yok mu?) Allah, kıyamet günü bunların arasını şüphesiz ayıracaktır. Çünkü Allah her şeyi hakkıyla görüp bilendir. “ (Hac 17 EHY)

Sâbiîlik, Yahudilik ve Hristiyanlığa nazaran oldukça tartışmalı bir kavramdır. Bu ayetlerde, Sâbiîlerin kimler olduğu tam olarak belli değildir. Belli olan Ehl-ikitap gibi onların da kurtuluşa erecek olanlardan olduğudur. Eğer Sâbiîler o gün var olmasaydı ve Arap toplumu tarafından bunların kim oldukları bilinmeseydi, Kur’an onları Ehl-i Kitap’ın zikredildiği ayetlerin içinde zikretmezdi. Madem ki zikretmiştir ozaman onlar o toplumun yabancısı değildirler.

Bu kadar bilinmezle bir bilinen tanımlanabilir mi? Elbette tanımlanamaz. Tanımlanamamış da zaten.

Hanifler

Hanif, İslamiyetten önce Allah'ın tekliğine ve birliğine inanan. Eski ve kötü huylarından vazgeçip doğruluğa-doğru yola yönelen kimse demektir.

“Hanif, eğriliği bırakıp, dosdoğru giden demektir. Haniflik, İbrahim'in milletine isim olmuştur ki; başka dinlerden, batıl inançlardan kaçıp yalnız bir olan Allah'a eğilen " Müvahhid" demektir.” (Okyanus, Mütercim Asım Efendi, Hanef ve Hanîf maddeleri; Hak Dini, Kur'ân Dili, Elmalılı Hamdi Yazır, VI, 3821).

Sâbiîler ile ilgi olarak yaptığımız tespitleri Hanifler için de yapabiliriz; “Peygamberlikten önce putlara tapınan kavimleri hususunda, şüpheye kapılıp da kendileri için razı olacakları bir inancı araştıran ve sonunda tevhid inancına ulaşan müşrik Araplardır.”

Hanîfler; cansız, dilsiz, hiçbir şeye gücü yetmeyen putların önünde eğilmeyi, onlara yalvarmayı çirkin sayan, gururlarına yediremeyen kimselerdir, Araplardır.

Varaka bin Nevfel, Abdullâh bin Cahş, Osman bin Huveyris, Zeyd bin Amr, Kuss bin Sâide gibi zâtlar, hanîflerden bâzılarıdır.

Bu kadar açıklamadan sonra, geldiğimiz noktada Haniflik= Sâbiîlik diyebiliriz. Bu görüş Prof.Dr. Mustafa Öztürk’ün görüşüdür. Yukarıda serdedilen görüşlerden daha isabetlidir. Diyor ki Öztürk:

“İslam öncesinde bu terimler kesinlikle tevhidî bir muhtevaya sahipti ve günahtan, dünyevî zevklerden ve bütün şüpheli inançlardan, özellikle de puta tapıcılıktan uzak duran bir insanı tanımlamak için kullanılırdı. Bu anlamda Hz. Muhammed'e, Hz. İbrahim‘e, Hz.Ömer'e ve birçok Mekkeliye Sâbiî denirdi, Hanif denirdi. Sabiî de Hanif de aynı anlamda kullanılırdı. “(Prof. Dr. Mustafa Öztürk. Özel röportaj)

Bu açıklamadan sonra Hanîf ve Sâbii’nin, haksızlığa, zulme ve şirke başkaldıran insanlar ve o insanların meydana getirdiği topluluklar olduğunu anlıyoruz. Hz. İbrâhim putperestlere meydan okuyan bir yiğittir. Ancak daha vahiy almamıştır, peygamber değildir. Bu meydan okuyuşuyla tevhid dininin sembolü olmuştur. Sâbiî ve Hanif kavramları bu anlamda tevhide, dosdoğru dine bağlı olan anlamında kullanılagelmiştir. Kur’an’ın bahsettiği Sabiiler ve Hanifler bunlar olmalıdır. Aşağıda mealleri yazılı olan ayetlerden anlaşılan mana da yapılan tanıma uygun düşmektedir:

*“ Yönünü hanif olarak dine çevir, sakın müşriklerden olma! (10/Yûnus 105 YNÖ)

* “ Daha sonra sana şunu vahyettik: Bir hanîf olarak İbrahim'in milletine uy! O, müşriklerden değildi…“ (16/Nahl 123 YNÖ)

* “ İbrahim'le, beraberinde olanlarda sizin için çok güzel bir örnek vardır. Hani, onlar toplumlarına şöyle demişlerdi: "Biz sizden de Allah dışındaki kulluk ettiklerinizden de uzağız. Sizi tanımıyoruz. Sizinle bizim aramızda, siz Allah'a, yalnız Allah'a inanıncaya kadar, sürekli düşmanlık ve nefret olacaktır." Ancak İbrahim babasına şöyle demişti: "Senin için hep af dileyeceğim ama Allah'tan sana gelecek şeyi geri çevirme gücüm yoktur. Ey Rabbimiz! Yalnız sana güveniyoruz, yalnız sana yöneliyoruz! Dönüş yalnız sanadır!" (60/Mümtehine, 4 YNÖ)

* “ O halde sen yüzünü, bir hanîf olarak dine, Allah'ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata çevir. Allah'ın yaratışında değiştirme olamaz. Doğru ve eskimez din işte budur. Fakat insanların çokları bilmiyorlar.“ (30/Rûm 30 YNÖ)

* “Yalnızca Allah’a (cc) ibadet ve hiçbir şeyi O’na ortak koşmama manasında olan tevhid/İslam, her insanın fıtratına yerleştirilmiş bir bilgi ve eğilimdir. Her insan, bu fıtrat üzere dünyaya gelmektedir. İnsanlardan kimisi fıtratında var olan delillerin peşine düşüp, hiçbir peygamberin olmadığı zamanlarda dahi tevhid üzere Allah'a (cc) kulluk edebilmektedir. Zeyd b. Amr b. Nufeyl gibi.“ (bk. Buhari, 3826, 3828)

* “ Hani, Rabbin, âdemoğullarından, bellerinden zürriyetlerini alıp onları öz benliklerine şahit tutarak sormuştu: "Rabbiniz değil miyim?" Onlar: "Rabbimizsin, buna tanıklık ederiz." demişlerdi. Kıyamet günü, "Biz bundan habersizdik" demeyesiniz. Şöyle de demeyesiniz: "Daha önce atalarımız şirke batmıştı. Biz de onların ardından gelen bir soyuz. Gerçeği çiğneyenler yüzünden bizi helâk mı edeceksin? Ve sen, biz seslendiğimizde, Tûr tarafında da değildin. Sen, senden önce kendilerine uyarıcı gelmemiş bir toplumu uyarmak için Rabbinden bir rahmetsin. Bu sayede onların düşünüp öğüt almaları umuluyor." (7/A’râf, 172-173; 28/Kasas, 46)

Haniflik konusundaki Kur’an ayetleri bunlardır. Yunus Suresi’nde muhatap Hz. Muhammed’dir. Kur’an Peygamber’e Hanif diye hitap etmektedir. Hanif diye hitap etmesi şirke bulaşmamasındandır. İnsan haklarına saygılı olmasındandır. Zulme karşı başkaldırmak, ezilmişlerin elinden tutmak, köleleri hürriyetine kavuşturmak, şirk düzenine meydan okumak, Haniflerin özelliği olarak ortaya çıkmaktadır. Peygamberimizin peygamberlikten önce Hılfu’l-Fudûl cemiyetinde yer alması, Kabe’ye Hacer’ül -Esved taşı yerleştirilirken hakemlik yapması ve Müşrikler arasında Muhammed’ül-Emin olarak tanınması hanifliğindendir. Bu durumda haniflik bir din değil sıfattır.

Kur’an’ın amel-i sâlih dediği amel, işte bu amellerdir. İnsan haklarıyla ilgili olan eylemlerdir. Bu eylemleri işleyenlere Allah ahirette kurtuluş müjdesi vermektedir. Altını çizmemiz gereken en önemli tespit şudur: Dönem Mekke dönemidir ve henüz bildiğimiz ibadetlerin hiçbirisi farz kılınmamıştır. Yüce Mevla zulme karşı sessiz kalmayan, başkaldıran, insan haklarına saygılı olan insanlara; sadece Allah'a inanan ve salih amel işleyen Haniflere-Sâbiîlere kurtuluş müjdesi vermiştir.

Deizm gibi, dağarcığımıza yeni yeni düşen kavramlar hakkında negatif açıklamalar yapmadan evvel, Müslümanlar kendi eteklerindeki taşları dökmelidir. Deiste deist demeden evvel, ateist demeden evvel, kafir demeden evvel, dinsiz demeden evvel; Deizm ile ilişki kurulabilecek Kur’an buyruklarının, hadislerin kendi zamanlarındaki anlamlarının; şartlar, bölge, örf ve adetler göz önünde bulundurularak çok iyi yorumlanması gerekir.

İkinci olarak Sâbiîlik ve Haniflik gibi bazı kavramların içinin bilinçli bir şekilde doldurulması gerekir.

Üçüncü olarak o yorumları yaşadığımız asra taşımak gerekir. Ondan sonra Deizm ile ilgili ayağı yere basan yorumlar yapabiliriz…

Devam edecek

Yorumlar

Yunus Uslu dedi ki;

2023-02-06 22:41:05

Rustu Bey, 'Kandil Geceleri' baslikli makalenize dair bir soru yazmistim. Galiba farkinda olmadiniz. Buraya tekrar yaziyorum. Cevaplarsaniz cok sevinirim. Belki ileride dernekler ve derneklerin egitime faydalari ve mali desteklenmeleri ile ilgili bir yazi yazabilirim. ""Resulullah (sav) bile Kadir gecesinin Ramazanın kaçıncı gecesi olduğunu bilmiyordu." Rustu bey, Resulullah bu ifadeyi soylediginde, siz orada bizzat bulunup, kendi kulaklarinizla mi duydu nuz? Selamlarimla,"

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yorum Yap

Yazarın Diğer Yazıları