BERLİN 1933

ABONE OL
20:38 - 03/02/2023 20:38
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

İkinci Dünya Paylaşım Savaşı sonrası savaşı kazanan ülkeler tarafından dikte edilmeseydi, Almanya tarihiyle yüzleşemezdi.
Bugün 2023 yılında, tarihi tekrar hatırlatmak, hataların unutulmasını önlemek için çok büyük çaba gösteriliyor. Çünkü yalnız Almanya’da değil, Avrupa’da Amerika’da milliyetçilik yükseliyor. Bu milliyetçilik, okulda altmış yıllarında Türkiye’de öğrendiğimiz gibi vatan sevme değil, diğerlerini ötekileştirme, düşman etme, kendi milliyetinin üstün olduğunu gösteriyor. Bu nedenle tehlike yükseliyor.
Rusya-Ukrayna savaşı geçmişi, tarihi tekrar güncel ortama taşıyor. NSDAP partisi yani Adolf Hitler’in devlet idaresini alıp, bir yılda tek parti devleti yapmasının 90. yıldönümü anılıyor. Tarihi, eğer ders alınmazsa öğrenmeye, okumaya gerek yoktur.
Bugünü anlamak için geçmişi bilmek şarttır, geleceğe yön vermek, geçmiş zamanda işlenen hataları önlemekle mümkün olur.
Tarih dersleri dışında okumak, tarihle ilgilenmek her öğretmen için elzem olduğunu düşünüyorum. İki Almanya birleşmeden önce Berlin Bilim Senatörlüğü yetişmemiz için çok emek verdi. Branş olarak tarih dersini seçemedim, zira Alman vatandaşı değildim. Vatandaşlık kanununda reform tartışılıyor, gençlerin bilmesinde fayda var. Yaşanan ülke vatandaşı olmayınca, meslek ve branş seçiminde hür olmaz gençler.
1933 yılından önce Berlin Dünya’da modern metropoller arasında sayılıyordu. Birinci Dünya Paylaşım savaşından sonra şehir nefes aldı. Yirminci yıl çeşitliliği, eğlencesi, hak adalet ve hürriyet yaşamı tarihe altın yıllar olarak geçti.
Seçimle başa gelen Hitler Hükümeti’nde, emniyet Herrman Göring tarafından idare ediliyordu. Artık eğlence yerleri belli bir saatten sonra üniformalı polislerle kontrol ediliyor, yasaklar uygulanıyordu.
Şubat ayından itibaren partilerin, sendika, dernek, vakıf gibi kuruluşların gösteri yapması, sokağa çıkması yasaklandı. Faşing kutlamasından iki gün sonra Reichstag Meclis binasında yangın çıktı. Basın zaten sindirilmişti, tek yönde propaganda haber yapıyordu. Basın mensupları, yöneticiler, tutuklanmış muhalif gazeteler kapatılmıştı. Bu nedenle halkı inandırmak kolay olmuştu.
Komünist partisi ileri gelenleri kundaklama ile suçlanıp, tutuklandı. Göstermelik duruşmalarda ölüme mahkûm edildiler.
Mart ayında Parlamento tüm devlet güç ve kararları Hitler’e veren oylamayı gerçekleştirdi. Artık yasama, yürütme, denetleme ve uygulama tek elden idare ediliyor, uygulanıyordu.
Mart ayında Komünist Partisi, sonra sırayla Sosyal Demokrat ve diğer partiler kapatıldı. Tehlikeyi anlayan muhalifler yurdu terk etti. Yurtdışında olanlar vatandaşlıktan çıkarıldı.

Bu yılda Mustafa Kemal Atatürk yüzlerce sığınan bilim insanı ve ailelerini Türkiye’de korumaya aldı. Yeni cumhuriyeti kurarken onların bilgi ve becerilerinden faydalandı. Sığınanları koruma zordu, zira Hitler taraftarları yurtdışında da aktif çalışıyorlardı.
Nisan ayında Yahudilere ait dükkân ve mağazalar işaretlendi, alışveriş yasak edildi. Mal ve mülklerine el konuldu. Parti lokalleri ön işkencelerin uygulandığı binalar oldu. Otuz bin insanın tutuklandığı tahmin ediliyor. Hakarete, işkenceye uğrayanların çığlıkları duyulmuyordu, sıra kendine gelir korkusuyla sindirilen, korkutulan halk üç maymunu oynamak zorunda bırakılmıştı.
Mayıs ayında Yahudiler işlerinden çıkarılmıştı Öğretim üyesi, profesör, öğretmen, doktor veya işçi fark etmiyordu. Öteki yapılanlar hâlâ toplama kamplarında endüstri ölümü tahayyül edemiyorlardı. Birinci Dünya Paylaşım Savaşı’nda yurdu için savaşmış, çoğu madalya almıştı. Yahudi inancında, ama Alman vatandaşı olduklarına göre, bundan daha kötü olamazdı.
Tehlikenin farkına varan aydınlar, yurtdışında tanıdık akrabası ve parası olanlar yurdu terk etmeye devam ediyordu.
Almanya’da bulunan yabancı ülke diplomat ve elçileri negatif gelişmeleri dikkatle takip ediyor ve ülkelerine gizlice gözlemlerini bildiriyorlardı.
Artık Haziran ayı itibariyle parti taraftarları, onaylamadan başka çare görmeyen veya çıkarları pahasına tek parti rejimi ne isterse, itiraz etmeden kabul ediyorlardı. Özel hayat diye bir ortam kalmamıştı. Her konuda organizeyi tek parti devleti idare ediyordu.
Hafta sonu, tatilleri organize ediliyor, her şey Führer, Lider için. Lider emreder, biz o yolda gideriz, sözleri büyük harflerle yazılı levhalar ve parti bayraklarıyla şehir süslenmişti.
Temmuz Ağustos ayları itibarıyla başka parti olmadığı gibi sendika, dernek hiçbir sivil kuruluş kalmamıştı. Sokaklar tek bir partinin gösteri alanlarıydı. Hitler’in kızgın, bağıran, küfreden sesi hoparlörle, radyoda her yerde duyuluyordu. Konuşmasını Alman ırkına övgü ve üstünlüğünü işaret eden sözlerle noktalıyordu.
Beyinlere tek partinin her yaptığı işin doğru olduğunu işleyen propaganda bakanı Dr. Joseph Goebels çok iyi yürütüyordu. Berlin’e çekici, zengin renkli metropol olmasında emeği geçen aydınlardan yurdu terk etmeyen, tek parti rejimini desteleyen de vardı elbette.
Yıl sonu geldiğinde kadınların yeri belliydi, evde mutfak işleri çocuk yetiştirmek olacaktı. Çocuk sayısına göre ödül alıyorlardı. Parti üyeleri hepsi iş sahibiydi. Topyekûn savaş hazırlığı, otoyol, fabrikalar kuruluyor.
Herkes kendi işini yapıyor, diğerinden haberdar olmuyordu. Halk ne denirse onu yapıyor, uyguluyordu.
Bir yılın sonunda Yahudi inancında olan yazarların kitapları şölen havasında yakılmıştır. SS ve SA polis ve jandarma kontrolünde üniversite öğrencileri yazarların adını yüksek sesle söylüyordu.
Artık Almanya beyaz ari temiz ırkın elindeydi. Sanat, bilim ve kültür alanında yoksullaşmıştı.
Şehir altında yapılan korunma barınak, izbelerinden bile savaş esnasında ve sonunda halkın haberi oldu. Sığınma tünelleri, adeta yeraltı şehri gibi olduğu şimdi gündeme geri geldi. Sivil savunmanın önemi şimdi Rusya-Ukrayna savasında tekrar ortaya çıktı. Kısa bir sürede tek partili Hitler rejimin ne yaptığını, önce partiyi destekleyen, sonra çok pişman olan papaz Martin Niemöller’in sözü özetliyor. Bu söz müzede asılı:

“Naziler önce komünistleri götürdüklerinde sustum,
ben komünist değildim.
Sendika yöneticilerini götürürken sustum,
ben sendika yöneticisi değildim.
Yahudileri götürdüler, yine sustum,
ben Yahudi değildim.
Beni almaya geldiklerinde, direnç gösterecek, artık protesto edecek, kimse kalmamıştı.”

O zaman cesur insanlar olmasaydı, bugün tarih yazılamazdı, yaşayan şahit olmazdı.

Uyanık kalın!

İlter Gözkaya-Holzhey
Kaynaklar:

Jens Bisky, Geschichte – makale, ARTE Dergi, 01/23, sayfa 16
İki bölüm belgesel film, sayfa 65

Alıntı Martin Niemöller, Wikipedia

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.