Ey “uçak ve gemi yapıyoruz” hayaliyle kendini kandıran iyi niyetli vatandaş… Belki de gerçekten buna inandın. Belki televizyonlarda duydukların, sosyal medyada izlediklerin seni heyecanlandırdı. Gururlandın. “Biz de artık yapıyoruz” dedin. Ama seni gerçeklerle yüzleştirmek gerek: Bu ülke, senin çocuklarının bile ödeyemeyeceği bir borca batırıldı. Ve bu borcun kaynağı, dış güçler değil; içerideki yağmacılar, yandaşlar, ihale zenginleri ve siyasal İslamcı hırsızlar.
Türkiye’nin bugün içinde bulunduğu ekonomik felaketin tek sorumlusu, 22 yıldır iktidarda olan Adalet ve Kalkınma Partisi’dir. Bu iktidar döneminde “milli ve yerli üretim” adı altında reklamı yapılan projelerin çoğu ya ithal ürünlerin montajından ibaret kaldı ya da tamamlanmadan rafa kaldırıldı. Geriye ise ağır bir borç yükü, çürümüş bir bürokrasi ve yolsuzlukla semirmiş bir zümre kaldı.
AKP yıllardır “yerli yolcu uçağı” hayali satar. Ama bu hayal asla gerçeğe dönüşmedi. 2015 yılında “TRJet” adında bir proje açıklandı. “Yerli yolcu uçağımız göklerde olacak” dediler. Ne oldu? Hiçbir şey. Proje sessiz sedasız rafa kaldırıldı. Çünkü proje tamamen Almanya’dan alınan eski bir uçak modelinin lisansına dayanıyordu. “Montajlayıp adını değiştireceğiz” dediler ama onu bile yapamadılar.
Savaş uçağı meselesi daha da trajikomiktir. “KAAN” adını verdikleri savaş uçağı henüz test aşamasında bile değilken halkın önüne çıkarılıp “uçurduk” dediler. Gerçekte ise uçan şey, motoru İngiltere’den alınan, dış parçaları farklı ülkelerden temin edilen bir prototipten ibaretti. Yerli ve milli dedikleri savaş uçağı henüz kendi kanatlarıyla havalanmadı bile. Öyle ki, motor üretimi gibi işin en stratejik kısmında dışa bağımlılık hâlâ sürüyor.
“Yerli uçak gemisi yaptık!” nidalarıyla tanıtılan TCG Anadolu, aslında bir uçak gemisi değil; bir çıkarma gemisidir. Ve daha da önemlisi, bu gemi de yerlilikten çok uzaktır. Gemide kullanılan pek çok sistem dış menşeilidir. Üstelik geminin en çok övünülen özelliği olan SİHA’ların bu gemiden kalkıp kalkamayacağı bile tartışmalıdır. Denemeler başarısız olmuştur. Yani “dünyada ilk SİHA gemisi” dedikleri şey, aslında bir PR balonundan ibarettir. Savaş kabiliyeti sınırlı, dışa bağımlı, stratejik olarak işlevsiz bir platformdur.
Peki neden bunlara rağmen milyonlarca insan bunlara inanıyor? Cevap basit: Propaganda.
Siyasal İslamcı Partilerin Tehlikesi !
Türkiye’nin gerçek düşmanları dışarıda değil, içeridedir. Özellikle de siyasal İslamcı yapılar, bu ülkenin geleceği için en büyük tehdittir. Çünkü bu yapılar akıl, bilim, liyakat ve şeffaflıkla değil; sadakat, çıkar ve dini istismar üzerine kuruludur. Onlar için “devlet” kutsal değil; ganimet masasının bir parçasıdır. Kamu kaynakları, bu anlayışın elinde sadece “paylaşılması gereken” bir pastaya dönüşür. Devleti yağmalayan bu zihniyet, hem ekonomik hem toplumsal yıkıma neden olur.
AKP iktidarında sadece ekonomi çökmedi. Aynı zamanda kurumlar, üniversiteler, adalet sistemi ve hatta askeri yapı büyük bir yozlaşmanın içine itildi. Liyakat ortadan kalktı, sadakat esas oldu. Bir kuruma müdür atanırken sorduğun ilk şey “hangi tarikattan?” olmaya başladı. Eğitim sistemi, cemaatlerin ve tarikatların oyun alanına çevrildi. Binlerce çocuk, çağdaş eğitimin dışında kaldı. Gençler umutlarını yitirip yurtdışına göç etmeye başladı. Ülke, bir beyin göçü felaketi yaşıyor.
2002 yılında Türkiye’nin dış borcu 130 milyar dolardı. Bugün bu rakam 500 milyar doları aşıyor. Üstelik bu borçlar üretime değil, betona ve gösterişe harcandı. Şehir hastaneleri adı altında yapılan binalar, sağlık sistemini iflas ettirdi. Yol ve köprü ihaleleri, “garantili müşteri” modeliyle yandaşlara peşkeş çekildi. Yani senin, çocuğunun, torununun vergileri; hiç kullanmadığınız köprülerin, hastanelerin ve havaalanlarının garantili ödemeleri için harcandı. Bunların çoğuna ne sen gidersin, ne de torunun.
Gerçeklerle Yüzleşmek Cesaret İster !
AKP’nin çizdiği “güçlü Türkiye” tablosu, aslında bir illüzyondur. Bu illüzyona kapılanlar, bir gün uyandıklarında borç batağı içinde, geleceksiz bir ülkede yaşadıklarını fark edecekler. Ama o gün geldiğinde çok geç olabilir. Çünkü demokrasinin altı oyulmuş, hukuk sistemi çökertilmiş, özgür basın susturulmuş olacak. Bugün hâlâ konuşabiliyor olmak bile bir lütuf değil, bir şans.
Siyasal İslamcı partiler sadece ekonomiyle oynamadı. Aynı zamanda toplumsal dokuyu da bozdular. İnsanları kutuplaştırdılar, birbirine düşman ettiler. Dini siyasete alet ederek hem inançlara hem de toplumsal barışa zarar verdiler. Ülke bir grup insanın çiftliği gibi yönetiliyor. Ve en acı olanı da şu: Bu düzeni korumak için her türlü yalan, her türlü istismar mubah sayılıyor.
Ey hala “uçak yaptık, gemi yaptık” masalına kanan kardeşim… Gerçekleri gör. Uyan. Bu ülke sadece kağıt üstünde büyüyor. Gerçekte yoksullaşıyor, çürüyor, tükeniyor. Umutla baktığın o “yerli ve milli” projeler, aslında seni susturmak için kullanılan birer oyuncaktan ibaret. Bu düzeni savunanlar, senin değil; kendi çocuklarının geleceğini garanti altına alıyor.
Sen ise borçla, yalanla, propaganda ile avutuluyorsun.
Bugün ses çıkarmadığında; yarın iş işten geçmiş olabilir.
ALMANYA
1 saat önceALMANYA
1 saat önceALMANYA
3 saat önceALMANYA
5 saat önceALMANYA
5 saat önceALMANYA
5 saat önceALMANYA
17 saat önce
Okan bey herkes cok uzuluyor senin haline. Boyle bir zeka neden dogru durust egitilmemis! Eger iyi niyetle yazip rakamlarla izah etseydiniz bu makale ile Nobel Odul alabilirdiniz. Ama siz isi sadece hukumete camur atmak icin yazdiginiz icin yazdiginizin bir samimiyeti olmadigi anlasildi. Kendinizi bu ucuz hukumet dusmanligindan kurarip ozgurce yazabiliginiz gun gercekten buyuk bir yazar olacaksiniz. Bilmiyorum doktorlukmusunuz yada, hocalikmisiniz. Sifalar dilerim.