29 ekim Cumhuriyet Bayramı tüm Türkiye’de halkın çok büyük katılımı ile kutlandı.
Son günlerde “büyük katılımlarla ve çoşkuyla”, bayrağına ve Atatürk’e sahip çıkarak, cumhuriyetin 100 yılını, bayramı kutlanması çok sevindirici ve umut vericidir.
Sevindiricidir…
100 yılın deneyimleri ve yaşanmışlıkları ile görüyoruz ki Türkiye Cumhuriyeti cumhuriyetçilik, halkçılık, devletçilik, laiklik, ulusçuluk ve devrimcilik ilkeleriyle halk egemenliğine dayanan bir Türk devletidir.
Bu devlet tam bağımsız, çağdaş, demokratik, laik, parlamenter bir sosyal hukuk devleti ve ATATÜRK DEVRİMLERİ ile ulus olarak çağdaş uygarlık düzeyine erişmek hedeflerini taşımaktadır.
ATATÜRK kamu haklarına dayalı devletçi iktisadın yanı sıra sanayide, eğitimde, tarımda, sağlıkta, ulaşımda, iletişimde, ekonomide devletçi ve kamucu bir siyaset yürütmüştür ve uygulamıştır.
Atatürk 30 Ağustos 1925 tarihli Kastamonu konuşmasında devrimlerin amacını şöyle açıklamıştır:
-“Türk milletinin son asırlarda geri kalmasına neden olan bütün kurumları kaldırarak yerine milletin karakterine, şartlara ve çağın gereklerine uygun ve ilerlemeyi sağlayacak yeni kurumlar kurmak ve Türkiye’yi çağdaş medeniyetler seviyesine çıkartmaktır.”
Atatürk’ün yaptığı devrimlerle ancak bugünkü çağdaş Türk toplum düzeni oluşmuş oldu.
Çağdaş devlet düzeninde “temel” alınan esaslar çağın “ilerleyen” devletlerindeki ilerlemeyi sağlayan sistemleri bir “”devrimle” uygulayarak “çağdaş uygarlık seviyesi”nin üstüne çıkmaktır.
“TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ”nin kurulması ile “Türk Aydınlanma Çağı” başlamıştır.
Cumhuriyet ve devrimlerine sahip çıkmaya devam edilmelidir.
Her türlü bölünme ve parçalanmışlık sonucunda halkın temel yurttaşlık duyarlılığı ve bilinci zedelenmiştir; devlete ve siyasi organlara, kişilere olan güveni yara almıştır.
Bir temel bakış açısı ve duruş kesinlikle kazanılmalıdır:
Her türlü “etnik ya da dinsel” temelli düşünce ve yapılanmalar sonucunda ülkenin birliğine ve bütünlüğüne, ulusal sınırlara yönelik girişimlere katkı ve destek verilmemelidir.
Demokrasinin çağdaş hak ve özgürlükleri çerçevesinde düşünce ve örgütlenmeler olabilecektir, olmalıdır da ama bunlar Türkiye Devleti’nin parçalanmasına, bölünmesine ve gücünü zayıflatmaya yönelik olamaz.
Buna izin verilmemeli ve bu tür düşünce ve yapılanmalardan uzak durulmalıdır.
Bizim için belirli ve kabul edilmiş olan en tutarlı ve de en sağlam duruş ve görüş, Türkiye’nin ana kabul edilmiş, yerleşmiş modeli çok açıkça ve iyice kavranmalıdır.
Son yılların belki de son 30-40 yılın geri sayımları ve ihmalleri ile bugün çok büyük bir zayıflama ve bilinçsizlik ve hatta korku dönemi yaşanmaktadır.
Halk artık görülmektedir ki çok sıkıntılı ve güçsüz, umutsuz ve çaresiz bir ruh durumuna sokulmak istenilmektedir.
Bunu isteyenler, bunu planlayıp, programlayan çok büyük güç odakları olabilir ve hatta onlar çok başarılı ve kendilerinden emin de olabilirler.
Tüm bunlara rağmen bize, Türk milletine düşen, halkına ve aydınlarına, entelektüellerine ve yurttaşlarına düşen ise bu oyunları görüp, anlamak ve uyanık olmaktır.
Her türlü etnik, dinsel ve kültürel, sosyal, ekonomik, öğretimsel, mesleksel, eğitimsel farklılıklara, çokluklara, kitleselliklere “rağmen” tüm bunları hepimiz için çok büyük bir varsıllık olarak kabul edip, algılamalıyız.
Hayır! Bizi bize karşı kullanmalarına, düşmanlaştırmalarına, karşıtlaştırma yaratmalarına “hayır” demek zorundayız.
Çok güçlü ve teknik donanımları ellerinde olan “global emperyalist” yapılanmalar hiç durmadan birlik ve bütünleşmeye karşı çalışmalar, uygulamalar yapmakta ve yurttaşların zihinsel kodları üzerinde etkileşimlerini artırmaktadırlar.
Bir kesim yurttaş “politik bilincim yüksek, bilgim ve görevim bana bunları gösteriyor” dürtüsü ile, “kendini haklı” çıkaracak düşünce ve fikirlere kapılıp ülkenin bütünlüğüne “karşı” çıkabilecek eğilimlere yönelebilmekte, çeşitli örgütler ve hatta siyasi partiler kurabilmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti şu an geçerli olan anayasaya ve yasalara göre demokratik özellikler taşıdığı içindir ki bu kesimler bu olanaklardan yararlanabilmektedir.
Devletin biçimini, yapısını temelden değiştirmek ve şu ana kadar kabul edilmiş ilke ve görüşleri, duruş ve tutumları yok edip tamamen farklı ve çağa da ters düşecek ve hatta demokrasi karşıtı olacak devlet modellerine bile yönelebile eğilimi gösterebilmektedir.
Devlet yapısı ve siyaset-politika en doğal biçimiyle çok önemlidir, bunda hiç bir endişe olmamalıdır ve yine kuruluş ilkelerine ve kendi öz seçimlerimizle gele geldiğimiz ve uygulayıp başarı elde ettiğimiz yönde devam etmeliyiz.
En büyük eksiklik ve bunun yan etkileri nedir ki şu an çok büyük ve çok yönlü sıkıntılar çeken bir toplum ve devlet olduk?
Nerede, neyi eksik uygulamaktadırlar?
Halkın, yurttaşların gösterdiği eksiklik, zayıflık ve duyarsızlıklar neler olmuştur?
Ne gibi etkiler yurttaşların bilinçsizleşmesine, düşüncesiz ve duyarsız, dengesiz… davranmasına yol açmaktadır?
Hangi yapılanmalar, örgütlenmeler ya da kuruluşlar, partiler… devletimizin dirliğine ve bütünlüğüne kuruluş ilkelerine, cumhuriyet devrimlerine, çağdaşlaşmamıza, uygarlık yolunda ilerlememize engel olmak istemektedir?
Var olan demokratik anayasal kavramlar ve kurallar, maddeler neden tam olarak uygulanmamaktadır?
“Eğitimde birlik” temel ilkesinden ve yasanın uygulanmasından hangi nedenlerle ve kimlerden dolayı vaz geçilmiştir?
Neden, bu devletin ve halkın dili, anadili olan Türkçe hor görülmekte ve de içine birçok yabancı katkılar yerleştirilmek istenilmekte, ülkenin her yerine yabancı dil ile yazılı levhalar asılabilmekte, insanların konuşma diline “yabancı” sözcükler yerleştirilmekte?
Çok boyutlu ve çok yönlü olan bu baskılamalar ve etkilemeler neden halkın büyük kesimlerince görülememekte, anlaşılamamakta?
Dünyanın gözü önünde verilen Türk Kurtuluş Savaşı GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK önderliğinde ve onun bilgisi, kişiliği ve becerileriyle, halkını derleyip-toplaması ile, gerçek ve doğru hedefleri göstermesi ile olmuştur.
Neden, tüm bu en önemli gerçeklere rağmen ülkenin içinde yine de bazı kesimler ve kişiler ATATÜRK’ü anlamakta ve ona saygı, sevgi göstermekte hep geri kalmış ve hatta onu yok saymak istemektedir?
İktidara gelmek ve ülkeyi çok daha iyi, çağdaş ve demokratik yollarla ve yöntemlerle yönetmek isteyebilecek kesimler, parti ve kişiler neden bir türlü istenilen “kaliteyi” tutturamamakta ve gelişememektedirler?
Sorgulamayan, eleştiremeyen, araştırıp, incelemeyen, okuyamayan, beşeri düşünemeyen, entelektüel düzeyi çok düşük kitleler ve kişiler ile ne kadar daha gidilebilir ki?
Çok fazla kavrayıp, anlayamasak da bölgesel çatışmalar, dünya üzerinde oynanan oyunlar, sataşmalar, savaşlar çok açıkça her gün gözlenebilmektedir ve üzerinde haberler, konuşmalar yapılmaktadır.
Devlet yönetiminin en iyi olduğu demokrasi bizde de anayasal olarak kabul edilmiş.
. Her türlü uygulama ve yöntemde demokrasinin “şekilsel” yanı ve yöntemlerinden yararlanılıyor.
. Seçimler, siyasi partiler, tüzükler, kurullar, adaylar, kurultaylar v.b…. genelde şekilsel olarak var.
. Parlamenter demokrasinin temel kuralları ise bir kenara ayrılmış.
. İlkesel ve mantıksal olarak demokrasinin ana ruhuna uyulduğunu söylemek ise oldukça zor.
. Seçmenin, halkın genel durumu, bilinç ve eğitimsel düzeyi ise ortada..
Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı tüm bu durumlar içerisinde ”ülkesinin ne sıkıntılara daha gireceğini, sınırlarının ne gibi tehlikeler altında olduğunu, ülkesini bir yerlerden birilerinin parçalama planları yapmak için çalıştığını ve geleceğimizin pek de aydınlık görünmediğini” anlayamıyor mu, anlamak mı istemiyor?
Evet, tüm bunları düşünmek, anlamak, algılamak pek de kolay olmayabilir; ama genel eğilim ve yönelim aslında çok önemlidir.
Zaman çok hızlı akıp, gidiyor ve biz, insanlar elimizdeki iyi şeylerin, güzelliklerin, haklarımızın, huzurumuzun yitip gitmesini hiç istememeliyiz.
Son kurultayı ve gelişmeleri de bu bakış açıları içinden incelemek ve yorumlamak yararlı olacaktır.
“ÜLKE İÇİN GEREKLİ OLAN” nedir, diye düşünüp, davranmak gerekir.
Sağlık, akıl ve ruh sağlığı, sağlıklı düşünme ve kavrama, karar verme yeteneği de çok önemlidir.
CHP 38. KURULTAYI ikinci oylama sonucu belli oldu ve ÖZGÜR ÖZEL partinin yeni başkanı seçildi.
Kendisini yürekten kutlamalıyız ve Türkiye için yeni umutlar ve aydınlık bir dönem dilemeliyiz.
Milletin umudu ve son günlerdeki cumhuriyet coşkusu karşılıksız kalmayacaktır ve görüldüğü kadarıyla kalmamıştır.
CHP cumhuriyetin, demokrasinin ve ATATÜRK’ün partisi olmalı ve bu yolda çağdaş, demokratik bir hukuk devletinin gerçekleşmesi için çalışmalıdır.
Biz de yurt severler olarak bireysel, kişisel gelişimize de önem verip, zaman ayırıp, kendimize ve ülkemize sahip çıkacağız.
Huzur içinde bir barışçı refah toplumunda yaşayabilmek için, güzel yarınlar için hoşça kalın…
. Öğretmen Gönen ÇIBIKCI