Sonuçta içine karıştırılan tortu; Suyu, çamura çevirdi…
Heyecanlı bir umutla, gürültü, patırtı içinde girdiğimiz seçim, tuhaf bir sessizlikle bitti. Ülkenin dertleri katlanarak büyüdü. Çıkmaz sokakta debelenirken, duvara toslamışçasına dağılan çaresizliğin ortasında derin bir sessizlikle afallamış bir Türkiye kalakaldı…
Sonra ülkede tufan koptu kopacak diye beklerken, Cumhuriyetin ve halkın partisi karıştı. İttifak muhalefetinin seçimden karla çıkan partileri, medyası, basını, derken, herkes bir diğerini değil, hepsi birden döndü, dolaştı, tıpkı iktidarın yıllardır yaptığı gibi Kemal Kılıçdaroğlu’nu günah keçisi ilan etti. Yetmedi, yıllardır CHP’yi değil, Kemal beyi hedef alarak siyaset yapan iktidar sahiplerinin yaptığı gibi, diğerleri ile birlikte, kendi kurmayları, A takımındaki en önemli isimler, CHP’nin son 10 yılını biçimlendiren beyler, “Bay bay Kemal “siyaseti ile yenilenmek ya da değişip gelişmek yarışına girdiler…
Kim kimi oyaladı, kim kimi kandırdı bilemeyiz, ama bedeli ağır ödeyen bir ülke, partiye güvendiğine pişman edilmiş şaşkın halk ve tarih bu günleri unutmaz. Muhalefetin özellikle Cumhuriyet Halk Partisinin, biran evvel görüp düzeltmesi gereken acı bir gerçek var. Toplumsal muhalefet küstü. İktidarın değişmesini isteyen, umudu muhalefete bağlayan halk büyük bir hayal kırkılığı içine düştü ve güven ciddi yara aldı.
Siyaset sert arena derken aslında ne denli nankör, acımasız, kaygan olduğunu bu kadar net görebileceğimiz bir örneği açıkçası beklemiyorduk.
CHP demokratik yapısı ve ideolojik eğilimleri gereği, hizipe, tartışmaya, eleştirisel hareketliliğe alışkın ve uygun bir parti. Böyle de olmalı. Lider sultası ya da biatçı yapılanmayı reddeder, çok sesliliğe değer verir. Herkes konuşmalı, tabana, halka, emek veren herkese dokunabilmeli, sesine kulak vermeli, önemsemeli…
Partiliyim diyen herkes de açık açık düşüncesini paylaşabilmeli…
Peki biz bugün bunu yaşıyor muyuz?
Değişim ya da yenilenme; öyle var olan kimliklere farklı maske takarak gerçekleşecekse, buyurun “Değişin” diyelim de, ancak maceralara zamanımız hiç yok.
Yeni bir söz söylersiniz, söylediklerinizi gerçek kılarsınız, belki o zaman ciddiye alınırsınız.
Bence kimse kendi” konfor alanından vazgeçmeden” değişimden bahsetmesin.
Bilinen bir gerçek var ki, bugün ülkenin başına dert olan siyasal İslam’ın temelleri gerçekte son 50 yılda ülke dışındaki yapılanmalar ve örgütlenmelerle atıldı. Çünkü o zaman Türkiye de buna uygun zemin ve şartlar mevcut değildi.
Şimdi durum maalesef tersine döndü…
Muhalefetin ülkenin sürüklendiği bu handikapla mücadelesi ülke içinde çok zor.
Siyasal mücadele ucu açık bir kavramdır. Özellikle Sosyal Demokratlar siyasetle ilgili kavramları ve değişimleri her fırsatta yeniden doğru tamamlayıp, yönlendiremezse, tam aksine iktidarın önceden tanımladığı kavramların arkasında durmaya çabalarsa, sağa, sola yalpalayan, bir taşıma bandına bineriz, bu bantta bizi genelde sağa taşır. Bugünde bunu açık seçik yaşıyoruz…
Aslında CHP’nin elinde müthiş bir şans varken bunu kullanmayı ne yazık ki beceremedi.
On yıldır büyük mücadele ve özveriyle kurulan yurtdışı örgütlerini siyasette daha etkin konuma getirecek çalışmaları tamamlayamadı.
Onlarca çalıştay, ortak tüzük, federatif yapılanma, gibi çok değerli faaliyetleri, yurtdışı örgütlerinin kendi çabaları ile, CHP Genel Merkezinin önüne serdiği tüm imkanlara rağmen gerçekleştirmekte bugüne dek başarılı olamadı.
Bugün değişim ve gelişimden bahseden partinin tüm kurmayları defalarca bu çalışmaların içinde oldular, ama verilen hiçbir sözü gerçek kılamadılar…Hatta büyük zaman ve maddi harcamalarla gerçekleşen tüm çalışmaları ve emeği, bir genel başkan yardımcısının acımasızca dillendirdiği, “kaldırır çöpe atarız destursuzluğu ile hayal kırıklığı yaşattı. . Şimdi aynı, bu arkadaşlarla mı “Değişim “olacak? Geçin bunları beyler…
Emin olun yurtdışında gerçekte büyük bir kitle haline gelmiş, CHP birliklerini ortak çatıya alarak ve örgütsel gücüne kavuşturarak Türkiye siyasetinde etkili fayda sağlamalarını başarabilmek çok önemlidir.
Yurtdışındaki örgütlerin durumu ne olacak, parti meclisinde temsil hakları verilecek mi, bunun planlaması nasıl olacak, yurtdışı birliklerinin taleplerine nasıl yanıt verilecek, artık bunların hızlı bir şekilde konuşulup sonuçlanması gerekiyor.
Hatta yurtdışı CHP örgütleri de sessiz kalmasın ne bekleniyor ya da ne isteniyor sesli dile getirilsin. Denilsin ki, Türkiye de güçlü örgütlenme, etkin mücadele denedik, gördük, tek başına yeterli değil.
Değişimse birileri konfor alanından çıkacak ve sosyal demokrasinin asıl mihenk taşı tabanla ama bu kez Avrupa`daki tabanla da buluşacak. Biz de bunun için buradayız ve artık yedek kulübesinden çıkmak istiyoruz.
Hulya Hanim, siz bu konuda en acik sozlu olanisiniz bu gazetede okuduklarim icinde.
Hasan bey ve birkac kisi “CHP nin fabrika ayarina donmesi” konusunda yazdilar. Yani CHP nin kurulusundaki amac ve programina uyan ne kaldi bugunku CHP de?
Son secimler de olanlari halk anladi ama siyasi liderler anliyamadilar. Dunyada, eger is adamlari aralarinda anlasip piyasayi ve fiatlari kendileri ayarlarlarsa bu cok buyuk suctur butun bati devletlerinde. Turkiye’de siyasi partiler bunu yapti ve ozellikle ana muhalefet partisi bu isin rezilligini cikardi. Kemal Kilictaroglu hala orada parti baskani. Dunya dilini yuttu. Nasil olur boyle bir sey demokrasilerde? Turkiyde’de Ekonomik ve sosyal programi olan siyasi parti varmi? Butun konu burada basliyor. Selamlarimla,