BUGÜN 9 EYLÜL
09.09.2023 21:56- Bizim için 9 EYLÜL iki önemli günü anlatır.
. 9 Eylül 1922 İzmir'in kurtuluşunun yıldönümü.
. 9 Eylül 1923 HALK FIRKASI NİZAMNAMESİ’nin kabul edildiği gündür; CHP’nin kuruluş günüdür.
Büyük Taarruz harekâtı sonucu Türk ordusu Yunan işgali altındaki İzmir'e 9 Eylül 1922'de girerek düşman işgalinden kurtardı.
Türk birlikleri, İzmir'e doğru hızla ilerledi.
Yunan birlikleri ve Rum siviller Anadolu'dan çekildiler.
9 Eylül 1922 sabahı Ahmet Zeki Bey komutasındaki 2. Süvari Fırkası, ardından Mürsel Paşa komutasındaki 1. Süvari Fırkası birlikleri İzmir şehrine girdi.
Ardından 5. Süvari Kolordusu Komutanı Mirliva Fahrettin Paşa, komutasındaki birliklerle saat 10.00'da İzmir'e girdi.
Türk bayrağı Hükûmet Konağı ve Kadifekale'ye çekildi.
Sonradan 9 Eylül günü, "İzmir'in Kurtuluş Bayramı" ilan edildi.
… “Birinci Dünya Savaşı’nın bitiminde Osmanlı Devleti ile savaşın galibi emperyalist devletler arasında imzalanan Mondros Ateşkes Anlaşması hükümleri Anadolu topraklarının sömürgeci güçler tarafından işgal edilmesini öngören bir içerik taşıyordu.
Bu gelişme doğrultusunda emperyalist devletlerin daha I. Dünya Savaşı bitmeden kendi aralarında imzaladıkları gizli antlaşmalar su yüzüne çıkmış ve 30 Ekim 1918’den sonra bütün Anadolu toprakları emperyalistlerin haksız işgallerine maruz kalmıştı.
19 Ocak 1919’da Paris’te toplanan barış konferansında başta İngiltere olmak üzere İtilaf Devletleri İzmir ve çevresinin Yunanistan tarafından işgal edilmesini kararlaştırdılar.
15 Mayıs 1919’da Kordon’da İzmir topraklarına ayak basan Yunan askerleri “Zito Venizelos” sesleriyle İzmir Hükümet Konağı’na doğru yürürlerken İzmir’in vatansever evladı Gazeteci Hasan Tahsin’in (Osman Nevres) işgal güçlerine karşı sıktığı ilk kurşun; tam üç yıl sürecek ulusal kurtuluş mücadelemizin başlangıcını, ilk kıvılcımını oluşturmuştu.
16 Mayıs 1919’da ulusal bağımsızlık ve ulusal egemenlik anlayışına dayalı tam bağımsız yeni bir Türk devleti kurma amacıyla Mustafa Kemal Paşa İstanbul’dan Anadolu topraklarına doğru yola çıktı.
İzmir’in işgali bütün yurtta KUVA-YI MİLLİYE ve MÜDAFAA-İ HUKUK ruhunun uyanmasını sağladı.
Mustafa Kemal Paşa; Samsun’da Anadolu topraklarına ulaştığında; İzmir’i ulusal Kurtuluş Savaşı’nın nihai hedefi olarak tespit etti.
Türk ulusu Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde örgütlenerek bütün yokluklar ve sıkıntılar içerisinde EMPERYALİZME KARŞI ilk ULUSAL BAĞIMSIZLIK MÜCADELESİNİ başlattı.
Bu haklı ve onurlu savaş, emperyalistlerce ezilen, sömürülen dünyanın bütün mazlum uluslarına örnek oldu.
…”15 Mayıs 1919’dan başlayarak işgallere karşı müdafaa-i hukuk örgütleri kurarak yurdun her yerinde örgütleniyor, Mustafa Kemal Paşa’nın çizdiği yol haritası doğrultusunda modern bir ulus- devlet’in temellerine ilk harcı koyuyorlardı.
İzmir ve çevresinde de vatansever Türk halkı Yunan ordusunun haksız işgalini protesto etmek amacıyla gazeteler çıkarıyor mitingler düzenliyor, Balıkesir Alaşehir ve Nazilli’de kongreler düzenleyerek işgallere karşı düzenli olarak örgütleniyorlardı.
23 Nisan 1920’de Ankara’da açılan TBMM ile Ulusal Kurtuluş Savaşı yeni bir boyut kazandı.
Mustafa Kemal’in 19 Mayıs 1919’da Anadolu’ya geçtiği ilk günden başlayıp üzerinde titizlikle durduğu savaşın yasal temsil organları aracılığıyla sürdürülmesine olan inancı TBMM’nin açılmasıyla artık MEŞRUİYET kazanmıştı. TBMM’nin düzenli ordularının gerçekleştirdiği I.ve II. İnönü ile Sakarya Savaşları Türk ulusunun birlik ve beraberlik içerisinde ULUSAL AİDİYETLERİNİ birleştirdiğinde bütün olumsuz koşullara rağmen neleri başarabileceğini tüm dünyaya göstermiştir.
Başkomutan Mustafa Kemal Paşa önderliğinde 26 Ağustos 1922 sabahı başlayan BÜYÜK TAARRUZ’un artık bir tek hedefi vardı:
-15 Mayıs 1922’den bu yana işgalin bütün acılarını yaşamış, bütün sıkıntılarına katlanmış İzmir’in düşman işgalinden kurtarılması!
Gerçekten de Mustafa Kemal’in 1 Eylül 1922 günü
… “ORDULAR İLK HEDEFİNİZ AKDENİZ’DİR. İleri...”
sözleriyle kendini bulan ve tüm Batı Anadolu kentlerinin sekiz gün içerisinde işgalden kurtarılmasını sağlayan o komutta; Akdeniz’den kastedilen aslında İzmir’in düşman işgalinden kurtarılmasıydı.
9 Eylül 1922 sabahı Fahrettin Altay Paşa’ya bağlı Türk süvarilerinin BELKAHVE sırtlarından İzmir’e doğru inmeleriyle birlikte bu haklı ve onurlu savaş sonlanmış oluyordu.
Dokuz Eylül 1922’de İzmir kurtarıldı.
Yüzbaşı Şerafettin ve arkadaşlarının ellerinde İzmir Hükümet Konağı’nda dalgalanan Türk bayrağı tüm Dünya’ya yeni bir dönemin başladığını haykırıyordu.
Emperyalistler, Mustafa Kemal’in daha Kasım 1918’de İstanbul’da Anadolu’ya geçmeden büyük bir inancın dışavurumu olarak ifade ettiği gibi; geldikleri gibi gittiler.”
… “Dokuz Eylül, modern TÜRKİYE CUMHURİYETİ’nin kuruluş sürecinin de başlangıcıdır.
Ümmet anlayışından “uluslaşma, çağdaşlaşma” anlayışına geçişin başlangıç noktasıdır.
Padişahın kullarından, tebaasından bir YURTTAŞ yaratma yoluna girilmesinin başlangıcıdır.
Dokuz Eylül, Türkiye’nin çağdaşlaşma mücadelesinin, yanmış ve yıkılmış, tüm kurumlarıyla çağın gerisinde kalmış bir imparatorluğun enkazından modern bir ulus-devlet yaratma savaşımının adıdır.
Ne mutlu bizlere ki İZMİR böylesine onurlu, böylesine anlamlı bir tarihe sahiptir.
… “Mustafa Kemal Atatürk’ün ordulara 1 Eylül'de verdiği tarihi emirle başlayan ve 18 Eylül’e kadar yapılan Takip Harekâtı ile Trakya’yı işgalden kurtarmak için İstanbul ve Çanakkale istikametinde yürüyüşe devam etmiştir.
Takip Harekâtının başarısı ile İzmit bölgesinden İstanbul Boğazı'na, Balıkesir bölgesinden Çanakkale Boğazı'na kadar bütün Batı Anadolu'daki Yunan askerleri Türk sınırları dışına çıkartılmış ve Türk ordusu için hayati önem taşıyan stratejik hedefler işgalden kurtarılmıştır.
Osmanlı Türklerinin ilk başkenti olan Bursa, 10 Eylül saat 20.00’de tamamen boşaltılmış ve 11 Eylül saat 09.30’da Albay Nazif bey komutasındaki I. Tümen gelmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, 8 Temmuz 1920’de Yunan işgali karşısında yas işareti olarak kürsüye örtülmüş olan siyah örtü memleket kurtulunca kaldırılmasına karar vermiştir.
11-12 Eylül’de Yunan ordusu artıkları Marmara Denizi’ne dökülmüştür.
Yunanistan’ın Anadolu macerası İzmir’de başlamış ve İzmir’de bitmiştir.
400-500 kilometrelik cephe üzerinde, düşmanın ülke topraklarından sökülüp atılmasıyla Büyük Zafer sonuçlanmıştır.”
… “Mustafa Kemal Atatürk, Büyük Zaferi;
- “Her safhasıyla düşünülmüş, hazırlanmış, idare edilmiş ve zaferle neticelendirilmiş olan bu harekât Türk ordusunun, Türk subay ve komuta heyetinin yüksek kudret ve kahramanlığını tarihe bir kere daha geçiren muazzam bir eserdir. Bu eser, Türk milletinin hürriyet ve istiklâl düşüncesinin ölümsüz bir abidesidir. Bu eseri vücuda getiren bir milletin evlâdı, bir ordunun başkomutanı olduğumdan, ilelebet mesut ve bahtiyarım.”
sözü ile Büyük Taarruzun büyüklüğünü, önemini ve anlamını belirtmiştir.”
İzmir'in düşman işgalinden kurtuluşu, TÜRK ULUSUNUN BAĞIMSIZLIK MÜCADELESİ’nin en güzel örneklerindendir.
Yunan işgaline son verilen bugün bir zaferdir.
Türk ulusunun birlik ve beraberlik içinde gösterdiği kararlılığı ve yurt sevgisini yansıtır.
İzmir'in kurtuluşu, Türkiye'nin bağımsızlığını ve egemenliğini koruma kararlılığının bir işaretidir.
9 Eylül, hem İzmir'in Kurtuluşu'nu hem de Cumhuriyet Halk Partisi'nin kuruluşunu simgeler.
Türkiye Cumhuriyeti'nin tarihi ve ulusal bağımsızlığının simgesi haline gelmiş iki önemli olayı anma ve kutlama fırsatı önümüzdedir.
… “Cumhuriyet Halk Partisi’nin ilk kongresi, 4-11 Eylül 1919 tarihleri arasında toplanan Sivas Kongresi; Parti Tüzüğünün kabul edildiği, 9 Eylül 1923 ise kuruluş tarihi olarak kabul edilmektedir.
Atatürk, 11 Eylül’de Halk Fırkası Genel Başkanı seçilmiş; partinin kuruluş dilekçesi 23 Ekim’de, İçişleri Bakanlığı’na verilmiştir.
İlk kongre bağlamında Sivas Kongresi’ne yapılan gönderme ve kuruluş tarihi olarak İzmir’in kurtuluşunun birinci yılının seçilmesi, partinin Milli Mücadele ile bağlarını ortaya çıkarmaya ve pekiştirmeye yöneliktir.”
… “Atatürk, partinin kurulmasına ilişkin ilk açıklamasını 6 Aralık 1922 tarihinde yaptı ve “HALK FIRKASI” adını kullandı.
Ardından 1923 seçimlerinin Birinci Meclis’teki Atatürk’ün liderliğindeki Birinci Grubun başarısıyla sonuçlanması, Halk Fırkası’nın kurulmasına olanak sağladı.
Seçimlerden sonra, milletvekilleri Ankara’da toplanarak Halk Fırkası’nın tüzüğünü hazırlamaya başladılar.
İlk toplantı 7 Ağustos 1923 tarihinde yapıldı.
Toplantılar 11 Eylül 1923 tarihine kadar devam etti.
Ağustos’taki ilk toplantıya o sırada seçim bölgelerinden Ankara’ya gelebilmiş 123 milletvekilinden 113’ü katılmış ve 10 milletvekili de mazeretlerinden ötürü katılamamıştı.
Burada bir konuşma yapan Atatürk, Milli Mücadele’nin başlamasını, Birinci Meclis’in açılışını ve o tarihten 1923 yılına kadar geçen süreci anlattı ve sonuç olarak Müdafaa-i Hukuk’un HALK FIRKASI’na dönüşeceğini belirtti.
Bu toplantı, HALK FIRKASI adı altında yapılan ilk toplantıdır.
İkinci toplantı, 9 Ağustos tarihinde yapıldı ve önceki toplantıda üyelere dağıtılmış olan Halk Fırkası tüzüğünün incelenmesine başlandı.
Tüzüğün incelenmesi 9 Eylül 1923 tarihine kadar devam etti.
9 Eylül’de yapılan genel bir toplantıda HALK FIRKASI NİZAMNAMESİ kabul edildi.
11 Eylül 1923 tarihinde yapılan Halk Fırkası toplantısında, genel başkanlık ve yönetim kurulu seçimleri yapıldı.
Halk Fırkası reisliğine TBMM reisi Atatürk seçildi.
Partinin kuruluş dilekçesi, 23 Ekim 1923 tarihinde İçişleri Bakanlığı’na M. Kemal Paşa imzasıyla sunuldu.
Partinin kurulmasına ilişkin Atatürk ilk açıklamasını 6 Aralık 1922 tarihinde yaptı ve “Halk Fırkası” adını kullandı.
Ülkenin geri kalmışlığını ve çöküş tehlikesini ortadan kaldırmak, “ÇAĞDAŞ” ve “GELİŞMİŞ” bir toplum yaratmak amacıyla DEVRİMLER yapmayı plânlıyordu.
Bu da ancak bir SİYASAL PARTİ ile mümkün olabilirdi.
- Kemâl, milletin tüm kesimlerinden ve hatta İslam dünyasının en uzak yerlerinden bile kendisine gösterilen sevgi ve güvene layık olabilmek için milletin en sade bir bireyi olarak vatanın yararına çalışmak amacıyla barışın sağlanmasından sonra “HALKÇILIK” ilkesin dayanan ve “Halk Fırkası” adıyla bir siyasal parti kurmak niyetinde olduğunu söyledi.
Yeni bir döneme girildiğini belirten Atatürk, Kurtuluş Savaşı’nda olduğu gibi milletin yardımını ve aydınların da katkısını istiyordu.
Ayrıca kuracağı parti için 7 Şubat 1923 tarihinde şu değerlendirmeyi yapmıştı:
- “Halk Fırkası, halkımıza siyasi eğitim vermek için bir okul olacaktır”.
Atatürk’ün bu konuşmayı yaptığı tarihlerde Kurtuluş Savaşı sona ereli çok olmamış; Mudanya Ateşkes Antlaşması da yeni imzalanmış ve hemen ardından Saltanat kaldırılmıştı.
Lozan Barış görüşmeleri ise henüz devam etmekteydi.
Bu dönemde bir yurt gezisine çıkan Atatürk, yaptığı bir konuşmada şunları söylemişti:
. - “Bence, bizim milletimiz birbirinden çok farklı menfaatleri takip edecek ve bundan dolayı da mücadele halinde buluna gelen çeşitli sınıflara sahip değildir. Ülkedeki sınıflar birbirlerine lazım olan ve birbirlerini tamamlayıcı ve bütünleyici özelliktedir. Onun için de Halk Fırkası bütün sınıfların haklarını, yükselme sebeplerini ve mutluluğunu sağlamak yolunda çalışmalarda bulunacaktır”.
Atatürk yaptığı konuşmada, Halk Fırkası’nın sınıf temeli üzerine kurulmayacağını, sınıf ayrımı yapılamayacağını ve TÜM SINIFLARI KAPSAYAN bir parti olacağını belirtmektedir.
Bu konuşma, 1930’lar Türkiye’sinde ortaya çıkan ve 10. Yıl Marşı’nda da ifadesini bulan “sınıfsız imtiyazsız kaynaşmış kitle” deyiminin ortaya çıkışının bir habercisi gibidir.
… “Birinci Meclis’in dağılması ve ardından seçim sürecinin başlaması üzerine Atatürk, 8 Nisan 1923 tarihinde Dokuz Umde’yi yayınladı.
Bu savaşın sona ermesinden sonra yapılacakların ve yeni kurulacak olan partinin bir nevi kısa bir programıydı.
Nitekim program uzun savaş yıllarının yarattığı tahribatı gidermeyi amaçlıyor ve yeni kurulacak olan ulus-devletin temellerini atıyordu.”
…”Halk Fırkası, kurulduğu tarihten bir yıl kadar sonra adının başına Cumhuriyet kelimesini ekledi (10 Kasım 1924).
Bu tarihten bir hafta sonra Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kurulacaktı.
Cumhuriyet Halk Fırkası’nın adındaki fırka kelimesi, Dil Devrimi’nin yaşandığı 1935 yılında parti’ye dönüştü. “
…”1 Kasım 1922 tarihinde Saltanat’ın ve 3 Mart 1924 tahinde Halifeliğin kaldırılmasından sonra, Kemalist kadronun radikal hareket tarzına muhalif olanlar kaynaştı ve daha sonra da TPCF çatısı altında birleştiler; bu sırada da İstanbul basınının desteğini de aldılar.
Yeni kurulan partinin aktif bir destekçisi olan Ahmet Emin Yalman gazetesinde partinin kurucularının Kurtuluş Savaşı’nda önemli roller üstlenmiş kişiler olduklarını sıkça dile getirirdi.
Bunlardan Kâzım Karabekir TPCF Genel Başkanlığı’na getirilirken, Rauf Orbay ve Adnan Adıvar Genel Başkan Yardımcılıklarına, Ali Fuat Cebesoy ise Parti Genel Sekreterliğine getirildi.
Partinin Merkez Yürütme Kurulu ise eski İttihatçıları barındırması sebebiyle dikkate değerdir.
Partinin oluşumu aslında oldukça renkli olmuştu.
CUMHURİYET HALK FIRKASI’nda Mustafa Kemâl ve İsmet Paşaların dışında yeni partide yer alan Karabekir, Adıvar, Cebesoy ve Bele ile prestij açısından yarışabilecek kişiler yok gibiydi.
Yeni parti ayrıca bünyesinde bulunan eski generaller dolayısıyla ordudan destek alacak gibi görünmekteydi.
Ayrıca partinin büyük ölçüde eski İttihatçılardan oluşması ve bu kesimin Anadolu’daki varlığı partiye avantaj sağlamaktaydı.
Bütün bu avantajlar eşliğinde parti yöneticileri kısa zamanda TBMM’de kontrolü ellerine alacaklarına inanıyorlardı.
Ancak, özellikle yeni partinin yaydığı tehdit ve orduda yer alan uzantıları sonrası Atatürk’ün “ordu ile olan ilişkilerini kesmeleri veya politikayla olan bağlarını koparmaları konusunda” baskı yapacağını tahmin edememişlerdi.
Parti kuruluşunda Kurtuluş Savaşı’nda Mustafa Kemal ile beraber savaşan Karabekir, Cebesoy ve Bele gibi komutanları içine almakla birlikte, bazı eski İttihatçılara da yer vermişti.
CHF-TPCF arasında yaşanan çatışmalarda ve istikrarsız ortamda bu kurucular ve partide yer alanlar bir etken olarak değerlendirilebilir.”
…”TPCF, kuruluşundan itibaren popülist bir politika izleyerek radikal değişimlerden çok “var olan yapının devamını” savundu; yeni değişikliklerin yapılmasına karşı çıktı.
. Buna tam anlamıyla zıt bir hareket tarzıyla CHF yönetimi, Sovyetlerle ilişkilerini sürdürerek izolasyon politikası içinde modern Türkiye’yi yaratmaya çalışıyorlardı.
TPCF yönetimi ile CHF yönetimi arasındaki temel fark; birincisinin muhafazakârlığı bir siyasal araç olarak kullanması ikincisinin ise toplumun isteklerinin yerine radikal bir değişim projesine sahip olmasıdır.
Her iki partinin lider kadrosuna bakıldığında, asker kökenliler CHF’de TPCF’ye nazaran daha azdı.
CHF bunu bir tehdit olarak algılayarak, hemen tasfiye etmek istedi.
. Bu düşünceden hareketle de orduyu siyasetten uzak tutmak için askerlerin seçimlerde oy kullanması dahi yasaklandı.
. Terakkiperver Fırka’nın politik yaklaşımı ile CHF’nin yaklaşımı ve uzlaşması mümkün değildi.”
…”Atatürk, 15-20 Ekim 1927 tarihleri arasında toplanan CHF İkinci Kongresi’nde BÜYÜK NUTUK’u okudu.
1919-1927 yılları arasında geçen dönemin bir nevi hesabını veren bu konuşma, Samsun’a çıkış tarihi olan 19 Mayıs 1919 tarihinde başlıyor, ağırlıklı olarak MİLLİ MÜCADELE ve devrim sürecini anlatıyordu.
. 9 EYLÜL İzmir'in düşman işgalinden kurtuluşu Türk ulusunun BAĞIMSIZLIK MÜCADELESİNİ göstermiştir.
. Bugün durum çok büyük bir ciddiyet göstermektedir.
. Türk Kurtuluş savaşını, dünya tarihindeki önemini ve bizim için olan değerini bugün çok iyi kavramalıyız.
. ATATÜRK ilkelerinden ayrılmadan, tuzaklara düşmeden ve bu değerleri yaşatmak için uyanık olmalı ve çabalamalıyız.
. Türk Milleti için birlik ve beraberlik, demokrasiye olan bağlılık, sekülarizm, çağdaş ve uygar bir Türkiye isteği şu an çok daha önem kazanmıştır.
. Son yıllarda egemen olan, iktidarı elinde tutan güçler karşı devrimci tutumları ve ulusal değerlere tarihsel kazanımlarımıza karşı duruşları ile çok büyük endişe uyandırmaktadır.
. Evrensel çağdaş hukuku kendimize temel almalıyız “ÇAĞDAŞ UYGARLIK DÜZEYİNE” ulaşmayı hedef aldığımızı asla unutmayacağız.
. Antiemperyalist çizgide durmak ve Türkiye üzerindeki planlara, tuzaklara karşı durmak ilk görev olacaktır.
. TÜRKİYE CUMHURİYETİ’nin kurucu felsefesini yeniden anlamalıyız ve bugün de buna sahip çıkmalıyız.
. Bugün Türkiye’deki tüm muhalefete çok görev düşmektedir.
. “Cumhuriyet Halk Partisi” Türkiye Cumhuriyeti'nin temellerini atmış büyük kahraman ve devlet adamı MUSTAFA KEMAL ATATÜRK önderliğinde ve bu ülkenin çağdaş bir demokrasi olma mücadelesinin teminatı olarak görülmüştür.
. Cumhuriyet Halk Partisi ulusal egemenliğinin ve demokratik ilkelere dayanan bir anlayışın sembolü olarak kuruluştur.
. Evrensel temel değerleri benimsemiş, laiklik, adalet, eşitlik ve insan hakları için uğraş vermiş, modern bir devletin kurulup, gelişmesine öncülük etmiş, Türk toplumunu aydınlatmış önemli bir siyasi partidir.
. Ülkenin, devletin, toplumun gittikçe sıkıntıya ve zorlanmaya düştüğü bu çöküşü halkın her katmanının görmesi ve anlaması ve karşı çözüm yollarını araması gerekir.
. Her gün ortaya atılan yapay gündemlerden, gereksiz tartışmalardan, parti içi çekişmelerden uzak durmak ama yurdun ve ulusun kurtuluşunun ana yollarını aramak gerekmektedir.
. İyi bir yurttaş olabilmenin bilincine erişmeli ve böylelikle demokratik yapılanmanın yolları ve olanaklarını aramalıyız.
. Birey olarak istemlerimiz, kurtuluşa giden yol ve yurtsever bir tutumdur.
. Siyasi parti gerçeklerine ve onların durumuna bakıldığında son dönemde büyük bir güven sarsıntısı geçirildiği açıkça görülmektedir.
. Kuruluşunun 100. yılında CHP son derece sıkıntılı bir tablo çizmektedir.
. Kuruluş günlerinde kendisine verilen görevleri yerine getirmek için bir arınma ve özüne dönme içine girmelidir.
. Çağdaş, Kemalist sol, devrimci, Atatürkçü, antiemperyalist, demokrat, uygarlıkçı, ulusal iktisattan ve sanayiden yana bir çizgiye dönmeli ve bu görüşteki tüm yurtseverleri kendine çekebilmelidir.
. CHP’yi içten yıkmak, bölmek, ayrıştırmak isteyen güçler ve kişiler varsa bunlar bu tarihsel Atatürkçü partiyi bölmek yeni partiler çıkarıp, zayıflatmak isteyebileceklerdir.
. Görüldüğü gibi TÜRK KURTULUŞ SAVAŞI ve Atatürkçü devrimci hareketler emperyalizme karşı olmaktır.
. CHP kuruluşunda üstlendiği misyon gereği “tüm halkı” kapsayan bir parti olmalı ve ülkenin kurtuluşuna yönelik gerçekçi çalışmalar yapmalıdır.
. Ülkenin bölünmesine, parçalanma tehlikesine karşı savaşabilecek, ulus devleti koruyabilecek, çağdaş, demokratik bir parlamenter hukuk devleti olmayı sağlayabilecek bir toparlayıcı “güç” CHP olmak zorundadır.
. CHP içerisinde ve çevresinde bulunan kişilerin bu durumu ve görevi çok iyi anlamaları birinci görevleridir.
. Bugün yine inançla ve bilinçle Atatürk’ün “GENÇLİĞE SESLENİŞ”ini okumalı ve bu yolda ilerlemeliyiz.
. Öğretmen GÖNEN ÇIBIKCI, 09.092023
Yorumlar
Yazarın Diğer Yazıları
- GÖRMEZDEN GELMEK16.09.2023
- ÇOK ACI BİR HABER:02.09.2023
- BİRİNCİ GÖREV27.08.2023 Tümünü Gör
İlter Gözkaya-Holzhey dedi ki;
2023-09-11 11:46:41
Elinize , beyninize sağlık . Çok detaylı bir tarih bilgisi ve hatırlatma . Araştıralım , Defne Suman 'ın ' Emanet Zaman ' romanı belgesel roman sayılır mı ? Üç yıl işgal altında olan İzmir tarihi hakkında bilgi var mı ? Bu zaman dilimi 9 Eylül başarısına daha büyük bir anlam verecektir . Kaleminize kuvvet , devam ...