T.C. Berlin İletişim Müşaviri D. Hasan Kocabıyık, Berlin’de hizmet veren yerel ve ulusal Türk gazetecileri 18 Aralık akşamı saat 18 de bir masa etrafında topladı. Duayen Gazeteci Ahmet Külahçı başta olmak üzere Berlin‘de halkımıza hizmet vermek için zor şartlarda çalışan arkadaşlarımız oradaydı.
Dr. Kocabıyık’ın açış konuşmasının ardından gazeteciler kısa kısa kendilerini tanıttılar. Dertli olduklarını anlamak için başka şahide gerek yoktu. Her hallerinden belliydi sıkıntıları. Ama yüzleri de gülüyordu. Çünkü, Karşılıksız hizmet vermenin mutluluğunu yaşıyorlardı.
Mesleki zorluklarından bahsettiler. Sıkıntılarının ortak noktası nedir denilirse; ekonomik sıkıntılardan derim.
Berlin’de gazetecilik yapmak hem zordur hem de kolaydır. Kolaydır, çünkü Berlin’de haber çok fazladır, gazeteci de haber kaynaklarına çok kolay ulaşır. O kadar fazla haber vardır ki; gazeteci bazılarını atlatmak zorunda bile kalır. Ulaşım da kolaydır.
Zordur, çünkü gazeteciler; -devlet kurumlarından veya başka kaynaklardan maaş alanlar hariç-, gazetelerini veya dergilerini okuyucularıyla buluşturmak için ekonomik sıkıntı içindedirler. Bir taraftan haberi veya köşe yazarını bulmak için gayret sarf ederlerken öbür taraftan o sayının baskı parasını, tercüme parasını nasıl bulacaklarının sitresi altındadırlar. Bazı sayılar, borç alınan paralarla okuyucusuyla buluşturmaya çalışılır. Acıdır ama gerçektir.
Bu sıkıntı magazin dergileri için de geçerlidir. Onlara magazin dergileri demek de zordur elbet. Ama güçleri o kadarına yeter. Magazin dergisi-gazetesi deyip geçmemek lazımdır. Zor bir iştir. Gerçek bir magazin dergisinin çıkarılması bedel ister. O beli ödemek kolay değildir.
Velhasıl Berlin’de gazeteci olmak zor zanaattır.
Berlin halkına hizmet veren gazeteciler resmi ve gayri resmi kurumlardan maaş almazlar. İstisnalar vardır. Aldıkları reklamlarla hem gazetelerini veya dergilerini finanse ederler hem de ekmek paralarına destek bulmaya çalışırlar. Tabiki para kalırsa.
Berlinli İş Adamları bu konuda onların tek destekçileridir. Onların verdikleri reklamlarla ayakta dururlar. Ben, bir yerel gazeteci olarak onların en küçüğünden en büyüğüne kadar hepsine teşekkür ederim ve önlerinde saygıyla eğilirim.
Para verdikleri için değil; halkımıza hizmet veren, bilhassa Türk dili konusunda hizmet veren gazete ve dergileri destekledikleri için iliklerim ceketimin düğmesini önlerinde. Onların desteği olmasa yerel gazetelerin ve dergilerin hiç birisi okuyucusuyla buluşamaz.
Ancak bu konuda duyarlı olmayan İş Adamlarımız da vardır. Parayla dans eden İş Adamlarımızdır bunlar; “Benim reklama ihtiyacım yok” diye cümle kurabilen İş Adamlarımızdır bunlar. Oysa, parayı da gazetecilerin; Türkçe dilini, gelenek ve göreneklerini, dinleri unutmasınlar diye yırtınan gazetecilerin, hizmet verdiği insanlarımızdan kazanırlar.
Bilinmesi gereken bir mesele daha var: Anadolu Ajansı ve TRT direkt olarak Almanya halkına hizmet vermez. Onların yüzü Türkiye‘ye dönüktür. Varlık amaçları odur zaten. Vazifelerini iyi yaptıkları sürece şahıs olarak onları da tebrik etmek, gözlerinden öpmek lazımdır. Vazifelerini kötüye kullanan nice gazeteci gördü bu gözler. Devletin parasını çarçur eden ve amacına uygun iş yapmayan gazetecilerden bahsediyorum.
Kurumlarına gelince, o kadar ki; o kurumlar, yerel gazetecilerin ihtiyacı olan haber ve fotoğraf desteğini bile vermezler, parayla satarlar. Bu büyük bir ayıptır. Türk halkına saygısızlıktır. Kendi değerlerini kaybetmemek için paralanan insanımızdan, halkımızdan, diasporadan bahsediyorum. Ayıptır, günahtır. Oturup ağlamamız gereken bir durumdur bu. Dizlerimizi dövmemiz gereken hazin bir durum.
Sözün özü; Almanya’da halka hizmet sunan, yerel gazetecilerdir. Yalnız bırakılanlar da onlardır. Lazım oldukları zaman kullanılanlar da onlardır. Sorumsuz sorumluların kaderlerine terkettikleri gazeteciler de onlardır…
Evet bütün bu olumsuzluklara rağmen; biz vatanımızı severiz. Milletimizi severiz. Dilimizi severiz. Kültürümüzü severiz. Devlet büyüklerimize saygımız sonsuzdur. İletişim Müşavirinin çağrısına da sırf bu nedenle gittik. Devlet millet elele düşüncesi. Ancak aşk tek taraflı olmuyor ki; …
Bir şey daha var. Konu gazetecilikle ilgili değil ama yazmam gerekiyor. Ben Türklerin yaptıkları toplantılarda özellikle de resmi toplantılarda ÇAYKUR çayının içilmesini isterim. Yıllardan beri bu arzumu her fırsatta dile getiririm. Benim çağrıma kulak verenler oldu elbet. Mesela; Berlin Büyükelçisi Ahmet Başar Şen gibi. Başka bir makam sahibi ve dernek başkanı maalesef bu sesime kulak vermedi.
Akşamki toplantıda ÇAYKUR çayı içmek isterdim. Ama içemedim. Daha da kötüsü, “biz de Türk çayı demliyoruz” dediler. Türk çayı dedikleri çay, üzerinde markası Türkçe yazılan, Almanya’da harmanlanan ve paketlenen çaylardır. Onlar Türk çayı değildir, Türk çayı ÇAYKUR çayıdır. Allah aşkına, kendi ülkesinin değerlerine sahip çıkamayan bizlerden ve bizim gibilerden kime ne fayda gelir ki;…
Not: Ben Karadenizli değilim, Denizliliyim. Çaykur’dan da destek almıyorum…
Rüştü Kam
ALMANYA
Az önceALMANYA
2 saat önceALMANYA
3 saat önceALMANYA
6 saat önceGÜNCEL
6 saat önceALMANYA
6 saat önceASYA
6 saat önce
“Kurumlarına gelince, o kadar ki; o kurumlar, yerel gazetecilerin ihtiyacı olan haber ve fotoğraf desteğini bile vermezler, parayla satarlar. Bu büyük bir ayıptır. Türk halkına saygısızlıktır. Kendi değerlerini kaybetmemek için paralanan insanımızdan, halkımızdan, diasporadan bahsediyorum. Ayıptır, günahtır. Oturup ağlamamız gereken bir durumdur bu. Dizlerimizi dövmemiz gereken hazin bir durum.”Bu toplantinin raporunu keske bir gazeteci yazsaydi. Rüstü bey, kaynana gelininden sikayet ediyor gibi, konusuyor. Kimdir bu kurun? Ne parasi aliyor? Neden aliyor? Hangi devlet bakanligi bununla ilgileniyor? veasire..